DERSIM   Dergisi,      sayi 7        sayfa 22
 
 

|Main||media||Dersim7||Language||Research||Kultur/Zagon| |Email

 
 
                                   BİR BAŞKADIR DERSİM'DE MAVİ
 

Yılmaz ZEROĞLU
Adana Tuncelililer Kült. ve Day. Der. Bşk.

 

Uzun yıllar önceydi; babamla diktiğimiz kavakları tarlamıza gölgelik olsun diye getirdiğimde bir fidanı yeşertmek için harcadığım performansla ne derece yorulduğumu bir ben bilirim, bir de yaşayanlar bilir. Bir zaman bu fidanla beraber büyüdük. Fidanlar olduğu yerde yeşerirken ben yürüyebiliyordum. Farklı yanım da bu. Örneğin ben adımlarımı atarken diktiğim fidan bana melul melul bakmaktaydı. Belki ben o gözle değerlendirmişimdir. Gerçeği de bu işte Benim bu yürüme özelliğimden dolayıdır ki oğlak, kuzu ve danaları yayma görevi de doğal olarak üstüme vazife kılınıyordu. Aile kararı gibi birşeydi sanki. 

Ne bilecektim? Yaydığım kuzular (hayvanlar) dedemin ya da dedelerimin topluca katledildiği mezarları çiğnediklerini (bastıklarını). 
Ne bilecektim? Belediyenin köpek katliamında dedelerimizin mezarı yanına ya da yakınına kuyular kazıp köpekleri attıklarını. 
Ne bilecektim? Otuz sekizde kırdırılan Dersimlilerin toplu mezarı olduğunu. Çocuktum. Anlayacak yaşta değildim. Bilmemişim, doğrusu ilgilimi çekmemişti. Çocuktum. Gölbaşındaki iki toplu mezar ve gavur bağındaki sulu ağaların toplu mezarlarına bastığımı. Sonradan öğrendim ki Dersim katliamının toplu mezar yerleridir. Ancak büyüklerimin otuzsekiz hikayelerini anlatması ilgimi çekerdi. Dinlerdim, hayıflanır, kaşlarımı yukarı çekip gayri ihtiyari biraz kafamı sallayarak hıh ederdim. Ya da sorular sorardım neden, niçin gibi. 

Kış akşamları gahi seyfül mülk masalları, gahi Zaloğlu Rüstem, gahi Elburuz kalesi cengi ya da otuz sekiz gerçeği anlatılırken gece uzadıkça uzardı. Biz çocuklar kümelenmiş, lamba ışığı altında ağzından bal akan anlatıcının ağzına gözlerimizi dikerek, çıkan sözleri can kulağı ile dinlerdik. Kış bizde gecelerdi. 

