HOLLE KADIN
|
Dul bir
kadının iki kızı varmış. Biri güzel, hem de
çalışkanmış. Öteki ise hem çirkin, hem de
tembelmiş;ama kendi öz kızı olduğu için kadın bunu
daha çok severmiş. Evde her işi güzel kıza gördürürmüş.
Zavallı kızcağız her gün sokakta bir kuyunun
başında bez dokurmuş. Hemde o kadar çok
çalışırmış ki, parmaklarından kan
fışkırırmış. Günün birinde iplik
sardığı makara kan içinde kalmış. Bunun üzerine
kız kuyuya eğilerek makarayı yıkamak istemiş. Fakat makara
elinden kayıp kuyuya düşmüş. Kızcağız ağlaya
ağlaya üvey annesine koşmuş. Başına gelen kazayı
anlatmış. Kadın çocuğu adamakıllı
azarlamış, sonrada çocuğa hiç acımadan:- Makarayı
kuyuya nasıl düşürdünse öyle alıp getireceksin. Sonra
karışmam ha... diye bağırmış.
Bunun üzerine
kız kuyunun başına dönmüş ama ne yapacağını
bilmiyormuş. Makarayı almak için "ne olursa olsun" diye
kuyuya atlamış. Atlamış ama aklı başında
değilmiş. Az sonra uyandığında, kendini güzel bir
çayırlıkta bulmuş.
Güneş
parıldıyor, çevrede binlerce çiçek görünüyormuş. Yolda
karşısına bir fırın çıkmış.
Fırının içi ekmekle doluymuş. Ekmek kıza
seslsnmiş:
-Ne olursun beni
fırından çıkar, beni fırından çıkar; yoksa
yanacağım, çoktan piştim ben...
|
kız
fırına yaklaşmış, ekmeklerin hepsini kürekle birer
nirer dışarı çıkarmış. Sonra yoluna gitmiş.
Karşısına bir ağaç çıkmış; ağacın
üzerinde pıtrak gibi elmalar sallanıyormuş, ağaç kıza
seslenmiş: -Beni silkele... Biz elmalar hep olduk!.. Kız
ağacın üzerinde hiç elma kalmayıncaya kadar silkelemiş.
Elmaları bir araya toplayarak koca bir yığın
yapmış, sonra yine koyulmuş.
|
Sonunda küçük
bir eve varmış. Penceresinden bir kocakarı bakıyormuş.
Kadının dişleri pek iriymiş. Bunları görünce
kızın içine korku girmiş. Oradan kaçmak istemiş. Fakat
yaşlı kadın arkasından seslenmiş: -Sevgili çocuk neden
korkuyorsun? Gel burada kal; evin bütün işlerini güzelce yaparsan sana bir
kötülüğüm dokunmaz. En çok dikkat edeceğin şey
yatağımı güzel düzeltmek, iyice silkelemektir. Bunu yapınca
yatağın içindeki kuş tüyleri uçar. İşte o zaman
yeryüzüne kar yağar. Benim adım Holle Kadın'dır.
Kocakarı böyle tatlı tatlı konuşunca kızın içi
ferahlamış; orada kalmaya karar vermiş. İçeri girerek
işine başlamış. Evin her işini seve seve yapıyormuş,
yatağı her zaman o kadar güçlü silkeliyormuş ki, tüyler kar
parçaları gibi uçuyorlarmış. Bu yüzden kadının evinde
rahat bir yaşam geçiriyor, kötü söz işitmiyor, her gün
kızartmalar, kebaplar yiyormuş.küçük kız uzun zaman Holle
Kadın'ın yanında kalmış; fakat içinde hep bir üzüntü
duyuyor, bunun nedenini kendisi de bilmiyormuş.sonunda bunun farkına
varmış; yurdunu özlemişmiş. Her ne kadar buradaki
yaşamı kendi evinden daha iyi geçiyormuşsa da, o yine evine
dönmek istiyormuş. Bir gün dayanamamış, kocakarı'ya
demişki:
-Evimi çok
göreceğim geldi. Bu ayrılık acısına
dayanamıyorum. Burada, yerin altında geçen yaşamım çok iyi
ama artık daha fazla kalamayacağım. Yine yukarıya dönmek
istiyorum. Holle Kadın:
-Evine dönmek
isteyişin hoşuma gitti. Bugüne kadar bana çok iyi hizmet ettiğin
için, seni ben kendi elimle yukarı çıkaracağım demiş.
