DERSIM   Dergisi,      sayi 7        sayfa 12
 
 

|Main||media||Language||Research||Kultur/Zagon| |Email

 
 
                                             BİZİM İÇİN GÖÇ NE DEMEKTİR?
H. AYRILMAZ

 

Dersimin geçmişi araştırıldığında görülecek ki istilaların, seferlerin yanında  yaşamlarından hiç bir zaman eksilmeyen  genellikle sürgün olarak ifade edilen Türkiye'nin hemen hemen tüm illerinde özellikle zoraki gönderilmiş Dersimlileri bulmak mümkündür. Kırdan kente göç genellikle feodalizmin kısmen çözülmesi, kapitalizmin gelişmesi sonucu olan bir  bir zorunluluk olarak görülsede ülkemizde,  özellikle Kürt illerin tümünde bu gelişmeyle birlikte ekseriyette göçün kaynağı zorakidir. Zoraki olmasının nedeni, tamamen sistemle ilgilidir. Ve bir çok da sebebi vardır.

Bunlar Ekonomik, dil, kültür, kimlik ve kısmen de inanç farklılığı, asimilasyon vb.nedenler olarak  sayılabilir. Özellikle 1938'e kadar devam eden zoraki iskan sonucu sürgüne gönderilen ailerin, on yıl bölgeye geri dönmeme yasağı, yanı sıra,  parçalanmış aileler, akraba olanların dahi aynı yerlere gönderilmemesi, birbirlerini bir daha görmemek Ÿzere gönderilen bu insanların durumunu normal bir göçle izah etmek mümkün değildir.

Yaşlı bir Dersimli kadının anlatımına kulak verelim. 38 'de ben tahminen on yaşındaydım. Köyler yakılıyor, yıkılıyordu. Babam teslim olmayanlar arasındaydı. Bir gece babam durumuzu merak etmiş ve eve gelmişti. Milisler askere haber vermişler, bizim eve baskın yapacakları sırada babam yalnız  beni alarak kaıtı. Diğer iki kız kardeşimi ve annemi kaçıramadı. Biz Munzur dağlarına kaçtık. Sonra annemi ve kız kardeşlerimi götürmüşlerdi. Daha sonra istenilen olmuş ve operasyonlar durmuştu. Ben ve babam aylarca dağlarda kaldıktan sonra köylere geri geldik. Babam pazarlık sonucunda bir kaç yıl cezaevinde kalma kaydıyla teslim oldu. Biz annemleri ölmüş biliyorduk. Dokuz sene geçti, ben evlendim. Sonra birgün annem çıka geldi. Meğer onları Samsuna göndermişler. Dokuz sene Samsun'da kalmışlar. Senin ölü olarak kabul ettiklerin bir gün karşına çıkıveriyorlar . Bu ne demek biliyormusun? Ben o dokuz sene neler çektim. Gezdiğimiz yerlerde her gün onlar için ağladım, bu nasıl bir duygudur bilir misin? Ya onlar neler çekmiş, diline yabancı, yöresine yabancı bir yerde yaşamak, bu acıyı ancak çekenler bilir. şimdi 1994 yine köylerimiz yakıldı. Bize çıkın dediler. İkinci kez 38'i yaşadım. Toprağımızı, köylerimizi, ziyaretlerimizi, ölülerimizi Dersim'de yanlız bırakmak bana ne kadar acı veriyor biliiyormusun.

Evet bu düpedüz bir halkın diliyle,kültürüyle, inançlarıyla yok edilmesidir. İçinde yurtseverlik duygusu taşıyanların bir çoğu gönderildikleri yerlerden daha sonra Dersime geri döndüler. Kısa sürede yaralarını sardılar, yeniden evlerini yapıp köylerine yerleştiler. 1960 'larda başlayan Almanya furyası en çok yine Dersimlileri etkiledi. Yoğun  gidişte yine birinci sırayı aldı. Yanısıra Türkiye'nin metropollerine aynı yöntemlerle gitmek izledi. Bugün Avrupa'nın bir çok ülkesinde küçük Dersim'lerin oluşmasının nedeni geçmişinde yaşadığı olaylardan bağımsız olarak ele alınamaz.

