ALİ MÜMTAZ AROLAT
BİR GEMİ YELKEN AÇTI
Bir gemi yelken açtı hayal
iklimlerine,
Civarından çığlıkla yorgun
martılar kaçtı;
Rüzgar sürüklenirken derinlerden
derine
Hayal iklimlerine bir gemi
yelken açtı.
Beyaz yelkenlerinde ölgün
bir kızıllığın
Titrek son akisleri dalgalandı
belirsiz;
Toplanırken göklerde bulutlar
yığın yığın
Hırçın bir fırtınayı düşünüyordu
deniz.
Ufuklarda solarken altın
şafak gülleri
Yabancı alemlerden saadetler,
emeller,
İhtiraslar bekleyen kimsesiz
gönülleri
Gizlice sıkıyordu kızgın
demirden eller.
En katı yüreklinin bile
bu sabah iki,
Üç damla yaş kurudu solgun
yanaklarında;
Açılan yolcuların
hepsi hissetmişti ki
Bugün de erişilmez o diyara,
yarın da...
Madem ki o iklime erişmeye
imkan yok,
Neden böyle vakitsiz enginlere
çıkışlar?
Bulutlar toplanıyor, ufukta
dalgalar çok,
Kış geliyor, yelkenler emin
bir yerde kışlar!
Yolcular diyorlar ki; -Erişmek
ümidi az;
Biliriz dalgaların herbiri
bir mezarlık.
Belki de içimizden hiçbiri
ayak basmaz,
Lakin yolunda ölmek, bu
da bir bahtiyarlık!
Ufkun dört duvarına kanadını
vurarak
Rüzgar sürüklenirken derinlerden
derine,
Gümüş yelkenlerini yüksekten
savurarak
Bir gemi yelken açtı hayal
iklimlerine.
LEYLEKLER
Bu akşam sonbahar ne kadar
serin;
Geceyi hasretle bekliyor
zaman.
Üstünde hasretle leylekler
uçan
Beyaz perdeleri indiriverin.
Masamda düşünen eski lambayı
Yakmayın, odamız karanlık
dursun;
Gecenin ufkundan yükselen
ay'ı
Görelim, perdemiz üstüne
vursun.
Perdemiz üstünde uçan leylekler
Şimdi ay vurunca, yabancı,
uzak
Mavi bir iklimden kanat
çırparak
Geçen leyleklere benziyecekler.
O zaman unutup aşkı, hevesi,
Neşeyle çarparken yorgun
kalbimiz,
Göğsümüzden kopan bu coşkun
sesi
Kanat seslerine benzeteceğiz.
ÖLÜM VE UNUTULMAK
Bir gün kışı hatırlatan
bir akşam
Ruhumda son kalan mana uçacak,
O gün dinlenecek vücudum
ancak,
Kulaklarım kurşun ve gözlerim
cam.
Birden örtülecek önümde
dünya
Bir anda silinip yakın uzaklar
Beni tahtalara uzatacaklar;
Bitecek yaşamak, bu yarım
rüya.
Her dakika biraz daha kırılan
Kalbim parçalanmış, yazık,
içimde.
Artık ıstırap yok, artık
içimde
Çöreklenmiyecek hergün bir
yılan.
Kapatacak bana aşina bir
el
Gözlerimi kesik hıçkırıklarla
Oh, kalbe batmayan bu kırıklarla
Her yasa yabancı kalmak
ne güzel!..
Seneden seneye ve ağır ağır
Gömüleceğim ben de ine ine
Hareketsiz ve kör, dilsiz
ve sağır,
Boş bir karanlığın derinliğine.
VAZO
Kartaca'dan dönen bir Fenikeli,
Kimden ilham almış, ne maharetle,
Hangi topraktan ve hangi
aletle,
Nasıl da yaratmış sanatkar
eli?
Uzun yolculuktan dönerken
geri,
Gözleri fer alıp sudan,
ateşten
Vazoda meze etmiş batan
güneşten
Akdeniz'e vurup solan renkleri.
Bir kasırga gibi geçen asırlar
Mezar olup şana, servete,taca;
Yıkıldı Fenike, yandı Kartaca;
Konuştu karanlık ve dilsiz
sırlar.
Vazo, hayalinde eski ihtişam,
Tadıyor, renginde parlarken
kini,
İşe yaramadan durmak zevkini.
Zamandan alıyor böyle intikam.