logo.gif (1228 bytes)

X Kuşağı Sözlüğü

McJOB: Hizmet sektöründe düşük maaşlı, düşük prestijli, saygınlığı az olan, sosyal yardımları yetersiz, gelecek vaad etmeyen, ancak daha önce bir iş deneyimi bulunmayan kişilerin tatmin edici bir iş sandığı küçük işler.

YOKSUL JET SOSYETE: Sürekli bir oturma adresi ve uzun süreli iş garantisi karşılığında sürekli yolculuk yapmak zorunda kalan, adları Serge ya da Ilyana olan kişilerle uzun ve pahalı telefon konuşmaları yapan davetlerde biraraya gelip sık yolculuk eden kişilerin programlarını tartışmaktan hoşlanan bir grup insan.

TARİHSEL YETERSİZ DOZ: Hiç bir önemli olayın meydana gelmediği bir zaman diliminde yaşamak. Belli başlı semptomları, gazete, dergi ve televizyon haberleri bağımlılığı.

TARİHSEL AŞIRI DOZ: Çok fazla olayın meydana geldiği bir zaman diliminde yaşamak. Belli başlı semptomları, gazete, dergi ve televizyon haberleri bağımlılığı.

TARİHSEL ZİYARETLER: Kişinin içinde bulunduğu zaman diliminde kendini daha iyi hissetmek için - kafeler, her tarafından bacalar yükselen sanayi tesisleri, köyler gibi - zamanın yıllarca önce bir noktada donup kaldığı görünümüne sahip mekanları dolaşması.

BREZİLİFİKASYON: Zengin ve fakir sınır arasındaki uçurumun giderek derinleşmesi ve orta sınıfın zaman içinde yok olup gitmesi.

AŞILANMA GEREKTİREN ZAMAN YOLCULUĞU: Kişinin ancak gerekli aşıları olduktan sonra çıkabileceği geçmişe yapılan zaman yolculuğu.

ON YIL KARARMALARI: Giyimde kişisel bir tarz yaratmak amacıyla tarihin farklı on yıllık dilimlerinden farklı giysileri birarada giymek: Shelia = Mary Quant Külerei (1960’lar) + mantar tabanlı apartman topuklu ayakkabılar (1970’ler) + siyah deri ceket (1950’ler ve 1980’ler).

ET YAĞLANDIRICI BÖLME: Genellikle alt seviyelerdeki çalışanlara ayrılan, küçük üzeri kumaş kaplı, menteşeli, demonte edilebilen büro bölmeleri. Adını, hayvancılık sektöründen , mezbahada kesilmeyi bekleyen hayvanların kapatıldığı bölmelerden alır.

DUYGUSAL KETÇAP PATLAMASI: Duyguları ve düşünceleri sürekli içe attıktan sonra bir noktada daha fazla dayanamayıp patlamak ve o ana dek her şeyin yolunda gittiğini zanneden arkadaşları ve patronları şaşırtmak.

KANAMALI AT KUYRUĞU: Hippilerin döneminin ve “arkadaşını satmak” diye bir şeyin bilinmediği günlerin özlemini çeken, yaşı geçkin, 2. Dünya Savaşı sonrası doğan kuşaktan kimse.

BOOMER KISKANÇLIĞI: Çalışmak zorunda kalmadan, ailelerinin mirasına konan ve bu sayede zengin olan savaş sonrası kuşaktan kişilerin servetine duyulan kıskançlık. Ç:N: (Baby) Boomer: 2. Dünya Savaşı sonrası dönemde doğan kişi.

MEKANİK SÜREKLİLİK: Bir kuşaktan olan kimselerin kendi kollektif egolarını tatmin etmek için, kendilerinden sonra gelen kuşağı sürekli eleştirmesi: “Bugünkü gençler hiç bir şey yapmıyor. Son derece duyarsızlar. Biz, çıkıp protesto ederdik. Şimdikilerin bütün yaptığı alışveriş edip yakınmak.”

KONSESÜS TERÖRİZMİ: Ofis içindeki tavır ve davranışların belirlenmesi.

