yazgı'ya    dair...

vazgeçmek
intihar etmektir bazen:

 intihar etmekse
 kabullenmektir her zaman
 yazgıyı
   -değiştiremediğin,
   değiştirmediğin,
   değiştirmek istemediğin- .

				
			reha yunluel


darağacı
  

darağacı sehpası kuruldu gene benim tarafımdan bu kaçtır bilmem verdiğim hükümle kendimi idama mahkûm ettiğim bu kaçtır bilmem kendimin huzurunda kendimi bir kere daha kendi kendime affettiğim... reha yunluel kambur

bir kamburdu sırtımdaki taşıyacağım sırtımda. kamburum! mukadderatım! yapışmış hayatım! bir ustura darbesiyle atıvermek isterdim seni denizin köpüklü sularına bir fırça darbesiyle görünmez kılmak isterdim seni yahut da üstüne para verip satmak hayır! yapamam sirano gibi kabullenemem seni! katlanamam! hayır! senlen beraber yaşayamam! kamburum! mukadderatım! yapışmış hayatım! seni kendi ellerimle gömmek istiyorum toprağa! toprak! can dostum! ne yazık ki ancak benlen beraber girecek toprağa! ne yazık ki benden inatçı kamburum! reha yunluel

gölge


memleket kurtaran
alkolize birliklerin
marşlarını yazdım her gece
  tanklarını, bira ve rakı bardaklarını
  mezelerini, çerezlerini, molotof kokteyllerini...

ellerin şiirleriyle değil
imansız şiirlerimin
gavur dizeleriyle
ağlattım annemi
  babam suskundu 
  kardeşim her seferinde öfkeli

mısralarımla,
mısralarımla kanattım kendimi

seyyar satıcılar 
kiloyla  dahi almak istemediler
  küçülmüş yüreğimi, 
  güneş kaçmış gözlerimi, 
  parmakları bir bir eksilen ellerimi

seyyar hayatımı
her sabah
yeşil çuhalı bir masada
ütülesem de
kırış kırış çıkardım
sokaklara
  ve her akşam
  yeşil çuhalı bir masada
  kaybederdim

her seferinde geri kalmış
bir saatli maarif takviminin
yapraklarına takılıkalırdı
söz dinlemez gözlerim

satırlarımın gölgesi
vururdu yüzüme
  gözlerimi kırpardım
  dehşetinden kaçabilmek için o gölgenin 

o gölgenin dehşetinden kaçabilmek için
dilimi ve parmaklarımı satırlardım
  nafile!
  her seferinde
  birdenbire kendimi hatırlardım!

			reha yunluel


katedralden    düşen    kuş


  katedralden bir kuş düşer
  bildik bir strazburg akşamının üzerine
  bir mevlüt okunur
  bir ağıt yakılır
	ardından o karanlıkta
		bir canavar düdüğünün peşisıra

  imamın sesi kısılmıştır
  papazın yüzüyse allak bullak
  bir kalabalık toplanmıştır kleber meydanına
	kalabalığın dudakları
	adı bilinmedik bir şairin mısralarına tutukludur

  katedral sessizdir
  mumları alev almaz
  kapıları ardına dek açıktır
  kimsecikler girmez

  kalabalık 
  kleber meydanındadır
  ses ve alev de

  köşebaşındaki ayyaş bir zencinin
  gözleri tarafından gözaltına alınır
  kalabalığın dudakları ossaat

  zencinin gözleri kançanağı kırmızıdır
	katedralin tüm alevi gözlerindedir
	şehrin tüm sesi şişesinde
  her yudumda o an şairdir kendileri

  mısralar
  mısraları tutkular

  kim şairdir kim değil
  anlamak gereksizdir

  şarabında kaybolmuş şişesinin 
	dibindedir şair


  balkonundaki çamaşır ipine şairin
  bir çift gökkuşağı asılıdır

  kurumamaya yeminli 
	gökkuşağından damlar hepsi:

		alevi ve sesi yitik katedral; zencinin kan çanağı; 
		kalabalığın huzursuzluğu; adı bilinmedik şairin adı

  hepsi, ama hepsi
  kullanılmamış bir haritaya sargılıdır
	dört kitapta yazmasa bile adı, şairin,
	dağcının el kitabında muhakkak yazılıdır

					reha yunluel


akbaba


  bir akbaba bekleyecek beni
  malûm yerde
  gagalamak için
  benliğimin leşini

  önce belki
  gözlerimden başlayacak
  gagalamaya
  yumuşaklığından ötürü

  sonra belki yanaklarım
  eğer açık kalmışsa ağzım,
  dilim

  daha sonra bir gaga darbesi
  yetecek kırmaya
  o kafatasımı

  şakaklarımdan kırarsa
  kolay olur sanırım,
	beynim o gün için
	güzel bir salata olur akbabaya

	  akbabayı tanırım...

				reha yunluel

Yırtık Yapraklar

başyaprak
sevişmeler
sevişmeler2
küçük mutluluklar
çığlıklar
çığlıklar2
intiharlar
vesairevesairevesaireler
vesairevesairevesaireler2
Cebbaroğlu ortak yaprağı
Jacques Prévert yaprağı
Arthur Rimbaud yaprağı
Marie Takwam yaprağı
Richard Brautigan yaprağı
şair grevi
linklerim,linklersin,linkler,linkleriz,linklersiniz,linklerler