AHMET HAMDİ TANPINAR
NE İÇİNDEYİM ZAMANIN
Ne içindeyim zamanın,
Ne de büsbütün dışında;
Yekpare, geniş bir anın
Parçalanmaz akışında.
Bir garip rüya rengiyle
Uyuşmuş gibi her şekil,
Rüzgarda uçan tüy bile
Benim kadar hafif değil.
Başım sükutu öğüten
Uçsuz, bucaksız değirmen;
İçim muradına ermiş
Abasız, postsuz bir derviş;
Kökü bende bir sarmaşık
Olmuş dünya sezmekteyim,
Mavi, masmavi bir ışık
Ortasında yüzmekteyim.
SABAHA KARŞI
Bir kadın başı duvarda
Uzanmış süzüyor beni,
Ve gülünç kuşlar dallarda
Kırpıyor kirpiklerini.
Eriyen parmaklarımda
Mumyalanıyor aydınlık
Sesler çınlıyor alnımda
Hafıza gibi dağınık.
Yüzler asılı dallarda
Küçük, sıska, kandil
yüzler,
Onlar ağlıyor kemanda
Ve üzüntü dolu gözler.
Bir kadın başı duvardan
Uzanmış gülüyor bana,
Gülüyor ta uzaklardan
Sabahın boş aynasına
BİR HEYKEL İÇİN
Tahtadan ve yumuşak rüya
işçiliğinde
Bu kadın başı her an
biraz daha derinde,
Daha hülyalı, dalgın,
ümitsizce kendisi
Toplanmış ay ışığı, yüzen
tek su nerkisi
Hiç akmayan bir zaman
nehrinin sularında
Ne uçan bir kırlangıç,
ne sedef kumsalında
Ateşler püskürerek dolaşan
bir ejderha
Uzakta yeşim rengi bir
ufkun kenarında
Bir başka akşam gibi
açılıp gülsün diye
Derinleşen bir bahçe
lotus çiçekleriyle...
Ne de başka bir remiz
uçsuz bucaksız Çinden,
Gülümsüyor ölümün sonsuzluğu
içinden
Gülümsüyor vaktiyle nasıl
gülümsediyse
Ömrünün sabahında ümide
ve sevgiye.
BİR GÜL BU KARANLIKLARDA
Bir gül, bu karanlıklarda
Sükuta kendini mercan
Bir kadeh gibi sunmada
Zamanın aralığından.
Başında bu mucizenin
Sesler, kokular ve renkler
Bilmiyorum hangi derin
Ve uzak hayali bekler
Ve diyor fecirden berrak
Sesiyle her ürperişte,
Geceyi yumuşatarak;
Bütün gözyaşların işte!
Serinletmesin ne çıkar
Bu ümitsiz yalvarışı
Hiçbir meyve, ne de pınar,
Ne de günlerin akışı!
Yetmez mi bu müjde sana,
Aydınlatırsam alnını,
Ben her rüyayı zamana
Taşıyan yıldız kervanı!
HATIRLAMA
Sen akşamlar kadar büyülü,
sıcak,
Rüyalarım kadar sade,
güzeldin,
Başbaşa uzandık günlerce
ıslak
Çimenlerine yaz bahçelerinin.
Ömrün gecesinde sükun,
aydınlık
Boşanan bir seldi avuçlarından,
Bir masal meyvası gibi
paylaştık
Mehtabı, kırılmış dal
uçlarından...
HER ŞEY YERLİ YERİNDE
Her şey yerli yerinde;
havuz başında servi
Bir dolap gıcırdıyor
uzaklarda durmadan,
Eşya aksetmiş gibi tılsımlı
bir uykudan,
Sarmaşıklar ve böcek
sesleri sarmış evi.
Her şey yerli yerinde;
masa, sürahi,bardak,
Serpilen aydınlıkta dalların
arasından
Büyülenmiş bir ceylan
gibi bakıyor zaman
Sessizlik dökülüyor bir
yerde yaprak yaprak.
Biliyorum gölgede senin
uyuduğunu
Bir deniz mağarası kadar
kuytu ve serin
Hazların aleminde yumulmuş
kirpiklerin
Yüzünde bir tebessüm
bu ağır öğle sonu.
Belki rüyalarındır bu
taze açmış güller,
Bu yumuşak aydınlık dalların
tepesinde,
Bitmeyen aşk türküsü
kumrukarın sesinde,
Rüyası ömrümüzün çünkü
eşyaya siner.
Her şey yerli yerinde
bir dolap uzaklarda
Azapta bir ruh gibi gıcırdıyor
durmadan,
Birşeyler hatırlatıyor
belki maceramızdan
Kuru güz yaprakları uçuşuyor
rüzgarda.
BÜTÜN YAZ
Ne güzel geçti bütün
yaz,
Geceler küçük bahçede...
Sen zambaklar kadar beyaz
Ve ürkek bir düşüncede,
Sanki mehtaplı gecede,
Hülyan, eşiği aşılmaz
Bir saray olmuştu bize;
Hapsolmuş gibiydim bense,
Bir çözülmez bilmecede.
Ne güzel geçti bütün
yaz,
Geceler küçük bahçede..
MAVİ, MAVİYDİ GÖKYÜZÜ
Mavi, maviydi gökyüzü
Bulutlar beyaz, beyazdı
Boşluğu ve üzüntüsü
İçinde ne garip yazdı...
Garip, güzel, sonra mahzun
Işıkla yağmur beraber,
Bir türkü ki gamlı, uzun,
Ve sen gülünce açan güller
Beyaz, beyazdı bulutlar,
Gölgeler buğulu, derin;
Ah o hiç dinmeyen rüzgar
Ve uykusu çiçeklerin.
Mor aydınlıkta bir çınar
Veya kestane dibinde;
Mahmur süzülen bakışlar
İkindi saatlerinde...
Birden gülümseyen yüzün
Sabahların aynasında
Ve beni çıldırtan hüzün
İki bakış arasında.
Kimbilir şimdi nerdesin?
Senindir şimdi akşamlar;
Merdivende ayak sesin
Rıhtım taşında gölgen
var.