HASTALIK BİNASI GÖÇÜ: Genç çalışanların hastalık binası sendromunun da etkisi altında kalarak, sağlıksız koşullarda çalışılan ofisleri tercih etmemesi

ÇARK ETME: Bir işten ayrılıp daha az maaşlı olan ama yeni şeyler öğrenmesini sağlayacak bir işe girme.

OZMOZ: Kişinin mesleğinin imajına uymaması.

GÜÇ BULUTU: Ofis ortamlarındaki ilişkilerin belli bir düzene oturtulması için kurulan hiyerarşik düzen.

TOPRAK TONLARI: Vejetaryenliğe ilgi duyan, toprak rengi giysiler giyen, hafif uyarıcı ilaçlar kullanan, müzik seti alırken iyi bir marka olmasına dikkat eden, ağırbaşlı, çoğu zaman mizah duygusundan yoksun gençlerin oluşturduğu bir altgrup.

ETNOMANYETİZM: Gençlerin, duygularını daha kolay dışavurduğu, kendilerini daha serbest hissettiği etnik mahalleler: “Sen anlamazsın anne, oturduğum yerde herkes birbirine sarılıp kucaklaşıyor.”

YİRMİLİ YAŞLAR ORTASI KRİZİ: Kişinin, yirmili yaşlarında, okulu bitirmesinden sonra bir süre elinden hiç bir şey gelmediğini düşünmesiyle içine düştüğü, dış dünyadaki yalnızlığının farkına varmasıyla iyice körüklenen bunalım.

BAŞARIFOBİ: Kişinin başarıya ulaştığında, birtakım ihtiyaçlarını çocukça olduğunu düşünerek görmezlikten gelip gidermek istemeyeceğinden duyduğu korku.

GÜVENLİK AĞI-CILIĞI: Her zaman duygusal ya da maddi sorunların aşılmasında yardımı istenecek bir güvenlik ağının (genellikle anne babalar) olacağına inanmak.

BOŞANMA SEÇENEĞİ: Güvenlik Ağı-cılığın bir uzantısı, yolunda gitmeyen bir evliliğin büyük bir problem yaratmayacağını, böyle bir durumda çiftlerin gayet kolay boşanabileceğini savunan bir görüş.

GÜDÜMLÜ NOSTALJİ: Bir grup insanı hiçbir şey hatırlamadıkları bir döneme ait anıları olmaya zorlamak. “1960’larla ilgili hiçbir şey hatırlamadığım halde nasıl o dönemin kuşağının bir parçası olabilirim ki?”

ŞİMDİKİ ZAMANIN İNKARI: Yaşanmaya değer tek dönemin geçmiş,yaşanması ilginç olacak tek dönemin ise gelecek olduğunda ısrar etmek.

BAMBİLEŞTİRMEK: Etten kemikten varlıkları,burjuvazinin ,Museviliğin ve Hristiyanlığın değer yargılarına ve inançlarına sahip,çizgi karakterler olarak canlandırmak.

ÖPÜŞMEKLE GEÇEN HASTALIKLAR (HİPERKARMA): Cezanın daima suçtan büyük olduğu konusundaki yaygın inanış (yerlere çöp atma ve ozon tabakasındaki delik gibi).

ABARTICILIK : Ekstrem olaylara duyulan hayranlık.

AZLIK : Kişinin maddi servet elde etmekle ilgili beklentilerinin zayıflaması ve kendini bu duruma hazırlaması.”Büyük oynatmaktan,voli vurma hayalleri kurmaktan vazgeçtim.Mutlu olmaktan ve Idaho’da yol üzerinde küçük bir kafe açmaktan başka bir şey istemiyorum.”

STATÜ DENGELEME : Çok gösterişli ya da entellektüel değeri olan bir nesneyi ,maddi değerden başka hiçbir özelliği bulunmayan bir başka nesneyle dengelemeye çalışmak; ”Brian, abinin Camus ’ünü abinin BMW ‘sinde unutmuşsun..”

SONA KALMACILIK:Kişinin kendini dünya üzerinde yaşayan en son kişi olarak hayal etmesi.”Bİr helikoptere biner,elime geçen bütün mikrodalga fırınları Taco Bell'in üzerine atardım.”

