DERSIM   Dergisi,      sayi 7        sayfa 35
 
 

|Main||media||Dersim7||Language||Research||Kultur/Zagon| |Email

 
 
                                        "MEMLEKETİMDEN MANZARALAR"
                                                                  (Kısa Bir Hatırlatma)
 

Ali HAYDAR

 

Kurban bayramı dolayısıyla doğan tatil fırsatını, bir çoğumuzun da yapabileceği gibi, bütçemi bir parça olsun zorlasam herhangi bir tatil beldesinde değerlendirebilecekken yine, adetim olduğu üzere soluğu Dersim'de aldım. Dersim süslenen taze gelin misali her zaman ki gibi güzel. Bahar olanca tazeliği ve diriliğiyle konaklamış bulunuyor, dağların doruklarında halen karlar olsa da. Eşkiyalık duyguları kabarıyor insanın ve davetkar bakışları ile seni kendine çağırıyor dağlar.

Dersim'in güzelliği üzerine fazla söz söylemeye hacet yok ki, böyle bir niyetim olsa bile kelime hazinem ve gücüm buna yetmez (tevazu göstermiyorum). Dersim güzel olmasına güzel, ama buruk ve hüzünlü. Kırgın! Niye olmasın ki? Sakinlerinin bir çoğu yerlerinden edildi, çocukları işkenceden geçirildi, vuruldu, ona kan ve can veren insanları dört bir yana savrularak açlığa mahkum edildi. Ve bugün insana hasrettir memleketim. Boşaltılan köylerin yanı sıra, boşaltılmayan köylerde sadece yaşlılar yaşıyor. Bir dram daha yaşanıyor bugün; memleketinden ayrı düşenleri hasretlik vurdu, direncini kırdı, hastalıkların pençesine düşürdü ve Dersim'e sıkça cenaze gelir oldu.

Gelinen nokta; Ünlü şairimiz Alişer Efendinin "Aslanlar Yurdu" olarak betimlediği Dersim'i baykuşlar mesken tutmuş. Ancak, bu baykuşları kovmak esas olarak bize bağlı ve biz bunun için gerekeni yapmıyoruz.
Dersim'in bugün içinde bulunduğu durumun politik bir sürecin ürünü olduğu ve yine bu durumun değiştirilmesinin politik bir cebelleşmeyi gerektireceği gerçeğinin altını çizerek bugün, politik olarak değerlendirilebilecek hiç bir tavra girmeden de yapabileceğimiz şeylerin olduğu bilinmelidir. Kuşkusuz bu yazılanlar merak edilip okunursa herkes tarafından bilinen gerçekler olduğu söylenecektir ve bu doğrudur da. Ancak bazı şeylerin bıkıp usanmadan tekrarlanması gerektiği de bir başka gerçektir. Çünkü farkında olduğunu söylediğimiz bu gerçeğe ilişkin, bir çoğumuz samimi davranışlar içerisinde değil ve sadece konuşup, en basit demokratik hak ve talepleri savunmak ve etkinliklerine katılmaktan bile aciz durumdadır. Gelişen süreçte politik hattın neresinde olursak olalım, tavırsız bile olsak, yangının alevleri hepimizi sarmış durumdadır.

Basit olarak neler yapabiliriz diye kendimize sorarsak yapılabilecek çok şey olduğu görülecektir. Mesela sohbetlerde sıkça tekrarlanan Dersim'e gitme düşüncesi! Belki yığınsal olarak gitme düşüncesini de önerenler olabilir. Gerçekten de olumlu bir düşünce. Ancak Dersimde yaşanan sorunları bir kez  daha kamuoyunun gözleri önüne getirme dışında, topluca gitme olayı politik olarak değerlendirilip engelleneceği için kanımca hayat bulamayacak bir hareket olacaktır. Bu tarz eylemliliklerin yapılmasının sayısız yararının altını çizmek gerekiyor ve bu ayrıca değerlendirilmesi gereken bir durumdur. Bundan öteye yine organize bir şekilde hareket ederek engellenmesi pratik olarak mümkün olmayan yaşama kararlılığında olan insanlarımızın, özellikle köylerde yaşayanların gündelik hayatlarını sınırlı da olsa renklendirmek, onlarla birlikte olmak ve yerlerini, yurtlarını terketmeme konusunda onları motive etmek ve cesaretlendirmektir. (Bu psikolojik desteğin halen orada yaşayanlar için önemini gidip görenler daha iyi anlarlar). Bunun çokça önemsenmesi gerektiğini düşünüyorum. Çünkü zaten boşaltılan bir Dersim'de halihazırda yaşayanları orada tutmak bir başarı olacaktır. Halen bütün katılığıyla süren gıda ambargosu, bitip tükenmek bilmeyen, insanların sabrını zorlamak için yapılan ve 'illallah' dedirten kontrol ve uygulamaları teşhire ilişkin yapılacak kamuoyu çalışmaları dışında, fiili olarak oradaki insanlarla birlikte olma düşüncesini hayata geçirmenin olanaklarını sonuna kadar zorlamak ve bunun üzerinde ciddiyetle durmak esas görevlerimizden olmalıdır.