İşsizliğin ve yoksulluğun sinsi uygulaması ile sessizce sürüleceğimizi, memleketimizde ne bilecektim? şu anki komşularımızın çoğu kan davası içinde memleketlerinden göçüp gelmişler, yadellere. şimdi anlıyorum ki benim, memleketimde bunu başaramamış, işsizliği dayatmış, yoksulluğu koymuş önümüze. Usulca git demiş bize, ne bilecektik komşumu da memleketinde birbirine kırdırtmış canavar. Onu da öylesine terk ettirmiş öz yurdundan. Yoksulluk, işsizlik kan davası vs. ile sessiz ve usulca kovmuşlar. Bir günde memleketimize gidip dönerken sorarlarsa; 
"Ne işin var oralarda derse başkan!.." 
"Yüreğime sor kurban." 
Ermeni mezalimi, Dersim mezaliminden farklı değildir. Dersimde de göç ettirme, ekin yakma, ev yıkma, köy boşaltma, katliamlar, sürgünler dünki gibi gene uygulanmaktadır. 
Derneklerimiz bu konuda elinden geleni tereddütsüzce (uygulamalar-yaptırımlar) karşı koyarken bir kısım eksikliklerine de hemşehrilerimiz katkı sunmalıdırlar. Zira hemşerilerimizin mutlaka ve mutlaka Dersimde hısımları akrabaları vardır. Ya da Dersimde fidan dikmemiş olsalar bile, bir evin yapımındaki harçta emekleri vardır. Hikayeleri vardır. Daha geride dedelerinin mezarı vardır. İşte bu bir bağlılıktır. Sadakattır, önemlisi de inançtır. Büyüklerden dinlediğim bir örnek anlatı şöyledir: 
38'de askerler tek sıra halinde dağda yürürken, mağaranın birinden tek el silah sesi gelir ve askerlerden biri vurulur yuvarlanır gider uçurumdan. Çevrede arama yapan askerler mağarayı bulurlar. Bakarlar ki içeride ihtiyar uzun beyaz sakallı bir adamla, bir kadın bir de tüfek görürler. 
Komutan sorar. Senmi ateş ettin? 
Evet der. 
Niye ateş ettin ki bak seni kurşuna dizeceğim. Eğer sen ateş etmeseydin biz çekip gidecektik, sen de yaşıyacaktın. Bir tane de kurşunun varmış. 
Yaşlı adam der ki; 
Ben o mermiyi size sıkmasaydım Seyit Rıza'nın ekmeği, suyu benim yüzüme gözüme dikilecekti, yüz kurşunum olsa yine sıkacağım ölüm neki? 
Mağaranın önünde adamı infaz ettikten sonra karısına da taşın üzerine oturtup nişan almak üzereyken askerlerin içindeki bir Diyarbakırlı er, namlusunu komutana çevirerek kadın, bizde vurulmaz diyerek kadını vurdurtmaz. 
Dersim katliamının üzerinden tam altmış yıl geçti. Hriçyonın nehri ve Munzur sapasağlam akmaktadır. Yine kilisemiz dediği kültür ve inancımız sapasağlam durmaktadır. Çünki Enternayşın özelliğini, bizi bu derece netleştiren atalarımızın terle, kanla can ve başla ortaya koyduğu değeri, yüzyıllardır Devletler, İmparatorluklar elinden gelen bütün imkan ve fırsatları kollayıp yok etmek için, gerektiğinde zoru, gerektiğinde türlü dalavereleri uyguladığında birbirimize düşürmek içinde bazen ve kısmen de başarılı olmuşsa bile tüm entrika ve zora karşın Munzur yine sapasağla akmaktadır. Bu nedenle; metropolun çirkef, soysuz, kişiliksiz yaşam tarzına ayak uydurup, hemşieri ve insanımızdan uzaklaşmak kendini bitirmek yanlızlığa teslim olacaktır.  En büyük acı ve ihaneti koymuş oluruz yaşamımıza. 
Bilmeliyiz ki diktiğimiz fidanın meyveleri altına düşer. Dersim çok özeldir Munzuruyla, inancıyla, kararlılığıyla. Orada atalarımızın destanı vardır. Ne mutlu, ne mutlu bize atalarımız, dedelerimiz bizi onurlandıran, yüreklendiren miras bırakmışlardır. Ne mutlu ki biz Dersimlilerin torunlarıyız. Öyleyse biz neslimize, aslımıza yakışanın yol erleri olmalıyız. 
Dersim'de hikayemiz var. Yüreğimiz Dersimli olmalı, Dersim'de olmalı. 
Kimin sağ, kimin ölü olduğunu biz anlatmalıyız, çocuklarımıza. 
Ardından 
Geıti gitti koskaca dünyadan 
Ağalar 
Beyler 
Krallar. 
Onca varlıkla geçip gittiler 
Yetmedi ömürleri dünyanın yaşına 
Kışladılar bir çınarın dibinde 
Biri ceketini asar 
Diğeri süngüsünü saplar 
Bir Acayip yüceliği var, Dersimin 
Açmış sofrasını 
Müsahiplik etmiş 
Kirvelik tutmuş 
Gülbeng çekmişler ulu çınarın dibinde 
 
Hayat olur 
Hayat ölür 
Meçhul mezar taşla çevrilmiş 
Kimbilir ne devran yaşanmış 
Zahmetler çekmiş anacığım 
Nicedir oğlun mapus 
Nicedir güneş doğar üstüne gecenin 
Canlı cansız ortasında yaşamın 
Kışladılar bir çınarın altında 
Onca varlıkla 
Erişemediler dünyanın yaşına 
Hayat olur hayat ölür 
Zoru yok bunda 
Gevşekliği de 
Kışladılar dibinde 
Dalına ceketini asıp ateş döktüler 
Çınar yeşil yanar anacığım 
Bir acayip yel eser kanlı Maraşta 
Nesimi kokar 
Yunus kokar 
Pir Sultan kokar Anadolu rüzgarı 
Karışır ateş sellerine 
Gebe kadın deşilir 
Bebeler çakılır duvara 
Cehalet can yakar 
Ağustos sıcağı 
Zemheri  soğuğuyla 
Kasım ayını yaşamak 

Bakar dünyanın ucundan kanlı Maraşlar 
Utanır Edison 
Utanır Grambel 
Utan?r Anßtayn 
Hele hele kendi adına 
bu vahşeti 
bu çağda 
Ünsanlık uğruna güya 
En nammussuzca 
En şerefsizce kullananlar? 
Nasıl yargılardı Muhammed. 
Zahmetler görmüş 
Eziyetler çekmiş 
Anac?Û?m 
Güneş gecenin üstüne doğar 
Kutsiyeti beyinde doğandır 
Sarar kucaklar dörtbir yanı 
Çözülüp gider saltanatlar 
Hayat olur 
Hayat ölür 
Açar döşünün iliklerini 
Utandırır 
Yüzü kara 
Kara yüzlü yobazları 
Bundandır yüceliği Dersim'in 
Müsahiplikte 
Kirvelikte 
Gülbengde görülecektir 
 

 

|Main||media||Dersim7||Language||Research||Kultur/Zagon| |Email