PLATONİK BÖLGE : Karşı cinsten biriyle,içinde cinselliğin olmadığı bir arkadaşlık kurmak.

ZİHİNSEL SIFIR MEKAN : Kişinin ,tam içinde bulunduğu sırada atom bombası atıldığını farzettiği herhangi bir kalabalık mekan,örneğin bir alışveriş merkezi.

YALNIZLIK TARİKATI: Genellikle başkalarından çok şey beklenmiş olduğunun anlaşılmasıyla ortaya çıkan ,uzun süreli ilişkilerin feda edildiği,ne pahasına olursa olsun,olayların kontrolünde tek başına söz sahibi olma isteği.

ÜNLÜLERİN ÖLÜMLERİNDEN PAY ÇIKARMA : Ünlü kişilerin ölümlerinden söz ederken hissedilen korkuyla karışık haz.

İMPARATORUN YENİ ALIŞVERİŞ MERKEZİ : Alışveriş merkezlerinin yanlızca içten varoldukları,dış mekanların bulunmadığı yolundaki inanış.Gözlerinin önündeki manzara aksini söylese dahi,insanların gördükleri şeye inanmaları gerektiği halde,yola çıkarak semtlerine inşa edilen dev beton blokları yok sayması.

FUKARAKONDRİ : Gerekli sağlık sigortası olmamasından kaynaklanan hipokondri.

KİŞİSEL TABU : Günlük yaşamda kültürel ya da dini yol göstericilerin bulunmadığı bir alanda kişinin yaşamını sürdürmesi,batıl inançların sınırını belirlemesi ve günlük yaşamının getirdiklerine ayak uydurabilmesi için koyduğu küçük kurallar.

MİMARİ SİNDİRİM : Mimari açıdan “cool” bir muhitte yaşamak için neredeyse saplantı ölçüsünde abartılan istek .Çerçeveli siyah beyaz fotoğraflar (akla hemen Diane Arbüs’ünkiler gelmeli), sade, çam mobilyalar, televizyon ,müzik seti ,telefon gibi yüksek teknoloji eseri ,mat siyah objeler,loş bir aydınlatma,1950’lerden kalma bir lamba ,bir sandalye ya da bir masa ,garip isimleri olan vazo çiçekleri gibi aksesuarlar bu mimari saplantısının fetiş objeleridir.

JAPON MİNİMALİZMİ : Mesleki yükselişleri sağlam temellere oturmayan gençlerin en çok tercih ettiği iç mimari tarzı.

EMEK VE DEVRELER : Parti politikalarını basmakalıp,modern toplumun sorunlarına çare bulmaktan uzak ,sahte ,samimiyetsiz ve çoğu zaman da tehlikeli bulan elektronik çağ anlayışı .

SEÇMEN BLOKAJI : Mevcut politik sistemi felç etmek için seçmenlerin oy vermemeye gitmesini savunan ,ancak hiçbir zaman uygulamaya konmamış görüş.

ARMANİZM : Giorgio Armani'den; İtalyan modasının dikişsiz (ve daha da önemlisi) kontrollü ölçülerini taklit etme saplantısı. Japon minimalizmi gibi ,Armanizm de insanın içten içe duyduğu yoğun bir kontrol ihtiyacını açığa vurur.

FAKİRLİK DÜZENİ : Kişinin ,daha az parası olduğu sırada daha mutlu olduğunun farkına varması.

MÜZİKAL AYRIMCILIK : Müziği ve müzisyenleri patolojik denecek kadar saçma kategorilere ayırma eylemi .”Vienna Franks, kentsel beyaz acid folk müziğinin yeniden canlanmasına iyi bir örnektir.”

101-İZM : Tüm anlaşılmamış pop psikoloji değerlerini ölçü alarak kullanıp hayatın tüm yönlerini çok ince ayrıntılarına ininceye kadar parçalama eğilimi.

