N S - Periyodu Olmayan Periyodik Dergi


Taksi!



- İyi günler. Akaretler'den Maçka'ya gidelim lütfen.
- [Keskin bir tonla] Olur...
2 dakikalık kısa bir yolculuktan sonra Barbaros yokuşuna vardık. Önümüzde apaçık hava, yemyeşil deniz. Yokuştan aşağı indikçe keyifleniyor insan şu güzelim manzaraya baktıkça. Ah bir de şu fonda çalan Kral FM olmasa. Allahım ne kötü bir kanal bu, tam çilekeş müziği çalıyor adamlar! Dikkatimi Kız Kulesi'ne vermeye çalıştım. Denize, göğe, bulutlara...
Birden hiddetlendi şoför efendi:
- B.. mu var bu Atatürk heykelini buraya dikecek şimdi!
- Anlayamadım, ne dediniz?
- Şu pisliğe bak, manzarayı kapatıyor...
- Kardeşim sen ne biçim konuşuyorsun öyle?
- Yok abi yanlış anladın. Benim derdim Atatürk'le değil...
- Olamaz da zaten...
- Yok, aslında hepimiz biliyorsun çok şey borçluyuz ona. Sevgimiz sonsuz hani. Bilirsin.
- Bilirim, biliriiiiim...
Baktım lafı toparlamaya başladı, ben de indim onun seviyesine.
- Nesi kötüymüş şimdi kardeşim bu heykelin? Bak ne güzel Atatürk heykeli diktiler Beşiktaş Meydanı'na. Beğenemedin mi?
- Abi heykele sözüm yok. Ama bir de şu kule gibi dikili duran abideye bak. Kaidesi o kadar büyük ki heykel yanında küçücük kalıyor. Hani icabında heykelin anlamı ölüyor, sanki kaidesi daha önemliymiş gibi...
Her ne kadar konuşma tarzını beğenmesem de, adam haklıydı. Atatürk heykelinin neredeyse 7-8 katı yüksekliğinde acayip modern tasarımlı pırıl pırıl bir kaide yükseliyordu o güzelim Boğaz manzarasının içinden. Felaket birşeydi gerçekten de. Ata'mın heykeli kurşun asker kadar küçücük kalmıştı o kaidenin altında. Boş bulundum, "haklısın" deyiverdim şoföre. Der demez “Çok afedersin” diye başladı küfüre.
- Aman sus kardeşim. Anladım... Aman diyeyim...
Baktım adam coşuyor, bari diline hakim olsun diye susturayım dedim. Kızdım kendime. Hiç "haklısın" denir mi bu adama! Haklıydı haklı olmasına. Ama... Aması var işte.
- Yok şey diyecektim abi. Sen şimdi okumuş adamsın. Hepimiz Atatürk'ü severiz icabında. Milli mücadele olayı biliyorsun. Vatanı şeettirdi yani. Hepimiz için. Ama bu da olmaz ki canım. Sen kalk Boğaz manzarasını bozuyor diye otel inşaatını durdur, sonra ondan bin beter bir heykele izin ver. Vallahi ben anlamam ama, bu işte taraf kayırma var gibi abi. Ya bütün yüksek şeylere izin vermeyecen icabında, ya da hani şeettirmeyecen yani...
Dilbilgisi bağlamında çuvallasa da, anafikir sağlamdı. Gerçekten de çifte standart vardı ortada. Kaidenin Boğaz estetiğine verdiği zarar inanılmaz boyutlardaydı.
- Aslında biliyon mu, toplum huzurunu bozar bu heykel. Valla diyorum, bak. Adamın sinirleri bozulur bu oyuncak gibi şeyi görünce. Hani varya çocuk oyuncağı, paramparça da ondan ev araba felan yapıyon. Ne o? Lego mu, logo mu... Birşey işte...
- Ha... Lego. Haklısın.
- [Gaza gelerek] Haklıyım tabii abi. Öldürmeyecen de ne yapacan bu p... mimarı mühendisi...
- Aman diyeyim kardeşim. Ayıptır! Hiç alınır mı öyle şeyler ağıza? Böyle küfür edersen, haklıysan bile haksız olursun sonunda...
- Doğru diyon bak. Okumuş adam tabii. Belli halinden.
- Ah bir de radyoyu kıssan işte o zaman daha iyi anlaşacağız seninle.
- Ya kusura bakma abi, onsuz olmaz bu hayat. Tek dostum o benim sabahtan akşama kadar.
- Yahu kardeşim bak ne güzel şeyler görebiliyorsun isteyince, açsana şöyle daha güzel hareketli bir kanalı. Adamı mezara sokar bu çilekeş müziği.
- Doğru diyon. Başka kanala bakalım o vakit [Cızzt, bızzt] Hah, bak uzaylı Topaloğlu abim çalıyor, Eruh dikeni memeleri söylüyor!
- Ben zaten geldim kardeşim. Sana zahmet sağda indiriver.
...
Kafam şişmişti müzikten, adamdan, trafikten...
Haklıydı heykel konusunda. Bir de derdini doğru dürüst ifade edebilseydi, işte o zaman tam olacaktı. Velhasıl, adamda potansiyel vardı ve frekansımız birkaç saniye için tutmuştu. O benim göremediğimi görmüş, ben de onun ifade edemediğini dile getirmiştim. Keşke aramızdaki uçurum bu kadar fazla olmasaydı...



Mert BÖRÜ,Cadı Kazanı BT Haber