Havuzbaşı


Beyazıt havuzunun kenarındaki kanepelerden birine oturmuş, sizi bekliyorum.Yaşını almış bir adamın yirmi yaşındaki çocuk kederlerini, sevinçlerini yaşaması ne demektir, diye düşünüyorum:Belki bir geç olma hadisesi.Belki de bir çeşit hazları, kederleri, çocuklukları uzatma temayülü.Ama bu uzayan yaz, kışın gelmeyeceğine alamet değil.Kış müthiş olacak, kar yolları kapayacak, bembeyaz ovada ölülük uzayıp gidecek…

Sizi bekliyorum.Sizi göreceğim; içimde bir şey koşacak.Siz görmeden geçeceksiniz.Ben kederle sevinci duyup dalacağım istediğim aleme.Dünyayı yeniden kederlerle kuracağım.Sonra çarşılardan çarşılara, insan sesleri arasında, herşeyi sizinle kurulmuş bir şehirde

Herkesler geçti, siz geçmediniz.Yüzünüzü göremedim.Bayramım, çocukluk bayramım salıncaksız geçmiş gibi gözüme yaş doldu.

Soğuktan mı titriyordum, yoksa heyecandan, üzüntüden mi bilmem.Havuzun suyu bulanık.Kapının saatleri 12’yi geçmiş.Kanapelerde kimseler yok.Tramvay ne fena gıcırdadı!Tramvaydaki adam bir tanıdık mıydı acaba?Ne diye öyle dönüp dönüp baktı?.. Yoksa kimseciklerin oturmadığı kanepelerde bu saatte yalnız pek başıboşlar mı oturur?Kimseler aşık değil mi bu şehirde?Kimseler, bir meydanın kanepesinde kimseyi beklemeyecek mi, yüzünü bir dakika görmek için kimsenin?

(…)

SAİT FAİK


_____________________________________________________
Yayına Hazırlayan : Engin ENÜSTÜN