YUPPIE HEVESLİLERİ: X Kuşağı’nın yuppie yaşam tarzının hem tatminkar hem de gözde bir yaşam tarzı olduğunu savunan alt grubu.Genellikle büyük borçlar içinde ,madde bağımlısı ve üç tek attıktan sonra Kıyamet’ten söz etmeye başlayan gençler.

ULTRA YAKIN GEÇMİŞ NOSTALJİSİ : Çok kısa bir süre önceye duyulan özlem:”Tanrım, geçen hafta dünyada herşey çok daha iyiydi.”

BAŞKALDIRI ERTELEMESİ : Kişilerin ciddi bir mesleki deneyim edinmek uğruna,akranlarının katıldığı sanatsal aktivitelere ve diğer eğlencelere katılmak istemesi.Sonuç bu kişilerin otuz yaşına geldiklerinde gençliklerini doya doya yaşayamadıklarını farzederek bazı şeyleri telafi etmek için garip saç modelleri yaptırıp ilgi çekici giysiler giymesi.

BARİZ MİNİMALİZM : Statü dengeleme taktiğine benzeyen bir yaşam tarzı.Kişinin parasal açıdan yoksulluğunu,ahlaki ve entellektüel bir zenginlik olarak adlandırması.

KAFE MİNİMALİZMİ : Kişinin, gereklerini yerine getirmediği halde minimalizm felsefesi savunduğundan söz etmesi.

ÇEŞNİCİLİK : Reklamcılık ,paketleme ve eğlence gibi iş alanlarında komik bir etki yaratsın diye gündelik konuşmalarda artık pek sık kullanılmayan modası geçmiş sözcükler kullanmak:”Kathleen’in En Sevilen Ölü Yıldız Partisi pek latifti:”ya da “Dave de hımbıl, hamaketli,ebleh herifin teki,öyle değil mi?” gibi.

KIVRANMAK : Yaşlı insanların topluluk içinde ilgi çekmek için ya da komiklik olsun diye yaptıkları bir takım hareketler yüzünden gençlerin yerin dibine girmesi.”Steak House’a gittiklerinde babası garsonun getirdiği şarabı bardaklara koymasından önce tadarken çeşitli sululuklar yapınca, Karen yerin dibine girdi.”

TENEZZÜL EDİLEN EĞLENCE : Kişinin sırf eğlence olsun diye,hakir gördüğü kişilerin yaptıklarını yaparak hoşça vakit geçirmeye çalışması.”Karen!Donald! haydi bowling oynamaya gidelim...Ayakkabılar için endişelenmeyin,nasıl olsa oradan bir çift kiralarsınız..”

TENEZZÜL EDİLEN SOHBET : Hiçbir entellektüel içeriği olmadığı halde sırf vakit geçirmek için katılınan ya da dinlenilen sohbet.

TENEZZÜL EDİLEN MESLEK : Kişinin yetişkinlik sorumluluklarından kaçmak ya da gerçek mesleğinde başarısız olmaktan korktuğu için yaptığı ,daha basit ,riski daha az meslek.

ANTİ KURBAN BELİRTECİ (AKB) : Üzerİnde biraz muhafazakar bir kıyafet olan bir kişinin ,o giysiyi giymesine rağmen içinde hala biraz bireyselliğin kalmış olduğunu ima etmek için kullandığı herhangi bir aksesuar;(erkekler için 1940'ların havasını yansıtan bir kravat,(kadınlar için) feminist düğmeler,hızmalar,(erkek ve kadınlar için) kesinlikle sıradışı bir etki yaratan ,uzun bırakılmış, sıçan kuyruğu gibi incecik bir tutam saç.

TENEZZÜL EDİLEN BESLENME: Bazı yiyeceklerin lezzetleri için değil de karmaşık sınıfsal çağrışımları ,nostaljik sinyalleri,ilginç ambalajları olduğu için satın almak.”Katie ve ben ev yapımı krema yerine tüpte satılan Multi-Whip kremasını almayı tercih ediyoruz.Çünkü petrolle imbiklenmiş kremanın 1960’larda Pensacola hava üssündeki ev kadınlarının da subay olan eşlerinin terfi etmesini kutlamak için yaptıkları pastaları Multi-Whip'le süslediklerini duymuştuk.”