Metropollerde yaşayanlar için diğer yadsınmaz görevler de bizleri bir araya getiren kurumları eleştirilerimiz olsa da, sahip çıkarak yaşatmak, desteklemek ve bu konuda daha iyisini yapma iddiamız varsa bunu hayata geçirmeye çalışmak olduğunu düşünüyorum.

Yazının başında Dersim'in kırgın olduğunu söylemiştim; gerçekten kırgın. Çünkü yüzyıllık direniş geleneği olan Dersim, bugün tarihinin en zor dönemeçlerinden geçiyor ve bu süreçte evlatları tarafından yalnız bırakılmış durumda.

Böyle giderse uğruna politika yaptığımız, hayallerimizin şehri elimizden uçup gidebilir ve meşhur sözde olduğu gibi 'YARIN ÇOK GEÇ OLABİLİR'. Yarın çok geç olmadan sürecin ve tarihin omuzlarımıza yüklediği sorumluluğa uygun davranalım.

YAŞAMDAN

Köyün birinde ilkbahara doğru adamın biri kavaklarını budamak ister. Kavak ağacı hayli büyükmüş. Aşağıdan budaya budaya yakarı doğru çıkar. Tam tepeye çıkınca, bu kez nasıl ineceğini düşünür. Yakınında kimsede yokmuş. Kendi kendine dua eder. Allahım sen bana yardım et. Ben şimdi nasıl ineceğim. Tam bu arada kavağın altında onu seyreden, onun görmediği bir köylü; Ben sana şimdi yardım eder indiririm deyince Allahım sen ne büyüksün, nasıl da feryadımı duydun . Bana yardım edeceğini zaten biliyordum.der. *  *  *

Aliboğaz köylerine asker oparasyon yapar bu arada bir köyde akşamüstü konaklar. Köylüleri alır bir telaş. Bakarlar ki askerin gitmeye niyeti yok, Köylülerden biri; Yüzbaşının yanına gider. "Ma qamutan siz artık gitmiyorsunuz"? O diyorki:   "Niye gitmemizi istiyorsunuz"? 
'Ma birazdan burası çok kalabalık olur' diyorum ki gitseniz iyi olur. * * * Tunceli de özel timin denetiminde yayın yapan Tunç radyoya orta yaşlı bir kadın telefon eder. İstekte bulunur. Sunucu sevinçle isteğini yerine getirmek ister. Kadın yalnız istediği türküyü özel time armağan etmek istediğini söyler. Sunucu hangi türküyü istediğini sorunca kadın 'kurşunlara gelesin gelesin...' demez mi... ? * * *

Qocıdı aşir dine aré camat kene. Vacuğara aşira pezgeyrura Meme Alxas sonu. Mame Alxes zaf baqıl beno. Qarşiye Qocoli de en zaf o qesykeno. Xele waxtı kı vérenora alxasoli vano ez tene şeri teber. Nayade taye vane biyaré hurénda alquşti finikedı kutik rone. Qoculi vano loy hen mekere alxas bıne xebera sımade nefındeno aede Meme Alxaş çeberde yeno,sekenoke hurendia ide finkede kutik roniştiyo. camat vano ucara finke kutki wedare, va Alxasoli roniso nayade Alxasoli vano néne  néne  heq kene demisecı mebe.Caye Qocoli zaf rındo va xore roniso.  * * *

Ovacıkta bir gün sohbet içinde Dersim'in kahramanlarından cesur adamlarından söz edilir. Adamın biri bu sehbetleri o kadar çok dinlemiş ki ; Ulan demiş hiç kimse beni ciddiye almıyor. Benden söz etmiyor öyle bir şey yapmalıyım ki herkes benden söz etsin. Düşünür acep ne yapsam der ve bir lokantanın kapısından bu düşünceyle içeri girer, bir de bakarki savcı oturmuş yemek yiyor. Gider üstünde durur biraz bakar savcının suratına tokatı indirdiği gibi kaçar köyün yolunu tutar. Köyde Ovacıktan gelen minübüsün yolunu bekler minübüs gelince Ovacıkta ne var ne yok diye sorar. Şoför der 'amca sen ne yapmışsın, savcıyı dövmüşsün. Her yerde seni arıyorlar Ovacık çalkalanıyor. Gelip teslim olmanı istiyorlar'. Demek benden söz ediyorlar kahramanlık nasılmış görsünler. Savcıya söyleyin adamlarını peşime takmasın yoksa dağa çıkarım. Bunu duyan savcı sakın öyle bir şey yapmasın tamam söz dava etmeyeceğim önce bir yanıma gelsin sadece neden yaptığını öğrenmek istiyorum der.
 


 

|Main||media||Dersim7||Language||Research||Kultur/Zagon| |Email