İstastistiki bilgiler bize şırnak'la birlikte Dersim 'in en çok göç veren iller arasında olduğunu göstermektedir.  Keza nufüs azalmasında birinci sırada olması saydığımız nedenlerin bir sonucudur.

Bugün hala daha öncesinden ve 37-38 'de sürgün edilen bir çok aile akrabalarını arıyor. Bir kaçının birbirine yeni kavuşmasına bizler de tanık oluyoruz.

1970'lerden sonra ise kısmen göç olayı ekonomik kaynaklı da olsa eskiye oranla yine devam ediyordu.
1980 Eylül'üne geldiğinde yeniden sürgün, yeniden bölgenin terk edilmesi dayatıldı. Hatta Tarım ve Orman Bakanlığınca 1987'de köy muhtarlarına bir yazı gönderildi. Bu bölgeyi terk edin, Tunceli'yi milli park alanı yapacağız. Size de Ege'de  Akdeniz'de yer vereceğiz vaadinde bulundular. Ancak Dersimliler benzer olayları geçmişte çokca yaşadıkları için bu sözlere fazla itibar etmediler. Bu teklifi geri çevirdiler. En çok da insanlara "bu dağ başında durup ne yapacaksınız? Medeniyetin olduğu bölgelere gidin" sözleriyle insanlarımız yaşadıkları coğrafyadan koparılmak isteniyordu. Baskının şiddetin  işkencenin, toplu tutuklamaların yanında baş vurulan yöntemlerden birisi buydu. Bu devlet kendisi medeniyeti Dersim'e getirmek istiyormuş da dağlar taşlar engelmiş gibi basit ve iki yüzlü davranışlarını tekrarlayıp durdular. Sonuçta bunlar da tutmayınca bilindiği gibi 1994'te köyler yakılmaya başlandı. 10-7-1994 tarihinde hiç medeniyeti ellerinde bırakmayanlar,  medeniyeti köylerimizi yakarak yıkarak getirmiş oldular. 1937 - 38 de de medeniyeti getirme adına yapmışlardı. Dersimliler birincisi onların her dönem verdikleri sözlerini, ikincisi de medeniyetini çok iyi bilirler. Sanırım bunu Dersimlilerden daha iyi bilen olamazdı. Bu süreçte elli binin üzerinde insan Dersim'i terk etmek zorunda kaldı. Hatta açık açık Malatya'dan öteye gidin de nereye giderseniz gidin diyorlardı. Benzer uygulama halen devam ediyor. Bu gidişle de devam edeceğe benziyor. Çünkü siyasi iktidarlar mevcut politikaların destekleyicileri ve uygulayıcıları, kendi deyimleriyle terörü kontrol altında tutmak için bu yöntem bizce de gereklidir diyorlar.

Apaçık bir şekilde bize dayatılan zoraki göçtür. Bölgeyi tamamen insansızlaştırmaktır amaçları. Gıda ambargosu uygulayarak yaşama hakkımızı tamamen elimizden almak istiyorlar. Bize düşen görev ise, asırlarca diliyle, kültürüyle, tüm doğal güzellikleriyle geçmiş insanlarımızın bize teslim ettiği bu toprakları daha çok sevmek ve bu mirası sahiplenmek. Hergün tüm konuşmalarımızda sohbetlerimizde gerici diye suçladığımız yaşlılarımız kadar yurt sever olursak bize dayatılan kişiliksizleştirme, yok edilme politikalarını alt üst edebiliriz. Bu birikime ve tecrübeye sahibiz ancak birazcık bencilliğimizden ve bireyciliğimizden kurtulmamız gerekiyor.

Yoksa kimin ilerici kimin gerici olduğu da tartışılır. Çok şey bilmek o insanı ilerici yapmaya yetmiyor. Önemli olan kişinin ya da kurumun, baskı rejiminin kendisine dayattığı onursuzca yaşamı kabul edip etmediği ve hangi oranda karşı çıktığıdır. Esas olarak bu yöndeki davranışı önemlidir.

Zoraki göçe karşı köylerimize geri dönüşü seçmeliyiz. Konfeksiyon atölyelerinde birahanelerde, kahvehanelerde, ömrümüzü çürüteceğimize toprağımızı işlemeliyiz. 
 


|main||Teyesteyi/Toc||Language||general||Dergiler||E-Mail|