ÖLÜMSÜZ BIR
AŞK HIKAYESI - HERO ILE LEANDROS
Şu her gün
karşımızda gördüğümüz Boğaziçi'nin güzelliğini müjdeleyen Kız Kulesi var ya,
bir zamanlar bu kulede bir kız yaşarmış derler, ona aşık bir delikanlı her gece
Galata'dan kuleye yüzer, sevgilisine kavuşurmuş… Bir gece fırtına çıkmış, deniz
delikanlıyı alıp götürmüş, ölü gövdesini ertesi sabah kulenin dibine atmış.Bu
masal Kızkulesi için anlatılır, oysa, Hero ile Leandros'un efsanesi aslında Boğaziçi'nde
değil, Çanakkale Boğazında geçer. Ama masal bu, sahnesi nerede olursa olsun,
bir hayal, birde hakikat payı taşır. Istanbul limanının süsü bugün de dimdik
ayakta duran sevimli Kızkulesi bu masalı kendine yakıştırmış ya, doğru veya
yanlış, varsın sahibi o olsun bundan böyle. Bir varmış, bir yokmuş, Çanakkale
Boğazının en dar olduğu yerde biri Sestos,öbürü Abydos diye iki şehir varmış.
Abydos, Anadolu topraklarında, Sestos dakarşı da Trakya kıyısındaymış. Boğazın
en dar geçidi, Naraburnu yıllar yılı kahramanlık destanlarına sahne olmuş
gerçi, ama insanlığın kara günlerini dile getiren bu olaylar, dalgalarının bir
aşk faciasına sebep olduğunu unutturmuştur bize. Abydos'ta adı Leandros olan
bir kral oğlu yaşarmış, Sestos'ta adı Hero olan aşk tanrıçası Aphrodite'nin bir
rahibesi varmış. Heroile Leandros gönül vermiş birbirlerine. Neden vermişler,
nasıl vermişler? Masal açıklamıyor bunları. Sevgililer birbirlerini niçin
sevdiklerini, sevgi kıvılcımlarının yüreklerinde ne zaman çaktığını bilirler mi
? Biz diyelimki, bir bahar günü Sestos'ta bayram yapılmış, Aphrodite'nin çok
genç ölen sevgilisi Adonis'in şerefine bir bayrammış bu. Adonis, veya Temmuz
(temmuz adı oradan gelir) ağaç kabuğundan doğmuş, çiçek gibi körpe, canlı
birçocukmuş. Aphrodite onu görür görmez, güzelliğine vurulmuş, çocuğu yeraltı tanrıçası
Persophone'ye vermiş, büyütsün diye. Ne var ki, karanlık ülkenin tanrıçası da
çocuğa tutulmuş. Aphrodite'ye geri vermek istememiş. Tanrıların babası Zeus kızlarının
arasını bulmak için Adonis yılın üçte birini yeryüzünde Aphrodite ile, üçte
birini yeraltında Persephone ile, geri kalanını da kendi nerede dilerse orada
geçirecek diye kesip atmış. Ama Adonis yılın sekizayını Aphrodite'nin yanında
geçiriyor, yalnız dört ay iniyormuş karanlık ülkeye, Persephone kıskançlığından
bir yaban domuzu salmış ormanlara, hayvan Adonis'iavlanırken yaralamış, öldürmüş.
Can çekişen sevgilisinin yanına koşarken Aphrodite'nin ayağına bir gül dikeni
batmış. O güne kadar beyaz olan gül, tanrıçanın kanıyla al renge boyanmış. Tanrıça,
Adonis'in gövdesinde ne kadar kan damlası varsa, o kadar gözyaşı dökmüş, toprağa
dökülen her damla kandan bir lale, her damla yaştan bir kırmızı gül fışkırmış.
Bundan böyle bahar bayramında kadınlar, " Ah Adonis! Vah Adonis!"diye
bağırıp dövünürler, tören yaparlarmış. Leandros, Hero'yu bu törenlerin birinde
tepeden tırnağa kırmızı güllerle donanmış olarak görmüş belki. Çiçeklerin
kadife kırmızısı, kızınsütbeyaz güzelliğini daha da belirtiyordu. Abydos'lu
kral oğlu Sestos'lu, rahibeye ne pahasına olursa olsun kavuşmak istedi. Ne yapsın
ki, Hero rahibeydi, bir erkeğe varamazdı, rahibe kaldıkça kızlığını korumalıydı.
