N S - Periyodu Olmayan Periyodik Dergi


Sosyal Darwinizm



Bugüne kadarki bilimsel tespitlerimizi alt alta bir yazalım:

1- Hayvanlar âleminde erkek cinsi, sürekli, zincirleme seks arayışı içindedir. Bu, temelde abuk bir durumdur, ama yapılacak bir şey de yoktur. Erkeğin seks arayışında fazla seçici davranmasına da gerek yoktur, çünkü önüne çıkan her dişiye geçiciymiş gibi bakar.

2- Dişiler ise sekse farklı yaklaşırlar, çünkü seksin sonuçlarına katlanacak taraf kendileri olacaklarından, eş seçiminde son derece dikkatli ve seçici olmak zorundadırlar.
Bu iki temel kuralı yan yana koyduğunuzda eğer şu anda yeni evlenmeye hazır bir çift değilseniz, yani ideolojik bir çılgınlık yaşamakta olduğunuzdan algılama düzeyiniz yarı yarıya azalmış değilse, evlilik kurumunun son derece irrasyonel olduğunu net olarak görebilirsiniz.

Hem de sadece erkekler açısından değil, kadınlar açısından da irrasyoneldir evlilik kurumu.
Çünkü kurumun bütün kuralları, eş seçiminde yapılan bir hatanın katiyen düzeltilmemesi ilkesi üzerine kurulmuştur.
Dolayısıyla dişi cins, eş seçiminde yapması muhtemel olan hata payını bir de düzeltme imkânından yoksun kalarak, hayattaki var olan yükünü biraz daha artırmıştır.

Erkek ise sadece insanlarda var olan bu kurumun bağlılık yeminini ederken, hayat boyu tek eşli yaşayacağı sözünü vererek, yaklaşık bir milyar yıl süren evrim sonucunda oluşmuş genetik yapısına rağmen gözümüze baka baka yalan söylemekte ve daha da acıklısı bu yalanına kendisi de inanmaktadır.

***
Konu üzerinde düşünürseniz yaşamdaki belli başlı mutsuzlukların hemen hepsinin temelinde kadın-erkek ilişkilerinin bulunması işte bu yüzden de çok doğaldır.

Çünkü kadın ve erkek nedense el ele verip illa da bu gayri tabii kurumsal çerçeve içinde yer almakta ısrarlı olmaktadırlar.
İnsanoğlunun gerçek mutluluğu bulabilmesi için bu kurumun bir an önce yasaklanması gerekir.
Ancak bu konudaki kanunun yakında TBMM'den çıkacağı ve hatta ilgili komisyona sevk edileceği yolunda bir işaret bile yoktur.

***

İşte bu noktada yine benim durumuma dönebiliriz.

Yaptığım bilimsel çalışmalar sonucunda benim maymundan evrilmediğim, Phalorope diye bilinen kuş türünden geldiğim ortaya çıktı.

Phalorope kuşu, ÜZERİNDE BİR CİNAYET TEHDİDİ OLMADAN BİLE EŞİNE BAĞLI OLARAK YAŞAYAN KUŞTUR.

Bu kuşların kurduğu ailede dişi, etrafla kavga eder, ailenin çıkarlarını korur.

Bütün bunlar olurken erkek kuş, sessiz ve sakin bir şekilde evde oturabildiği takdirde mutludur.

Ve hatta dişi kuş yumurtladığında erkek kuş bu yumurtaların üstüne kuluçkaya yatma işini bile üstlenir. Yeter ki dişi kuş onun evde sakin bir şekilde oturmasına karışmasın.

Genetik yapımı henüz muayene ettiremedim ama karakter olarak bir Phalorope kuşu olduğum kesindir

(Not: Phalorope deniz çulluğuna benzeyen bir kuştur. Bilimsel adı da Phalaropus Lobatus'tur)

(Kaynak: West-Eberhard, Mary Jane (1991) ‘Sexual Selection and Social Behavior’, Michael Robinson ve Lionel Tiger'ın editörlüğünü yaptığı ‘Man and Beast Revisited’, Smithsonian Institution Press, içinde.)

***

Tabii daha gençken bir Phalorope kuşu olduğumu henüz bilmiyordum.

O yüzden de dün yazdığım gibi kadınlara çekici olabilmek için ilk önce fiziksel görünümümü geliştirmeye çalıştım.

Bunun ancak son derece kapsamlı, hem de bayağı kapsamlı bir zincirleme estetik ameliyat maratonu sonucunda olabileceği ortaya çıkınca fiziksel görünümümü geliştirmekten vazgeçtim ve gücümü beynime verdim.

Sonuçta da dâhi oldum.

Tabii dâhi olmak da kolay değil, uğraşıp didinmek gerekiyor.

Tam 37 yılımı aldı bu Darvinist evrim süreci. Ve tam sonuca ulaştığım gün bütün olayın boşa olduğunu da anladım, ne yazık ki.

***

Dâhi olmayı tam olarak başardığım günü dün gibi hatırlıyorum, çünkü o gün Rana ile de tanıştım.

Tabii doğal olarak o da benim temelde bir Phalorope kuşu olduğumun henüz bilincinde değildi.

Bu da şaşırtıcıydı, çünkü anladığım kadarıyla benim okuduğum bütün sosyal Darvinizm ile ilgili kitapları o da baştan aşağıya okumuş ve hatta bunlardan bazı bölümleri ezberlemişti bile.

Bunu anladığım anı da çok net hatırlıyorum. Bir gün bir video filmi kiralayarak eve geldi.

Vallahi şimdi ismini hatırlayamıyorum, ama filmin bizim konumuz açısından en önemli sahnesi şöyleydi: Kadının son derece sinirli olduğu gözlerinden belliydi. Bunu belli eden bir başka nokta da kadının elindeki bir elektrikli testere ile yerde çırpınan adamın derisini soymasıydı. Müteakip sahnelerde kadın bu deriden kendisine kıyafet bile yaptı.

Rana bana görüntülerini dondura dondura, sahne sahne izlettirdiği bu filmden sonra ‘‘Ben öyle genetikmiş, sosyal Darvinizm'miş filan anlamam. Canımı sıkacak bir davranışını gördüğümde olacak olan budur haberin olsun’’ dedi.

Bu tür tehditleri canlılar âleminde bütün dişiler yapar. Büyük çoğunluğu korkutmayı beceremez. Korkutmayı becerenler de dişiler sınıflandırması hiyerarşisinde üst sırada yer alırlar.

Rana da maalesef üst sıradaydı.

Daha henüz o günlerde maymundan evrildiğimi zannettiğimden bu duruma üzülmüştüm. Çünkü korku belasına tabiat kurallarına aykırı yaşamaya zorlanacağımı sanıyordum.

Sonra baktım ki tehdit olmasa bile öyle yaşamak zorundayım, çünkü bir Phalorope kuşuyum. O zaman ortada da zaten bir sorun kalmadı.




Serdar TURGUT