DERSIM Dergisi, sayi 7 sayfa 19
KÖYÜM ÇIXIK
Av. Ali YAŞAR
Çıxık Tunceli'nin Türüşmek bucağının bir köyüdür. O zamanlar bucak
merkeziydi. İsimleri de değiştirilmişti. 1937 yılında ilkokulu açıldı. Bir
eğitmen ile eğitime başlamıştı. Ben okula gittiğimde ilk başlayanlar beşinci
sınıfı okuyordu. Aslında ben öyle keyfimle okula gitmedim. Oturduğumuz Hacıkom ana
köyün dışında idi. Arada da derin bir dere ve uçurumlar vardı. Dere de
değirmenimiz vardı. Nedenini şu anda anımsayamıyorum. Babaannem beni değirmene
göndermişti. Eğitim seferberliği nedeniyle okul yaşına gelmiş ve onsekiz yaşını
bitirmemiş herkesi zorla da olsa okula alıyorlardı. İki jandarma Hacıkomda bir
amcamın oğlu Hüseyin'i diğer amcamın kızı Mihribanı yakalamış, değirmende de
beni alarak okula götürdü. Okul kapısını açıp bir eğitmen ile beş sınıfı bir
arada okuyan sınıfa soktu. Eğitmenimiz bize türkçe birşeyler söyledi. Ancak biz
kürt'çeden başka bir dil bilmediğimiz için, benle amca kızı cevap veremedik.
Amcaoğlu Hüseyin cevapladı eğitmeni. Sonradan öğrendik ki, eğitmen bize
hoşgeldiniz demiş. Hüseyin de hoşbulduk demiş. Bu başarısından ötürü de
bayağı itibar gördü. Okulumuz ile karakol yanyana idi. Karakolda bir nahiye müdürü bir karakol komutanı ve jandarmalar vardı. Bir ihtiyaç duyulduğunda jandarmalar civar köy ve komlara giderek haber salar, köylüler de hemen karakola gelirlerdi. İhtiyaca göre bunlara yer kazdırılır, odun toplattırılarak kırdırılır veya başka angaryalar yaptırılırdı. Bu emirleri sessizce yerine getirirlerdi. Çıxık köyünün hemen başında kayalardan fışkıran berrak bir su vardı. Köyün içme suyu olduğu gibi tarlalar da bu suyla sulanırdı. Çeşmenin başında asırlık kavaklar vardı. Buranın adı KHALé SIPİ yani türkçesi beyaz dede idi. Köylüler o kavakların altında oturarak serinlenir, su içer, sohbet ederlerdi. Burası onlar için kutsal bir yerdi. Yani ziyaretti. Nahiyenin müdürü bu anda soyadını anımsayamadığım Elazığ'lı Sıtkı adında birisiydi. Ceket pantolon giyerdi. Bizim uzun donlarımız, işliklerimiz vardı veya büyükler şalşapik giyerlerdi. Nahiye Müdürü'nün giysileri bize üniforma gibi gelirdi. Bu üniformasının içinde Müdürümüz çok gaddardı. Birgün yine jandarmaların haber vermesiyle, köylüler karakolun önünde baltaları ile toplanmışlardı. Eğitmenimiz de bizi sıraya dizerek KHALé SIPİ'nin gözesine götürdü. Nahiye Müdürü Sıtkı önde köylüler baltaları ile arkada gelerek onlarda safaldılar. Nahiye müdürü bizlere söylevde bulunarak ziyaretin safsata olduğunu, hurafelere inanmamamız gerektiğine dair bağıra çağıra birşeyler söyledi. Şimdi anlıyorum ki o zamanki CHP nin insanları eğitmeden, ekonomik ve sosyal durumlarını değiştirmeden laiklik uygulaması imiş. Müdürümüz bu söylevden sonra da KHALé SIPİ'nin hiçbirşey olmadığını bunu da ispat edeceğini söyleyerek köylülerden birisine asırlık kavaklardan birisini kesmesini emretti. Bu onlar için mümkün değildi. Çok sopa yedi. Sonra da sırayla diğerleri... Bunun üzerine kendisi birisinden baltayı kaparak kavağa yanaştı. Herkes dehşetle seyrediyordu. Nahiye Müdürü Sıtkı baltayı kavağa vurduktan sonra "anam" diye bağırarak yere yuvarlandı. Tabii ki bizim için KHALé SIPİ Sıtkı'yı çarpmıştı. Ancak belki de fıtığı patlamıştı. Onu bilmem. Ben yine de "ya KHALé SIPİ" diyorum. Sonra Nahiye Müdürü Sıtkı Elazığ'a tedaviye götürüldü. İflah etmedi öldü. KHALé SIPİ bizi bir despottan kurtarmıştı. Köyümün hikayesi uzun. Yine diyorum ki KHALé SIPİ bir sürü yeni despotuda çarpar kötümser olmayalım
|