Sırasını kim biliyor ki?


Bilmiyorum siz istediklerinizi "sırasında" yapabildiniz mi? Ben hiç yapamadım.

Küçükken anneannem cebinde taşıdığı bir tomar anahtarla kilerdeki dolapları açtığı zaman, canım
pestil isterdi. Bilirdim sapsarı kayısı pestilleriyle, kararmış mor erik pestillerinin hangi dolapta
olduğunu. Anneannem:

"Şimdi sırası değil, birazdan yemek yiyeceğiz", derdi. Yemekten sonra ise yavaş yavaş herkes öğle
uykusuna yatardı. Şayet "Belki sırası gelmiştir" diye yine pestil istersem, anneannem:

"Şimdi sırası değil. Bak herkes yattı. Sen de yat. Ondan sonra..." derdi.

Öğle uykusundan sonra pestil istediğim zaman da cevap yine aynıydı:

"Şimdi sırası değil. Aç karnına dokunur. Nerdeyse akşam oluyor. Birazdan yemek yiyeceğiz..:"

Bir türlü sırasına rastlatamamıştım pestil istemeyi.

Bir gün babam boş bulunup bana iki çam ağacının arasına, kolan vurdukça göklere uçacak bir salıncak
kurmayı vaadetmişti. Ama bir daha bu vaadini hiç anımsamaz göründü. İki de bir anneme gider:

"Haydi söyle babama, salıncağı kursun", derdim.

Annem:

"Şimdi sırası değil, başı ağrıyor," derdi.

Başı ağrımazsa gazete okuduğu için salıncak kurmasını istemenin zamanı değildi. Gazete okumuyorsa
banyoya gireceği için...

Salıncak istemenin de bir türlü sırasını getiremedimdi.

* * *

Yaz günleri bahçe kapısının önünden, "Vişnee kaymak" diye bağırarak dondurmacılar geçerdi. Koşa koşa
içeri gelir:

"Dondurma alayım mı," diye sorardım.

"Şimdi sırası değil," derlerdi.

Birlikte çocuk dergilerinin bulmacalarını çözmeyi önerirdim:

"Şimdi sırası değil," derlerdi.

Bir şeytan uçurtmasının kuyruğunu bile yapmaya yanaşmazlardı:

"Şimdi sırası değil," derlerdi.

Okulda öğretmen ders anlatırken, aklıma gelen bir şeyi sormak için parmağımı kaldırırdım. Öğretmen bir
süre görmezlikten gelirdi parmağımı. Kolum yanlış yere dikilmiş fasulye sırığı gibi öyle havada kalırdı.
Sonunda öğretmen:

"Şimdi sırası değil, indir bakayım parmağını aşağıya," derdi.

Etüdlerde gizli gizli roman okurken de, bir müdür muavini başıma dikilir:

"Şimdi sırası mı roman okumanın, kapat onu da dersine çalış," derdi.

İlk yazdığım yazılara da yazı işleri müdürleri aynı gerekçeyle karşı çıkmışlardı:

"Şimdi sırası değil bunun," diyorlardı.

Alt tarafı yazdığım da neydi. Başka demokrasilerde olduğu gibi Türkiye'de de bir Komünist Partisi'nin
kurulması gereğinden söz ediyordum.

Piyeslerim için de aynı itirazı çok duydum:

"İyi ama şimdi sırası değil..."

Aşık olduğum zamanlar yemekte, yahut yürürken, yahut otururken, canım birden öpüvermek isterdi
yanımdaki sevgiliyi. Kursağımda kalırdı arzum. Bir el, vagon tamponu gibi yavaşça iterdi yüzümü:

"Hişşt yapma, şimdi sırası değil,"

Parlamentoda konuşurken de sık sık bağırırlardı:

"Amma yaptın yahu, şimdi sırası mı bunun?"

* * *

Velhasıl hiç bir şeyin sırasını tam getiremedim. Ama sırasız mırasız bir şeyler yapmaya çalıştım kendimce.
Bir şey yapmak için sırasını bekleyenler ise, genellikle hiç bir şey yapamadılar.

Öteden beri aklıma takılıp kalmıştır, bir şeyi yapıp yapmamanın "sırası"nı kimin saptadığı...

Ve kendimce şöyle demişimdir:

Bir şeyi yapmanın sırası, onu yapmak istediğin andır. Zaman ayarını ters kullanmışsan zaten toz olur
gidersin. Yok ters kullanmamışsan, "şimdi sırası mıydı" diyenlere uzaktan nanik yaparsın. Sırasında mı
doğup ölüyoruz ki, her şeyi sırasında yapabilelim... Başarırsan "sırası", başaramazsan "sırası değildi" oluyor
ve insanlık böyle bir çalkantı içinde akıp gidiyor.

Çetin ALTAN-Zurnada Peşrev Olmaz


_____________________________________________________
Yayına Hazırlayan : Engin ENÜSTÜN