Biyoteknoloji
Artan dünya nüfusunun temel
ihtiyaçlarının karşılanmasında yaşanılan zorluklar, insanlara ulaşan gıda
zincirindeki olumsuzluklar çağımız bilim adamlarını arayışlara itmiştir.
Gün geçtikçe azalan doğal kaynakların en iyi şekilde değerlendirilmesi
mümkün olsa bile, dünya nüfusunun artış hızı karşısında yetersiz kalmaktadır.
Bu durumda mevcut potansiyelin rasyonel kullanımı yanında yeterli ve dengeli
beslenme için uygun gıda maddelerinin sağlanması insanlığın geleceği için vazgeçilmez bir şart olmuştur. Günümüzde
pek çok ülkede çok daha acı bir şekilde hissedilse bile gıda maddelerinin
sağlanması insanların temel sorunlarından biri olmaya devam etmektedir.
Son yıllarda adından sık
sık bahsedilen "Uygulamalı Hayat Bilimleri" olarak tarif edilen "Biyoteknoloji"
ye başta gıda ve sağlık olmak üzere birçok meseleyi çözebileceği ümidiyle
bakılmaktadır.
Yirmibirinci asrın başlarında
6.5 milyar olacak dünya nüfusunu beslemek için, gıda üretiminin bugünkünün
1.7 kat artırılması gerekmektedir. Tarım alanında basit biyoteknolojik
uygulamalarla sağlanan önemli üretim artışlarının, çağımızdaki teknolojiye
uygun metotlarla daha da artırılabileceği tahmin edilmektedir. Biyoteknoloji
alanındaki uygulamaların tarım alanındaki artışları insanların açlık sorununa kalıcı çözümler getirecektir. Insan
gıdalarının çoğu yaklaşık 30 çeşit tarımsal üründen sağlanmakta, bunları
da tahıllar, şekerli bitkiler, baklagiller, yağlı tohumlar, meyve ve
sebzeler oluşturmaktadır. Bütün bunlar göz
önüne alındığında, insanların temel gıdalarını oluşturan, tarımsal ürünlerin
üretiminde olduğu kadar, ürünlerin işlenmesi ve istenilen özellikte gıdalar
elde edilmesi gibi bir çok sahada uygulama imkanı bulan biyoteknolojinin
önemi kendiliğinden ortaya çıkmaktadır.
Biyoteknolojik uygulamalar
J.Watson-F.Crick adlı araştırıcıların canlılardaki karakterlerin dölden
döle aktarılmasında rol oynayan DNA (Deoksiribonükleikasit) molekülünün
yapısını belirlemeleriyle hayata geçmiştir. Bu molekülün yapısındaki değişmelerle
canlılardaki karakterlerin farklılaştığının anlaşılması bu tür uygulamalarla
istenilen özellikte bitki ve hayvan elde etmeyi planlayan Gen Mühendisliği
bilim dalının doğmasını sağlamıştır.
Teorik olarak sınırsız uygulama
alanı olan biyoteknolojik yöntemlerle grip, tetanoz, kuduz, kızamık gibi
aşılar yanında istenilen özelliklere sahip bitkiler, hayvanlar ve yararlı
mikroorganizmaların da üretilmesi mümkündür. Biyoteknolojik uygulamalarla
gelecek yıllarda bol, ucuz, kaliteli
ve besleyici özelliği daha çok olan gıda maddeleri elde edilebilecektir.
Bunların hayata geçirilebilmesi için genetik mühendisliği ile biyoteknolojinin
tamamen örtüşecek şekilde uyuşması gerekir. Çünkü biyoteknolojinin ortaya
çıkmasında en önemli faktör, hücrenin
yapı ve kimyasal, fiziksel sinyallere tepki verme biçimleri üzerinde gittikçe
artan bilgi birikimleri olmuştur. Biyoteknolojik uygulamaları sağlık, tarım,
enerji sağlama ve çevre alt başlıklarıyla gruplandırmak mümkündür.
Tıpta biyoteknoloji, anne
yada babaya ait veya her ikisinin hatalı bir gen taşıması ve bunların oğul
döllere geçmesi şeklindeki hastalıkların giderilmesi esasına dayanmaktadır.
Bu çeşit rahatsızlıklar hatalı genin teşhis ve tedavisi ile ortadan kalkabilecektir.
