logo.gif (1228 bytes)

ÖNSÖZ’E ÖNSÖZ

Bir şeyi yaratmak için (fiziksel, düşünsel, sanal) var olan pek çok şeyden istifade etmek gerekiyor (Belki Samantha’lar hariç tutulabilir).

Şimdi oturduğum yerden dışarıya bakıyorum. Küçük pencerenin gerisinde gri bir zemin, üstünde de elbet birilerine bir anlam ifade eden sağdan sola doğru taksim işareti şeklinde çizgiler var. Bunların tam üstüne tekabül eden ve yerden birkaç metre yükseklikte bulunan sarıya boyalı metal bir koridorun dış cephesi…

Bunlara bakarken düşünüyorum. Aklıma bu kelimeler geliyor. Az sonra bu yazı (iyi bir ihtimalle) bitecek ve yukarıda kabaca betimlediğim yerden esinlenerek olmayan bir şey yaratmış olacağım.

Böyle şeyler oluyor.

Aslında adı (ya da şimdilik kod adı diyelim) ÖNSÖZ olan bir öykü yazmışlığım vardır. Belki de burada doğrudan onu yayınlamalıydım. Ama içime sinmedi. Belki de kod adı Önsöz olan bir öyküyle ilgili bir önsöz yazmalıyım. Özellikle şu an içinde bulunduğum sıradışı mekandan da istifade ederek !

Öykünün yazarını kendim kadar yakından tanırım (iyi çocuktur). Aslında öykünün konusu ilk okunuşta belki de iyi anlaşılmayabilir. Bir kaç kere okumak gerek. Öykü bir yandan farklı bir tür aşk ilişkisi ile ilgili ipuçları verirken bir yandan da ardından gelecek öykülerin varlık sebebini (aslında bir ilişki olmasa da) açıklar niteliktedir.

Buradan da yazarın aslında bu öyküyü özellikle bir öykü kitabının (belki de ilk öykü kitabının) ilk öyküsü olması için özel olarak tasarlamış, düşünmüş olduğunu anlarız.

Bu teori kitap yayınlanana dek geçersiz olsa da kayda değer bir teoridir denir (Bu cümleyi özellikle matematikçiler gibi yazdım; yani –dir denir şeklinde. Anımsayın (Türkçe okumuş olanlar için) lise matematik dersleri).

Biliyorum. Yazar bu öyküyü uzun yıllar önce tasarladı. Öykünün malzemesi birkaç kez gözden geçirildi. Farklı versiyonlarda
birkaç kez yazıldı (çünkü daha önce yazdığını bir kaç kez kaybetti).

Ancak öykünün son versiyonunda da yer alan kimi ögeler hemen her versiyonda yer aldı (ben tüm versiyonları okuma şansını elde edebilmiştim). Bir örnek vermek gerekirse, olay yeri olarak adada bir ev hep vardı. Keza bilinmeyen bir alfabe ile yazılmış metinler, bunu çözen esas oğlan ögeleri de.

Biliyorum aslında tema önce bir aşk öyküsü olarak vardı. Daha sonra bir öykü kitabının ilk öyküsü olma ve gelen öykülere zemin hazırlama rolünü üstlendi. Bazı ögeler de işte bu nedenle eklendi.

Biliyorum. Yazar bir keresinde hiç vapurdan inmeden yakınındaki adaları (prenses) dolaştı. Hayal gücünü doldurmak için. Ancak öykü o seyahatten çook önce yazılmış bitmişti bile (son verisyonu demek istiyorum). Seyahatten sonra da bir değişikliğe uğramadı. Ancak çocuğun içinde bir sıkıntı olduğunu ve o yolculuğun bu sıkıntıyı çözemediğini de biliyorum.

Lafı fazla uzatmayayım. Bence bu delikanlı oldukça iyi. Başarılı olabilir. Edebiyatımıza iyi ürünler kazandırabilir.

Not :
Biliyorum ki yazar Önsöz adlı öyküsünü yazdıktan sonra “prolog” şeklinde bir metin daha yazdı. İki sanal karakter arasında geçen gerçekdışı bir konuşmanın metnidir bu aslında. Yazar ile kitabını yayınlayan yayıncı arasında. Metinde örnek olarak pek çok kişi tarafından bilinen bir öyküyü anlatır yazar. Güya yayınevi sahibi de bu öyküden çıkan hisse üzerine ikna olup kitabı yayınlar.

Yakın zamanlarda bu varolmayan yayıncının gerçek olduğunu gördüm. İnanamadım. Hele bir de bu yayıncının, yazarın tanıdığı bir arkadaşı olduğunu öğrendiğimde şaşkınlığım daha da arttı.

Bakalım yazarın bunları daha yayıncı olan o arkadaşına söz etmemiş olduğunu ne zaman öğreneceğim?

29 Kasım 1998 – 14.00
London Heatrow Airport Terminal 4 (Londra – Seattle Uçağı)

(Özel Not : Bu hayali yayıncının gerçek olduğunu kendi gözlerinizle görmek isterseniz, herhangi bir kitapçıdan Beyaz Yayınları’nın çıkarmış olduğu herhangi bir kitabın arka kapağındaki minik öyküyü okuyun. İşte yukarıda bahsettiğim prolog’da yazarın anlattığı öykü o öyküdür !)