SUFİ

Evet, düşüncelerimi bir “mahlas” arkasına gizleyerek yazıyorum. Beni tanıyanlar var, yazdıklarımı eleştirenler de. Ama iş kendi biyografimi yazmaya geldiğinde “acaba” diyorum, “ben kendimi yeterince tanıyor muyum?” Bazen doğru düşünüp de yanlış yaptığım oluyor. Yani doğrusunu bilmem, aksini yapmamı engellemiyor. İnsanları kırmamaya çalışmam en büyük özelliğim, ama en çok üzdüklerim de en çok sevdiklerim. En korktuğum şey yanlış anlaşılmak, en nefret ettiğim ise yapmacık davranışlar. İnsanlar maskeli ve kalkanlı, Ortaçağ şövalyeleri gibi. O zamanlar düşmanlar görünen kalkan ve zırhlar altındaymış şimdi ise maskeler ve kalkanlar sanal.

Bugüne kadar kaç tane “özgeçmiş” yazdım? Bir yada iki tane. “ Efendim, 1063 yılında Horasan yakınlarında Nişapur’da dünyaya geldim. İlk eğitimimi Ömer Hayyam’dan aldım….” Bu kelimelerle başlayan ilk özgeçmişimi Çağatay Türkçesi ile Nizam-I Mülk’e vermiştim ama, şu an aklıma takıldı. İnsanlardan bir “özgelecek” istenseydi neler yazarlardı, hangi hayallerinden bahsederlerdi?

Özgeçmiş yada özgelecek…Hepsi de “zaman” denilen tiyatro sahnesinde sergilenen tek kişilik oyunlar değil mi? Ya sahnede yaptığımız hatalar? Rolümüzü şaşırmamız veya repliğimizi unutmamız? Acaba rejisör bize yeni bir oyun için bir şans daha verir mi*

 

Sufi'nin yer6 yazıları

Amma Abartıyoruz!

Germenler

Hepimiz bir ademdeniz, ammaa!

Kız Helga, Sen Yozgat'ın Neresindensin?

Mussolini Çocukları

Tarihimize sahip çıkmak ya da "YA İSTİKLAL YE ÖLÜM!"