Genetik orjinli rahatsızlıkların önlenebilmesi için hastalığın daha embriyo
safhasında tespit edilerek, erken dönemde tedavi edilmesi gerekir. Deneysel
olarak oluşturulan zigotda, 8 hücreli safhada iken içerdiği hatalı genleri
belirlemek mümkündür. Hastalık sebebi
olacak genlerin yerine hatalı olmayanların yerleştirilmesi amaçlanan tedavi
yöntemidir. Sağlık alanına biyoteknolojik diğer önemli bir katkısı da rekombinant
DNA teknolojisi uygulamasıyla elde edilen ve canlı tarafından sentez edilemeyen
yada yetersiz üretilen protein ve enzimlerin
yerine geçebilecek yapay ürünlerle tedavinin kolaylaşmasıdır.
Biyoteknoloji, bitkisel ve
hayvansal üretim alanında da önemli uygulama alanı bulmuştur. Sağlıklı
bir ürünün iyi ve kaliteli hammaddelerden elde edilebileceği düşünülürse
biyoteknolojik yöntemlerle yetiştirilen soğuğa, sıcağa, kuraklığa ve fazla
tuza dayanıklı bitkilerin ürünleri hem üretim kaybını en aza indirecek
hem de tüketicinin istediği tipteki gıdanın yapımını sağlayacaktır. Sözgelişi
dünya nüfusunun çoğunun temel gıda
maddesi olarak kullandığı patatesin protein oranının artırılması yapay
bir DNA parçası aktarılarak sağlanmış, aynı tür uygulamalarla hastalık
ve zararlılara dayanıklı patates bitkisi elde edilmiştir.
Günümüzde değişik hastalıklar
nedeniyle tonlarca hayvansal gıdanın çöplere döküldüğü kuş gribi ve deli
hastalıkları ile hafızamızdaki tazeliğini korumaktadır. Biyoteknolojik
yöntemlerle hayvan hastalıklarına etkili aşılar yapılması kullandığı yemlerden
daha çok faydalanabilen verimli ve kısa sürede gelişen hayvan ırkları geliştirilmiştir. Söz gelişi bir araştırmada,
embriyosuna gelişme artırıcı gen aktarılan sazan balıkları, atalarına göre
%30 oranına daha fazla ağırlık oluşturmuşlar. Bu şekilde özellikte hayvan
ırklarının yetiştirilmesi konusunda biyoteknolojik metotlar oldukça başarılı olmuştur.
Şeker kamışı ve mısır gibi
yakıt alkol (etanol) üretimi için uygun bitkilerin devreye sokulması, biyogazların
işlenir hale getirilmesi, petrol kaybının engellenmesinde mikro organizmaların
kullanılması ile gerçekleşmektedir.
Gen tekniği ile biyolojik
maddelerin süper silahlara dönüştüğü de bilinen bir gerçektir. Biyolojik
silah olarak tarif edilen gözle görünemeyen bu yaratıklar kısa sürede çok
çabuk çoğalır ve 24 saat içinde sadece bir mikroptan 281 trilyon öldürücü
virüs üreyebilir. Biyolojik silah olarak gelecekte kullanılabilecek bir
tüp içerisindeki tek hücreli canlıların insanlar arasında ayırım yapmadan
bütün insanlığı kırıp geçireceği gözden ırak tutulmamalıdır.
Görüldüğü üzere,biyoteknolojik
bilgi çağı olarak adlandırılacak 21 asra damgasını vurmaya aday bilim dalı
hüviyetindedir. Teknolojik yenilikler uluslararası ilişkilerde çok önemli
bir güç kayağı durumundadır. Ülkemizin, biyoteknolojik yeniliklerin uygulandığı
yıllarda diğer milletlere rehberlik
edebilmesi için "biyoteknoloji araştırma enstitülerini" kurarak gerekli
atılımları vakit geçirmeden yapması gerekir. Bu konuda 19 Mayıs Üniversitesi
diğer bilimsel faaliyetlerde olduğu gibi öncüler arasında yerini almalıdır.
Katkı: Dr. M. K.
