KARA MİZAH’IN TARİHÇESİ A. Kara Mizah Konulu Bir Yazıya Kara Bir Karalama (İle Giriş) Konu kara. Konu mizah. Aslında birbirine çok uyan iki kavram. Bu sayıdaki temanın kara mizah olduğunu ilk öğrendiğimde aklıma yıllar önce yazmış olduğum kısa bir öykü gelmişti hemen. Oh demiştim içimden bu yazıyı verir bu sayıyı kurtarırım. Oysa araya tatil programım da girince iş gargaraya geldi ve ben o öykümü tozlu raflarımın arasından bulup da yayın kuruluna ulaştıramadım. Hal böyle olunca da kendi kendime bir ceza verdim. Yeni bir yazı yazma cezası. Öyle bön bön bakmayın lütfen bu satırlara. Bu gerçekten de bir ceza olabiliyor kimi zaman. Özellikle de aklınızda ne yazacağınızla ilgili tek bir fikir yoksa. Neyse. Sanırım bu giriş de kara mizah konulu olması beklenen bir yazı için yeterince kara mizah yapmış bir giriştir.
B. Tarihçe Düzenli okurlarım (yani evini düzenli, tertipli tutan demek istiyorum yoksa sürekli olarak yazılarımı okuyanları kastetmiyorum; zaten yayın kurulundan başka yazılarımı düzenli okuyan birileri var mı - ses verin heeeey !) bilirler konunun özüne inmeden, biraz irdelemeden, hadi popüler deyimle ahkam kesmeden edemem. Bu Kara Mizah’ın da bir tarihçesi olmalı değil mi ? Hiç merak etmediniz mi şimdiye dek ? Hayret ya. Bakın şöyledir bunun tarihi : Tanrı Zeus (bu aralar çok taktım bu Zeus’a bakalım hayırlısı) bir gün patara cinsinden upuzun kumsallara vurmuş çakıl taşlarının tanrısı Karam’ı yanına çağırır. Hal hatır sorar. Aralarında şöyle bir konuşma geçer : - Karam baba n'aber n'aber ya, nasıl gidiyor ? Çakıl taşları ile aran nasıl ? Eki… Eki… Eki… (Hıncal Uluç türü gülme efekti; Tanrı Karam işe pek yaramayan tanrılardan olduğundan Zeus onunla dalga geçiyor; ama bir şekilde de bir çıkarı var). - Ya ne gülüyorsun Zeus ya, ne olsun işte hep aynı hep yanı ! - Baba öyle deme. Senin kumsallara acaip güzel cıvırlar geliyormuş. Bize hiç haber etmiyorsun. Burada bizi rencide ediyorsun yani. - Yok Zeus sana kim söylemişse yalan söylemiş. İnsanlara daha zevk için denize girmeyi öğretecek bir tanrı kadrosu yaratmadın ki, insanlar denize girmek için benim kumsallarıma gelsinler. - Baba bırak denize girmeyi. Kumsallarına gelip, bir uçtan öteki uca dolaşıyorlar, taş topluyorlar, hayaller kurup evlerine geri dönüyorlarmış. - Bak Zeus konuyu nereye getireceğini anladım ama hemen söyleyeyim benim bu işlerde sana gram yardımım olmaz. Yok abi git kendine başka yerlerde eğlence bul. - Lan Karam tanrısı. Sana izah etmeye çalışıyoruz herhalde ama sen anlamıyorsun ki. Hele iki dakika bir sus da dinle. Senin cıvırlarda gözümüz yok aslanım. Al hepsi senin olsun. Sen öyle onları uzaktan seyret dur. Yanlarına da kimseyi yaklaştırma. Mezara götürecek adam sanki (yav bu mezara da gitmeyecek ki). Şimdi benim bir evlat olayım var… -Yine mi ? - Bir sus be aslanım. Tanrı adamız. Olacak tabii. Şimdi bu çocuğu Hades’ten saklamam gerek. Yer gök onu arıyor; bana bir şey yapamayacağı için acısını ondan çıkarmak niyetinde… - Neyin acısını ? - Orasını karıştırma da dinle. Senin şu kumsal ıpıssız ya, onların birine şöyle fazla göze batmayacak bir barınak yapsan da diyorum bizim oğlanı büyüyene dek orada saklasan.
Bu konuşmanın ardından al takke ver külah tanrı Karam zar zor çocuğu alıp bir seneliğine büyütmeyi kabul etti. Böylece Zeus da bu olayını unutmuş oldu. Karam’ın ıssız sahillerinde Zeus’un cıvır dediği civar memleketlerden çakıl taşı toplamaya gelen güzel kızların da yardımıyla bu bahtsız çocuk büyüdü, serpildi, genç ve yakışıklı bir delikanlı oldu. Güzel kızlar onun etrafında dönmeye başladı. Gel zaman git zaman bu durum Zeus’un da kulağına çalındı. Duruma çok sinirlenen Zeus, Karam’ı tekrar yanına çağırdı ve çocuğu kendisine vermesini emretti. Aralarında şuna benzer bir konuşma geçti : - Bak Karam inat etme, çok inat etme de ver diyorum sana. Anlatamıyorum galiba. - Yoo çok iyi anlatıyorsun. Çocuğu sana vereceğim çünkü onu kıskanıyorsun. Sonra sen çocuğu alıp, kendi çocuğunu alıp kaza süsü verdirerek ortadan kaldıracaksın. Yok öyle yağma. - Sana ne birader, çocuk benim değil mi istediğimi yaparım. - Yok baba çocuk senin değil. Yiyorsa gel de al ! - Bak Karam izah edemiyorum galiba. Şu çocuğu güzelikle ver diyorum. - Hayır vermeyeceğim. Netekim; tanrı Karam nuh dedi peygamber demedi çocuğu da vermedi. Zeus sinirlene sinirlene, çevresindekilere Karam’a izah edemedim Karam’a izah edemedim diye diye söylendi durdu. Öte yandan ıssız kumsalların gözdesi olan genç delikanlının ünü zaman içinde Zeus’u da aştı ve bir zamanlar Zeus’un gözdesi olup ölümsüz bir tanrıça olmayı hayal eden tüm kızlar bu genç delikanlının eşi olup ölümlü kalsalar da bu genç adamla yaşamak ister oldular. Mitolojide bu olay Zeus’un sürekli tekrarlamasından da esinlenilerek “Karam’a İzah Edemedim” olarak bilinir. Toplum kısaltmaları sevmeye başladıktan sonra da bu isim Karam’a İzah olarak kısalmış. Daha sonra da aradaki -a harfi de düşüp bazı harfler de kelime değiştirerek Kara Mizah halini almıştır. Bazı rivayetlere göre genç delikanlı piştikten, olgunlaştıktan ve bu arada kendi geçmişini öğrendikten sonra sadece sadece Zeus’un ilgi duyduğu genç tanrıçalara, perilere, ya da ölümlü genç kızlara ilgi duyup Zeus’tan önce davranarak onları yoldan çıkarmaya ömrünü adamıştır. Zeus’tan öcünü almak için…
Tanol TÜRKOĞLU |