Mutluyum mutlu olmasına.
Günlerce güneşin bensiz doğamayacağını sanıp bekledim. Dilsiz bir kadın sessizliğindeki
gecenin koynunda kaldı uykularım. Ben uyanığım. Ezan sesi korkunç bir uğultu,
sihirli bir şarkı, hüzün dolu koca bir günün yalnızlığını çağırıyor. Kadıköy
meydanı sabahın bu saatinde kızıl, yerde kar ama henüz çamurlaşmamış, bembeyaz.
Kadıköy çırılçıplak. Kadın çıplaklığı gibi etkileyici ama dokunulmaz. Ancak
susulur bu sessizlikte. Susunca ancak içine alır sessizlik, sessizliğin bir parçası
olunur, tanrıya ulaşmak gibi belki de, kutsanırsın. Gürültüde susarsan farkedilmez
ama sessizlikte konuşursan hele böyle büyülü bir sessizlikte deprem olur, onun için
sustuk. Yıllar önce o son gündeki gibi suskunluğumuz nüksetmişti.
Yeşil bir uykuya yatırmıştık olmayacak düşlerimizi o sıcacık Mayıs gününde.
Zamanın silmesini bekledik, uykunun ölümleşmesini istiyorduk. Başucumuzda cançekişen
düşümüzün ipini tüm gücümüzle çektik. Beraber çektik. "Birbirimizden
uzakta daha mutlu oluruz " ortak paydasında buluşup, ayrıldık. Yollara sarıldık.
Düşünce hızından hızlı yaşamalıydık, yakalamasın diye avutamadığımız geçmişimiz.
Yol üstündeki aşklarda durduk, korkusu aşkından büyük olanlarla korktuk. Aramızda
artık ne aşk, ne de başka bir aşk var. Ne de nefret. Mutluluğumuz bağımsızlığını
kazandı sandık. Sevindik. Bazen kıskandık mutlu insanları "mutluyum" dedik.
Mutluluk tarifimiz mutsuzlukmuş anladık ama çaresizdik.
Aynı bankta oturuyoruz şimdi. Yıldırımın fotoğrafını çekmiş gibi "şu an
mutluyum" dedi. Bakışları ufukta denize düştü. Ufukta güneş yükseliyordu.
Kalktı;
- Gitmeliyim artık, sabah oldu.
- Evet sabah oldu.
- Evet. Hoşçakal.
- Hoşçakal.
En son gözler ayrılır. En son sözü gözler söyler....
Ege Boran
Şubat 1999
_____________________________________________________
Yayına Hazırlayan : Uğur ŞEKER