Dünya'nın Uydusu AY neden hep aynı yüzünü gösterir?
İnsanla
birlikte Dünya’daki tüm yaratıklar gözlerini göğe çevirdiklerinde, nerede olursa
olsun ısrarla kendilerine bakan bir çehre görmekteler. İnsanlar bunun, Ay’ın
kendilerine yönelik özel bir davranışı olduğunu düşünebilir, hatta Aydede adıyla
ona akrabalık yakıştırabilirler. Ama durum çok zor karşılaşılan bir rastlantı
değil, başka örnekleri de olan olağan bir sonuç.
AY DÜNYA’ya daima aynı tarafını gösteriyor. Bunun sadece Ay-Dünya çifti için
mi geçerli olduğunu, benzer başka ikililerin de bulunup bulunmadığını ileride
göreceğiz. Ama daha önce, aynı yüzü göstererek hareket etme özelliği üzerinde
durmamızda yarar var.
Cisimlerin çok çeşitli ve karmaşık olabilen hareketlerini biraz daha anlaşılır
hale getirmek için hareketleri sınıflandırırız. Öteleme ve dönme, bir katı cismin
veya şeklini iyi-kötü koruyan bir cismin yapabileceği iki temel hareket bileşeni.
Öteleme yapan bir cismin yöneldiği doğrultu aynı kalırken yeri değişir. Dönen
bir cismin ise, eğer kendi ekseni etrafında dönüyorsa yeri aynı kalır, fakat
yönü değişir. Genel bir hareket her zaman öteleme ve dönme bileşenlerine ayrılabilir.
Ötelemede, cismin hareket ederken izlediği yörünge bir doğru da olabilir, herhangi
bir eğri de. Özel bir öteleme, daire veya ona yakın kapalı bir yörünge üzerinde
tekrarlanan ötelemedir. Bu hareket de çoğunlukla dönme olarak adlandırılır;
ama karışıklığı önlemek amacıyla burada dolanma diye anacağız. Örnek vermek
gerekirse, Dünya bir taraftan Güneş’in çevresinde dolanırken, bir taraftan da
kendi ekseni etrafında döner; bir dönme dolapta dolap döner, ama ona asılı sepetler
ve içindeki insanlar dolanırlar. Sema eden Mevlevi hem döner hem de dolanır.
Dönmek fiilinden türeyen ve çoğu zaman onun yalın hareket anlamından çok uzak
anlamlar taşıyan sözcük, deyim ve atasözlerini okuyucunun merakına ve zevkine
bırakarak, daha ilginç bir konuya “dönelim”.
Dünya ve onun sadık uydusu Ay. Bu ayrılmaz ikilinin oluşum kuramları ne derse
desin, bilinen bir gerçek var: Aralarındaki kütleçekimi birbirlerinden ayrılmalarını
önlerken, aynı zamanda birbirleri etrafında dolanmalarını da sağlıyor. Daha
doğrusu, hem Dünya hem de Ay ikisinin ortak kütle merkezi etrafında dolanıyorlar.
Aynı zamanda, kütleçekimi bir cismin kendi ekseni etrafında dönmesini pek etkilemediği
için, taa yaradılışlarından (belki de daha öncesinden) kazandıkları dönme hareketlerini
de dolanmaya ek olarak sürdürüyorlar. Bunu birbirleri etrafında dolanan iki
Mevlevinin durumuna benzetebiliriz; her ikisinin de dönme ve dolanma yönleri
saat kollarının tersine. Kutupyıldızı tarafından bakabilseydik, Ay-Dünya, Dünya-Güneş
çiftlerinin, hatta uydu-gezegen, gezegen-Güneş sistemlerinin çoğunun, bu kurala
uyduklarını görecektik.
Dikkat ederseniz, bu birbiri etrafında dolanma hareketi bağımsız değil; yani
Ay Dünya etrafında kaç defa dolanıyorsa, aynı süre içinde Dünya da Ay etrafında
tam o kadar dolanır. İki Mevlevi için de öyle. Ama kendi etrafında dönmeleri
bağımlı olmak zorunda değil; her biri ayrı ayrı istediği hızda dönebilir. İşte
burada Ay bir sürprizle karşı karşıya bırakıyor bizi: Hangi hızla dolanıyorsa
aynı hızla da dönüyor kendi etrafında... Sonuç? Ayın sadece belli bir yarısı
görülebiliyor; “öteki yüzünü” Dünya’dan görmek mümkün değil. Görebilmek için,
Ay etrafında Dünya’nın yapamadığı şekilde dolanabilen bir uzay seferini beklememiz
gerekiyordu. Ancak o zaman Ay’ın arka yüzünün önünden epeyce farklı olduğu anlaşıldı:
Daha düzgün dağılmış kraterleri var ve ön yüzündeki, deniz olabilecekleri düşünülerek
mare adı verilmiş olan geniş düzlüklere benzer düzlükleri yok... Dünya’ya gelince,
o böyle bir özellik göstermiyor; kendi etrafında dönme hızı dolanma hızından
yaklaşık 30 kez fazla. Bu yüzden, bir Ay sakini Dünya’yı görecek bir yerde ise,
onun çepeçevre büyük bir kısmını devamlı olarak görebiliyor. Üstelik kendi göğünde
Dünya hep aynı noktada yer alıyor. Tabii buna karşılık Ay’ın arka yüzünden Dünya
hiçbir zaman görülemiyor.
Bu durumun çok ince bir şekilde ayarlanmış olduğu açık; yoksa, birkaç yıl ya
da yüzyıl bekleyerek, Ay’ın yavaş yavaş başka taraflarını da görmemiz mümkün
olurdu. Bu olmadığı gibi, Ay’ın adeta kendini kilitlediği bu kararlı denge durumu
etrafında çok küçük salınımlar yaptığı gözlenmiş. Yani uzun bir süre beklemenin
de faydası yok; Ay’ın bu davranışının, başka bir nedene bağlı olmadan, tümüyle
rastlantı eseri ortaya çıkmış olması çok uzak bir olasılık. Tersine, onu bu
sonuca iterek, sonunda dönme hızını dolanma hızına kilitleyen bir mekanizma
olmalı. Hatta, biraz daha ileri giderek, eğer böyle bir mekanizma varsa, o zaman
başka gökcisim çiftlerinde de benzer kilitlenmelerin olabileceğini beklemeye
hakkımız var.
Gerçekten, sadece Güneş sisteminde bile, Jüpiter’in en büyük dört uydusu olan
İo, Avrupa (Europa), Ganimet (Ganymede) ve Kalisto (Callisto)’nun da hep aynı
yüzlerini Jüpiter’e çevirmiş olarak dolandıklarını görüyoruz.