TELE-KISSADAN HİSSE: Günlük yaşama dair ,televizyonlardaki komedi dizilerinin senaryolarından çıkarılan ahlaki değerler.”Bu tıpkı Jan’in gözlüklerini kaybettiği bölümdeki gibi bir durum.”

TBF : Tam Bir Felaket.”Jamie Roma Havaalanı’nda otuz altı saat beklemek zorunda kalmış.”

TBMF : Tam Bir Moda Felaketi. “TBMF,pantolonunu kastediyorum.Mutlaka 1979’dan kalmadır.”

BENCE-CİLİK: Geleneksel dini kuralların öğretilmediği bir bireyin dini ,kendi kafasına göre küçük değişiklikler yaparak kabullenmesi. Ortaya içinde, reenkarnasyonun, bireyin dağınık kafayla oluşturduğu tanrı figürüyle yaptığı sohbetlerin, natüralizmin ve göze göz anlayışının da bulunduğu bir karmaşa yumağının çıkması.

KAĞIT KUDUZU : Çevre kirliliğine karşı aşırı duyarlılık.

BRADYCİLİK : Çok çocuklu ailede büyümüş olmaktan kaynaklanan ruhsal bir durum.1965’ten sonra doğanlarda sıkça rastlanan bir özellik ;Bradycilik’in belli başlı semptomları kendini belli eden içine kapanıklık ve kendine ait bir mekana duyulan özlem.

KARADELİKLER: X Kuşağının, gardroplarında siyah rengin hakim olduğu bir alt grubu.

KARA İNLER: Karadelik’lerin yaşadıkları yerler; çoğu day-Glo sprey boyalarla boyanmış, kolu bacağı kopuk vitrin mankenlerinin, Elvis kitaplarının, dolup taşan düzinelerce kül tablasının, kırık aynaların bulunduğu, fonda sürekli Velvet Underground çalan, ısıtma tertibatı olmayan depolar.

STRANGELOVE RÖPRODÜKSİYONU: Çocukları gelecek diye bir şey olmadığına inandırma.

ŞÖVALYELER: X kuşağının en yaygın ve üreyip çoğalmaya en hevesli alt grubu. Şövalyeler genelde hep çift olarak dolaşır ve günlük yaşamlarında daha önce Eisenhower döneminde yaşanan bolluğun bir benzerine sahip olmak isterler, bu yüzden evlerini gösterişli mobilyalarla donatır, iki işte birden çalışmak zorunda kalırlar. Mobilya ve biblolarına para yetiştirmek için koşuşturmaktan perişan durumdadırlar.

FAKİRLİK SAPLANTISI: Ekonomik kriz dönemi insanlarının çocuklarında görülen finansal paranoya.

FİŞİ-ÇEK, PASTA DİLİMİNİ KAP: Bir çocuğun anne babasına kendisini kabul ettirdiğinin hayalini kurması.

ZAYIFIN YANINDA YERALMA: Şartlar ne olusa olsun, daima ezilenlerin yanında olma. Bu ifadenin alışveriş jargonundaki anlamı, daima daha az göze çarpan, kimsenin beğenmeyeceği ürünleri almaktır. “Biliyorum, şişe geçirdiğimizde hiç de iştah açıcı bir görüntüleri olmayacak, ama diğer yuppie yiyeceklerinin arasında öyle boyunları bükük duruyorlar ki, dayanamayıp bunları aldım”.

2 ARTI 2 EŞİTTİR 5’İZM: Bir pazarlama stratejisine uzun süre karşı koyup, o ürünü satın almadıktan sonra bu tutumu daha fazla sürdürmeyip pes etmek. “Uff, tamam, kahrolası kolanızı satın alacağım, düşün artık yakamdan!”.

TERCİH FELCİ: Seçim şansı yeterince çok olmayınca sunulanlar arasında herhangi bir seçim yapamama hali.

KİŞİLİK VERGİSİ: Evlenmek için ödenmek zorunda olunan bedel; eskiden şen şakrak olan kişiler sıkıcı birer insan halini alır. “Davetinize teşekkürler ama Noreen ve ben bu gece yer döşemesi kataloğunu inceleyeceğiz. Sonra da televizyondaki alışveriş kanalını seyredeceğiz”.