Biyoteknoloji şüphesiz geleceğin
çehresini çizen unsurlardan biri olacak ve özellikle tarım, gıda, sağlık
ve bilgisayar endüstrilerinde büyük atılımların gerçekleşmesine imkan sağlayacaktır.
Bu çerçevede ülkemizin de
biyoteknolojiyle ilgili gelişme ve araştırmaları yakından izlemesi gereği
açık olmakla birlikte biyoteknoloji imkanlarından doğru şekilde yararlanmak
için acilen öncelik vermemiz gereken başka noktalar da mevcuttur. Özellikle
tıbbi ve tarımsal uygulamaları açısından
biyoteknoloji doğada mevcut genetik çeşitlilik temeli üzerinde yapılanır.
Daha güçlü, daha verimli, daha ucuz maliyetli, daha bol ürün ya da ilaç
ham maddesi elde etmek için gerek duyulan madde ya da canlıların biyolojisinin
ve tabii ki genetiğinin çok iyi araştırılmış olması gerekir. Ülkemiz biyolojik
çeşitlilik açısından dünyada en ayrıcalıklı yerlerden birinde bulunmasına
rağmen, doğal ya da kültüre alınmış canlı türlerinin genetik özelliklerinin
araştırılması şöyle dursun, tam bir
envanterini ve dağılım haritasını dahi yapabilmiş değiliz. Bu konudaki
birikimin çoğu da ne yazık ki yurt dışı kaynaklardan elde edilebilmektedir.
Doğal türlerin arşivlenmesindeki
zorluklar nedeni ile dikkatimizi sadece kültüre alınmış türlere çevirirsek,
ülkemiz topraklarının yerli tahıl, sebze ve meyve türleri ile bunların
farklı coğrafyalarda ve farklı amaçlar için elde edilmiş kültür formların
çeşitliliği dikkatimizi çeker. Biyoteknolojinin hammaddesi "biyo", ürünü
"teknolojidir". Bir sonraki yüzyılda
biyoteknoloji konusunda tüketici değil de üretici olmak istiyorsak mutlaka
kendi sermayemizi iyi tanımak ve değerlendirmek zorundayız. Bu hedefe ulaşmak
için öncelik iki noktaya verilmelidir: Birinci olarak biyoteknoloji için
gerekli bilimsel ve teknolojik alt yapı anlaşılmalı
ve kullanılabilmelidir; İkinci olarak da kendi topraklarımızda mevcut doğal
canlılar ve kültür canlıları tesbit edilmeli ve üstünlükleri-zayıflıkları
araştırılmalıdır.
İlk hedefe ulaşmak nisbeten
kolaydır, bu konuda yetenekli gençler gerekirse yurt dışında eğitim görerek
gerekli mali, idari ve bilimsel destek sağlandığında teknolojik altyapıyı
kurarlar. Bence daha zor olanı ikinciyi başarmaktır. Bu konuda özellikle
tarımsal ıslah konusunda bu güne dek
çeşitli çalışmalar yapılmış olsa dahi, yine de mevcut potansiyelimizi anlamaktan
oldukça uzakta olduğumuzu düşünüyorum; Bu duruma bir de bildiklerimizi
yazmamak ve yazılanı da okumamak gibi hastalıklar da eklenince kendi ülkemizin
biyolojik potansiyeli konusundaki cehaletimizi
anlamak zor değil. Bu konuda acilen sistemli,yöntemli bilgi üretilmesine
ve yayınlanmasına gerek vardır. Ziirat, fen-edebiyat, tıp ve eczacılık
fakültesinde lisans ve lisans üstü eğitimi yapan gençlerimize yüzlerce,
binlerce tez ve araştırma yaptırmalı,
çevrede mevcut kültür formlarını, potansiyel geleneksel şifalı bitkileri,
bunların bilinen ve yaygın kullanılan benzerlerine göre üretim, maliyet,
kalite, verim vb. açılardan zayıflık ve üstünlüklerini araştırmalıyız ki,
gerekli teknolojik alt yapı oluşturulduğunda
neyin hedefleneceği ve dünya pazarında kendine yer bulacak ne tür bir ürünün
elde edileceği bilinebilsin. Aksi taktirde bugün pek çok konuda olduğu
gibi teknolojiyi doğuran bilimi üretmek yerine bilimin yerine teknolojiyi
tüketen bir ülke olmaktan kurtulamayız.