Iki sevgili bakışlarıyla mı anlaştılar, yoksa mektuplaştılar mı, efsane bunu anlatmıyor,
ne varki, Leandros Anadolu kıyısından Sestos'a geçmek için yanıp tutuşuyordu.
Bir gece dalgalara bakarken, Sestos'taki kulenin tepesinde bir ateşin yandığını
gördü. Hero kuleye çıkmış, sevgilisine, "Gel, gel!" diye bir meşale
sallıyordu. Deniz durgundu, ay suda hafifçe dalgalanan ışıltılarıyla Leandros'a
bir yol çiziyor gibiydi. Leandros dayanıklı bir yüzücüydü. Karşıkıyıda Hero'ya
varan ışık yolu ise kısa görünüyordu Dalgacıklar, "Gel, biz seni
götürürüz" der gibi fış fış ediyor, kuledeki meşale çağırıyordu.Leandrossuya
daldı, var gücüyle yüzdü. Boğazın serin akıntıları yanan gönlünün ateşini dindireceğine,
sevgiyle hızlanan gövdesine arttıkça artan bir güç katıyordu. Hero'nun elinde
sallanan meşale gittikçe yakınlaşıyordu. Adonis bayramında gördüğü pembe beyaz
kız şimdi gümüş ve altın rengi ışıltılar saçıyordu. Bir kulaç, bir kulaç daha,
ona kavuşacak, ince gövdesini kolarında saracak, dudaklarını dudaklarına alıp
sevgisinin yumuşaklığını tadacaktı. Leandrosartık yüzmüyor, su fırtınası arasında
uçuyordu. Son bir kulaçla karaya ayakbastı, soluk bile almadan kumsaldan yukarı
koştu. Kulenin kapısı açıktı, içeriye daldı, merdivenleri tırmandı. Ilk defa
birbirine sarılacak bir kadınla bir erkek nasıl bir an duraklar, karşılarına çıkan
mutluluğa nasıl şaşkınlıkla inanmadan bakarlarsa, Hero ile Leandros da öyle
durakladılar, bakıştılar.Meşale söndü, Sestos kulesi kapkara bir taş yığını
gibi yükseldi gene ayışığında. Bir gece, bir gece daha, her gece Leandros
kulede sallanan meşaleye doğru yüzüyor, her gece Hero'ya kavuşuyor ve her sabah
doymadan, yaz gecelerinin kısalığına üzülerek dönüş yolunu tutuyordu. Yaz geçmiş,
boğazda dondurucu poyrazlar esmeye başlamıştı. Ne var ki, Sestos kulesinde meşalenin
yandığını gördü mü, ne rüzgar, ne dalga, ne soğuk durdurabiliyordu Leandros'u.Denize
dalar dalmaz en yüksek dalgaları yara yara yüzüyor, yorgunluğunu duymadan varıyordu
karşı yakaya. Hero korkmaya başlamıştı, denizden çıkan sevgilisinin buz gibi
bedenini sararken bir tehlike sezinleyerek ürperiyordu.Hızla esen bora meşalesini
söndürecek gibi oluyordu bazı geceler. Yine de gelme diyemiyordu Leandros'a.
Öpüşmemek, kavuşmamak, biri boğazın birkıyısında, öbürü öbür kıyısında bütün
bir gece ayrı kalmak akla sığmayan,olmayacak bir şeydi. Bir gece fırtına daha
sert esti, Hero'nun elindeki meşaleyi söndürdü, dağ gibi yükselen dalgalar
Leandros'un çırpınan gövdesini döve döve Sestos'tan çok ötelere sürdüler.
Delikanlı bütün gücüyle karşı koymaya çalıştı, ama kulenin tepesindeki ışığı
görmüyordu ki, nereye doğru yüzeceğini bilsin. Yol gösteren ay ışığını kara
bulutlar kaplamıştı. Leandros'un yüreğindeki ateş yanıyordu daha, ama kollarının,
bacaklarının gücü tükenmişti. Buz gibi bir donukluk sarıyordu bedenini. Ne olduğunu
bilmeden bıraktı kendini denize. Sabah karşı dalga ölüsünü attı Sestos kıyılarına.Kurşun
gibi bir sabahtı. Hero sönen meşalesini yine yakmış, bitkin ellerinde tutuyordu.
Kıyıya çarpan ölüyü görünce, ona ölümde olsun kavuşmak için kendini denize attı.