Birnur Kayaalp

98060001

2. Sınıf. 2. Öğretim

Radyo Televizyon Sinema Bölümü

BEYAZ PERDEDE DANS VE MÜZİĞİN RİTMİ

Müzik, insanın duygusal sisteminde çok şeyi harekete geçirir, çok şeye başattır. İnsanlar, bir müzik parçasıyla ağlar veya neşelenir, bir şarkıyla aşık olurlar,anılarının çoğunu şarkılar eşliğinde depolarlar. Müzik sinemada da şarkı ve dansı n egemen olduğu bir dünya oluşur... Gerçek dışı bir dünya, gerçek dışı nesneler, dekorlar ve renkler... Gerçeklerden bir düş ve hayal dünyasına açılan bir kapıdan girilen bir tür "müzikal sinema". İlk kez sesli filmlerle beraber doğdu, çabucak gelişti ve yaygınlaştı. Charlie Chaplin, istediği kadar sesi yadsısın, John Gilbert, Pola Negri gibi starlar istedikleri kadar sesleri yüzünden isimlerini, ünlerini yitirsinler, ses artık sinemanın önemli bir parçası olmuştu. Tabi dolaysıyla müzik de... İlk gerçek müzikal 1929'un "Brodway Melodisi" konusu, yıldızları, şarkıları ve danslarıyla Amerikan müzikalinin tün özelliklerini içinde taşıyordu. 30'larda gelişen, 40'larda doruğa çıkan 50'lerde bazı baş yapıtlarını verdikten sonra 60 başlarında tam bir bunalıma düşen müzikal sinema 70'lerde ise ilginç bazı deneylerle tekil çabalar olmaktan kurtulamayacaktı.

Hollywood, en ünlü yıldızları müzikallerde kullanacak, dans ettirip şarkı söyletecekti. Ama müzikal, asıl sanatçılarını bulmakta gecikmeyecekti. 30'lu yılların sonlarında başlayan bu renkli maceraya ilk katılanlar Judy Garland, Mickey Roney. 40'larda ise Vincente Minelli, Charles Walters, George Sidney, William Seiter, Norman Macleod gibi yönetmenler de Judy Garland, Mickey Roney, Fred Astaire, Frank Sinatra, Bing Crosby, Ester Williams, Jane Powel, Howard Keel, Rita Hayword ve bir çok ünlü starla bir renk, bir müzik ve bir düş dünyası kuracaklardı.

Beyazperdenin alçak gönüllü bir yapım olarak ortaya çıkan ve sonunda en ünlü müzikaller listesine adını yazdıran, birer baş yapıt haline gelen müzikaller belleklerde hala tap taze yer alıyor. Sinema severlerin listesinde seyredilmeye doyulmayan birer baş yapıt haline gelen müzikaller arasında; Stanley Donen - Gene Kelly işbirliğiyle ortaya çıkan "Yağmur Altında" (Singin' In The Rain), Vincente Minelli'ye Oscar Ödülü'nü getiren "Paris'te bir Amerikalı" (An American in Paris) ve Martin Scorses'in "Newyork Newyork" u Minelli filmlerine saygıyla eğilen dev bir müzikal olarak yer almaktadır.

Atilla Dorsay tarafından müzikallerin müzikali olarak tarif edilen Donen - Kelly ortak çalışması olan "Yağmur Altında" son derece başarılı olan müzikal bölümlerin, şakaların birbirini izlediği seyri çok zevkli bir film olarak karşımıza çıkıyor. Gene Kelly, düşsel ve tümüyle dekor kokan bir Newyork caddesinde yağmura aldırmaksızın "Singin' in The Rain" i söylüyor, Debbie Reynolds "All I Do is Dream of You" ile genç kız düşlerini anlatıyor, Kelly ona "you were meant for me" diye karşılık veriyor. Kelly, O'Connor ve Reynolds birlikte her dilden ëGünaydın' diyorlar "Good Morning" şarkısıyla... Broadway Ballet bölümüyle en güzel dans ve bale bölümleri perdeye geliyor. Perdedeki en ünlü kompozisyonları çizen Gene Kelly danslarıyla sanki Fred Astaire meydan okuyor ve onun sofistike davranışlarına karşın estetiğin ve zarafetin tüm kurallarına uyarak emekçi görünümü getiriyor beyaz perdeye... Senaryosunu Adolph Green, Betty Comden'in yazdığı, Nacio Herb Brown'un müziklerini yaptığı, Gene Kelly, Donald O'connar, Debbie Reynolds, cırtlak sesli film yıldızı Jean Hegan, Cyd Charisse ve Dougles Fowley'in oynadıkları 1952 yapıımı müzikal Amerikan sinemasının kilometre taşlarından biri olarak yerini korumaya devam etmektedir.

"Yağmur Altında Dans" kadar önemli diğer bir başyapıt olan "Newyork Newyork" Martin Scorsese'nin dev boyutlu müzikal denemesidir. Tüm görkemiyle beyaz perdeye yansıyan müzikal, kişilerin derinleştirilmesi ve absürde varan mizahi yaklaşımıyla son derece modern bir filmdir. Liza Minelli ve Robert De Niro ikilisinin oluşturduğu sevimli çift portresi belleklerden uzunca bir süre daha silinmeyeceğe benzer. 1977 yapımı film, yönetmeni Martin Scorsese'nin tür sineması üzerinde giderek yükselen, buna kendi kişiliğini de katan dehasının göstergesidir.

Müzikali çok popüler ama o denli saygın olmayan bir tür olarak gören Vincente Minelli"nin "Paris'te Bir Amerikalı"sı ona yılın filmi ödülünü getirmiştir. Sinema tarihinin en saygın müzikalleri arasında yer alan filmde Gene Kelly kadar, birazda keşfi olan gencecik Roland Petit Balesi yıldızı Leslie Coran'ın kişiliği ve dans yeteneğinden azami yararlanılmıştır. Finalde yaklaşık 15 dakika süren bale bölümünde Minelli, harikalar yaratmıştır. Yılların filmin lehine çalıştığını söylemek doğru olur. Altı dalda Oscar Ödülü'nü de alarak bir müzikale ilk kez böylesine bir onur da getirmiştir.

Ses, sahne ve görüntü sanatlarının kimi zaman ortak beğenilerde buluşan türün tutkunlarına verebileceği çok şey olan müzikaller, sinemada ilk kez dansın da kullanımıyla her şeyi ama her şeyi anlatmaya yarayan bir araç olarak kullanılarak "unutulmazlar" arasında yerini almıştır.