Ephesus'un Kısa Tarihi

Önceleri Leleglerin ve Karialıların yaşadıkları bu bölgede geleneğe göre efsanevi kral Kodros'un oğullarından biri olan Androklos Efes şehrini kurmuştur. Kent, diğer İon yerleşmeleri gibi en geç M.Ö.10. yüzyılda kolonize edilmiş olmalıdır. Hellenler buraya geldiklerinde, Anadolu'nun hemen her yerinde görüldüğü üzere ana tanrıça Kybele'yi baş tanrı olarak buldular. Yerli halkla anlaşmak için synkretism (birkeştirme) yolu ile Artemis'i ana tanrıça ile bir tutarak aynı yerde tapınmaya başladılar. İlk yerleşmenin, Artemision'un 1200 m. batısında olan Koressos limanında kurulduğu düşünülmektedir. Efes başlangıçta krallar, sonra aristokrat oligarşi, daha sonra da tiranlarca yönetilmiştir. Efes M.Ö. 7. yüzyılın ilk yarısında Kimmerler tarafından ele geçirildi ve ancak aynı yüzyılın ortalarından sonra gelişmeye başladı. 6. yüzyılın ortasına doğru kent Lydia'nın egemenliği altına girdi. Kroisos'un tapınağa hediye ettiği columnae caelatae (kabartmalı sütunlar)'dan anlaşıldığına göre Lydia ile Efes arasında sıkı bir ilişki vardı. Bununla beraber Efesliler, Koressos limanındaki kuvvetle tahkim edilmiş kentlerini terk etmek ve Artemision yakınında yerleşmek zorunda kalmışlardır. Bu ikinci yerleşme bugün su düzeyinin altında kaldığı için buradaki Artemis Tapınağı'nın dışında herhangi bir kalıntıyı açmak olanağı bulunmamaktadır. İskender'in ölümünden sonra bütün İonia ile birlikte Efes kenti Lysimachos'un eline geçmiştir. Koressos Dağı'nın (Bülbül Dağı) güney ve batı etekleri üzerindeki 10 m. yükseklikte ve 9 km. uzunluğunda bir kent duvarı ile çevrelenmiş geniş bir alan içinde yeniden kurmayı önceden düşünmüş idi. Bugün Panayır Dağı'nın (Pion Dağı) sırtlarında yer alan güzel işçiliğe sahip duvar, bu orijinal kent surunun bir parçasıdır . Lysimachos, Kolophon ve Lebedos halkının bir bölümünü Efes'te oturmaya zorlayarak kent nüfusunun artmasını sağladı. Gerçekten kısa bir süre içinde Efes, Anadolu'nun en kalabalık kenti haline geldi. Hellenistik Dönem'de Efes, Seleukoslar tarafından yönetilmiş ve M.Ö.190 tarihinden sonra da Bergama Krallığı'na bağlanmıştır. M.Ö.133 tarihinde Bergama Krallığı ile birlikte Romalıların egemenliği altına giren Efes, Julius Caesar döneminde diğer Anadolu kentleri gibi ağır vergiler altında ezildi; ancak kent Augustus devrinden başlayarak iki yüzyıl süresince en parlak ve en mutlu günlerini yaşadı. M.S.150 yıllarında yaşamış olan Aristeides'e göre Efes o dönemin en varlıklı ticaret merkezi olup, bütün Batı Anadolu'nun bankacılık işlerini yürütüyordu. Efesliler kentlerini Asia'nın yani İonia'nın başkenti olarak sayıyorlardı. Antik devrin M.S. 3. yüzyıl boyunca ve 4. yüzyıl ortalarına kadar süren çekişme ve karışıklık dolu döneminden sonraki sürede Efes, Justinian zamanına (M.S. 527-565) değin, 3. altın çağını yaşadı. Hıristiyanlığın burada hızla yayılması nedeniyle birçok önemli ve güzel yapı inşa edilmiştir. Ayasuluk'taki kale ve içindeki St. John Kilisesi bu devirde yapılmıştır. Efes’in son parlak günlerini ise 14. yüzyılda Selçuklular Devri'nde yaşamıştır. Bu çağda kent, Ayasuluk Kalesi ile bugünkü Selçuk kasabasının bulunduğu yeri kapsıyordu. Osmanlılar Dönemi'nde kent önemini kaybetmiştir; ancak bugün yine bir gelişme içindedir.

Ephesus'un kuruluş efsanesi

Ephesus'taki Kazı Çalışmaları Mermer Yol
Ephesus'un Kısa Tarihi Efes Antik Tiyatrosu Celsus Kütüphanesi.

Bu sayfa Hakan Yaman tarafından hazırlanmıştır.