|
Kızı
elinden tutmuş; büyük bir kapıya doğru götürmüş. Kapı
açılmış. Kız tam kapının altına geldiği
zaman güçlü bir altın yağmuru başlamış. Durduğu yerle
annesinin evi arasında çok az aralık varmış.Kız evin
bahçesine girdiği zaman horoz
kuyunun üzerine çıkmış, ötmeye başlamış.
-Ö ö ö rö ö,
altından küçük bayanımız geldi!
Kız eve
girmiş, annesinin yanına gitmiş. Her yanı altınla
kaplı olduğu için kendisini hem annesi, hem üvey kız
kardeşi güleryüzle karşılamışlar.
Kız
başına gelenleri bir bir anlatmış. Annesi, bu
altınların nasıl elde edildiğini öğrenince çirkin,
tembel kızına da bunları kazandırmak istemiş. Bu
kızıznı da kuyunun başına oturtarak bez dokutmaya
başlamış. Makarasının kana bulanması için
kız parmağına iğne batırmış. Elini dikenli
çitlere vurmuş. Sonra makarayı kuyuya atmış.
Arkasından da kendisi atlamış. Öbür kız gibi kendini bir
çayırda bulmuş. Aynı yoldan yürümeye başlamış.
Fırına vardığı zaman ekmek yine
bağırmış:
-
Ne olursun beni
dışarı çıkar, beni dışarı çıkar, yoksa
yanacağım. Çoktan piştim ben!..
-
Fakat tembel
kız:
-
-Doğrusu
üstümü başımı kirletmeye vaktim yok!..demiş yoluna
gitmiş. Az sonra elma ağacının yanına
varmış. Ağaç seslenmiş:
-
-Ne olursun beni
silkele, kuzum beni silkele... Biz elmalar hep olduk!
-
Kız:
-
-Ya..çok
bilmişsin.. seni silkeleyim de kafama elmalar düşsün değil mi?
Demiş; geçip gitmiş.
-
Holle
Kadın'ın evine vardığı zaman hiç korkmamış.
Çünkü onun koca dişlerini önceden duymuşmuş.hemen
kadının hizmetine girmiş. İlk gün çok
çalışmış. Holle Kadın'ın her dediğini
yapmış. Kocakarının kendisine vereceği
altınları düşünüyormuş. Fakat ikinci gün tembelliğe,
işleri başından savmaya başlamış. Üçüncü gün bu
tembellik bir kat daha artmış. Sabah bir türlü yatağından
kalkmak istemiyormuş. Tembel kız Holle Kadın'ın
yatağını da yapmıyormuş
|
-
Bu yüzden tüyler
de uçuşmuyormuş. Çok geçmeden bu durum Holle Kadın'ı
kızdırmış. Kızı işinden
çıkarmış.
-
Tembel kız
buna seviniyormuş. Altın yağmurunun
yağacağını umuyormuş. Holle Kadın onu da büyük
kapıya kadar götürmüş.fakat kız kapının altına
gelince altın yerine kocaman bir kazan dolusu zift başından
aşağı boşalmış.
-
Holle
Kadın:
|
-
İşte
bu da senin hizmetlerinin ödülü!... demiş. Kapıyı
kapamış. Tembel kız eve dönmüş. Her yanı zifte
bulanıkmış. Yine kuyunun başında duran horoz
kızı görünce.:
-
Ö ö ö rö ö,
pasaklı küçük bayanımız yine geldi diye ötmeye
başlamış. Kıza bulaşan bu zift ömrü boyunca üzerinde
kalmış.
|
|