JACK ve JILL PARTİSİ: Şövalyelerin bir geleneği. Yeni doğan bebeklerini herkese göstermek için verdikleri partiye sadece kadınları değil erkekleri de davet etmek. Erkeklerin de alacağı şeylerle bebeğe getirilecek hediye sayısını iki katına çıkarmayı amaçlayan, Eisenhower döneminden kalma bir adet.

YUVA KÜÇÜLTME: Çocukların evden ayrılmasından sonra 20-30 yaş arası dönemde eve geri dönmelerini engellemek için anne-babanın daha küçük, misafir odası olmayan evlere taşınma isteği.

EV SAHİBİ KISKANÇLIĞI: Genç ve yeterince zengin olmayan kişilerin, ev sahibi olan kişilerle ilgili araştırma sonuçlarının ne kadar adaletsiz olduğunu gördükten sonra kapıldığı duygu.

YEŞİL HAT: Kıskançlıkla gıpta etmek arasındaki ince çizgi.

SULUZIRTLAK ESPRİ: Günlük olayların akışı sırasında meydana gelen olaylar üzerine ileri-geri, fütursuzca yapılan espriler.

ALAY ÖNLEME MEKANİZMASI: Çevredekiler görüp de alay eder diye duygusal ilişkilere girmekten kaçınma. Kişinin Alay Önleme mekanizması geliştirmesinin nedenlerinden biri de suluzırtlak esprilerdir.

ŞÖHRETE ENDEKSLİ ATALET: Eğer sonunda ünlü olamayacaksa, kişinin herhangi bir aktiviteye katılmakta gösterdiği isteksizlik. Şöhrete Endeksli Atalet, tembelliği çağrıştırır, ama ilkinin kökleri çok daha derinlerdedir.

ÇÖZÜNME TAHMİNLERİ: Çeşitli objelere bakıp doğada yok olmaları için ne kadar zaman geçmesi gerektiğini tahmin etmeye çalışma. “En kötüsü kayak ayakkabıları. Sırf plastik. Güneş üst novaya ulaşmadan çözünecekleri yok”.

ON YILLAR: Yüzyılın başındaki ilk birkaç on yıllık dönem.

METAFAZ: Bir metaforu anlayamama durumu.

DORIAN GRAY’LEME: Kişinin ilerleyen yaşına paralel olarak vücudundaki yaşlanma belirtilerini göstermekten kaçınması.

MUĞLAKLIK: Kişinin konuşması sırasında unutulmuş filmlere, az okunan kitaplara, artık hayatta olmayan televizyon yıldızlarına, az bilinen ülkelere göndermeler yapması ve bu şekilde (ya) ne kadar bilgili olduğunu gösterip hava atması, (ya da) yaygın kültürden ne kadar uzak olduğunu kanıtlamaya çalışması.

ÖLÜMCÜL GEZME ARZUSU: Orta sınıftan insanların sık yaşadığı bir durum. Belli bir yerde kök salmaktan rahatsızlık duyup bir sonraki yerde aradıkları ideal yerleşme ortamını bulacaklarını umarak sürekli oradan oraya göç etmek.

KRİPTOTEKNOFOBİ: Teknolojinin kolaylık değil, eziyet olduğuna dair gizli endişeler.

BAKİR TOPRAKLARA KAÇIŞ: Kişinin yabancısı olduğu bir yere gidip oranın yerlisiymiş gibi davranması.

SOLİPSİST SÜRGÜN: Kişinin ayak basılmamış bulacağını umarak geldiği ve yabancısı olduğu bir yerde kendi gibi başkalarıyla karşılaşması; elit yolculuk fantazisini berbat ettikleri için orada karşılaştığı bu kişilerle konuşmayı reddetmesi.

AŞAĞI GÖÇ: Teknolojinin gelişmemiş, iletişim hizmetlerinin yetersiz olduğu, tüketim toplumu anlayışının fazla hissedilmediği bir yere göç.

Douglas COUPLAND - Generation X