Ber, kendisinde ağır uyuşukluk ve yorgunluk
hissediyordu. Aslında buna neden olabilecek çok fazla iş de yapmamıştı. "Eeee... Büro kurmak kolay
değil,"diye düşündü.
Büyük Kentte Hukuk Fakültesi eğitimi, Mer Kentinde avukatlık
stajı, askerlik görevinin bitimi ve iki aylık dinlenme sonrası, babasının; "Evi, Ad kentine taşıyacağız....
Orada mesleğine başlamanı istiyorum,” direktifi üzerine Ad kentinde büro kurmayı uygun bulmuştu
Ber.
Bir yetmiş boylarında, siyah düz saçlı, ela gözlü, beyaz
tenli olan Ber; fiziksel görünümüyle, pek yakışıklı sayılmasa da sempatik görüntü ve tavırlarıyla,
duygusal yoğunluklu ses tonuyla, derin ve sevecen bakışlarıyla aradaki farkı kapatıyordu.
Bugün önemli bir gündü. Geçmişinde yaşadığı ekonomik
sıkıntılarının acısını kat kat çıkaracağı yaşam dönemine ilk adımı
bugün atıyordu. Umutla doluydu. Bir süre sonra; filtresiz sigara içmeyecek, sahandaki tek yumurtayı birbuçuk somun ekmekle yemek zorunda kalmayacak, çorbaya; sadece ızgara öncesi ‘merhaba’
diyecek, lastiği gevşemiş külotları bekletmeksizin çöpe atıp, yenilerini giyecekti. Gözlük çerçevesi
bir şekilde kırıldığında tamir ettirme gereği duymayacaktı...
Temizlikçi kadınının "Çamaşır suyu yine bitti
kardeş!"
demesi üzerine düşüncelerinindevamını
getiremedi Ber.
Kadına yüzünü dönmeden "Tamam, şimdi alırım. Ama,
sen de biraz idareli kullansan!..." serzenişinde bulundu.
Büro beşinci kattaydı. Bina asansörü bozuktu. Bugün dik ve dar
merdivenlerden birçok kez inip çıkmak zorunda kalmıştı. ‘Kadın bilek gücünden çok deterjanla
büroyu temizlemeye çalışıyor,’ diye homurdandı.
Otuz beşyaşlarında,
çirkin denemeyecek kadar güzel, siyah renkte kabarık permalı saçlara sahip, hafif şişman, esmer tenli
ve işin niteliğine aykırı kot pantolon blucinden oluşan kıyafetiyle, gevezelikte hamarat; işinde
tembel, ‘Yel’ isimli bu bayanı tavsiye eden kişiye de, kızdı için için. Bula bula; bunumu
bulmuştu...
Yerli filmlerde geçen; genelde varlıklı evlerde temizlik yaparken
bacakları ve göğüsleri her nedense açılan, çapkın ev sakini erkeğin ilgisini çeken, iştahını
kabartan çalışkan temizlikçi bayan görüntüsü gözlerinin önüne geldi. Bıyık altından güldü. Görüntü
öyle yoğunlaştı ki, ‘Keşke...’ diyesi geldi. Utandı... Yakıştıramamıştı
kendisine... Beyninden sildi, attı. Ama bastırmaya çalıştığı tercih; genelin arzuladığındandı.
Ber, çamaşır suyu dışında yiyecek bir şeyler de almıştı. Ofise geri döndüğünde,
sert betondan oluşan yere yığılırcasına oturdu. Havanın yüksek sıcaklığı
ve nemi, merdivenlerin biçimsiz olması ve günün heyecanı onu bunaltmıştı.
Yel, yapmakta olduğu temizliğe ara vererek:
"Valla, kardeş! Bu büro çok kirli. Leş gibi bırakmışlar. Verdiğin
paraya da değmez. Ne büron ne iş hanı beş kuruş etmez. Daha güzel bir yer bulamadın mı?"
diye sordu.
Yel’in yapısına uygun bir isim konulması gerekseydi ‘moral bozucu,’
isminden uygunu bulunamazdı... Ama yinede Bayana hak verdi. Tek salon sayılabilecek; ortasından mobilya perdesiyle
ayrılarak bir sekreter girişi ve makam odası suni olarak yaratılmış, yer yer duvarlarda sıvası
dökülmüş büronun, birde ufak mutfağı dışında başka bölümü yoktu. Katın koridorunda
bulunan tek tuvalet, komşularla ortak kullanılmaktaydı. Dört ay taksitle kira ödemesini kabul ettirebileceği
daha ucuz başka bir yer bulamamıştı. Kısmetse bir sene sonra daha güzel bir yere; belki mülkiyetini
alarak geçerim, umuduyla kendisini rahatlattı.
Ber, iki ayrı pakette bulunan kıyma kebap ve yeşillikten oluşan yiyecekleri; yere serdiği
gazete parçalarının üzerine dizdi.
Yel’i "Yemekten sonra devam edersin," diyerek davet etti.
Yel’in iki elini kullanarak kavga edercesine yeme şekli; Ber’in iştahını
daha da artırdı. Yedikçe açlığını daha çok fark ediyordu. Oluşan sessizliği bozma
amacıyla soru yönlendirecekken Yel buna fırsat tanıma-dı.
Ailesel, bireysel her türlü sıkıntılarını, çalışmak zorunda
kaldığını, evdeki çocuklara kendisinin baktığını, ayrıntılarıyla anlattı...
Hayatı, onun meslektaşlarının çoğunluğuyla örtüşüyordu...
"Müşterilerim işimden çok memnun kalıyorlar. Bana abone oluyorlar. Bu nedenle epey çevre yaptım,”
Bu arada Ber’i süzüyordu. "Yeni başladığına göre hem işe hem de paraya ihtiyacın vardır.
Çevreme reklamını yapabilirim."
"Yel’in “ukalalığının sınırı yok, kendisini
ne sanıyor?..." diye düşünmesine rağmen "Teşekkür ederim," dedi mırıldanarak.
Yel’in noktasız, virgülsüz sorularını birkaç kelimelik yanıtlarla
karşıladı.
Yel, samimi bir atmosfer yaratma isteğiyle "Çevremde tanıdığım
bekar kız çok!... Evlenmek istersen tanıştırabilirim. Seni sevdim. Buranın yabancısısın.
Harcanmanı istemem," dedi.
Ber, başını eğerek,"Evliliği
düşünmüyorum," dedi.
Yel, yanıttan hoşnut kalmıştı. Ağzını, aralarında
yemek artıkları olan dişlerini gösterecek kadar yayarak, gülümsedi.
"Beyimiz, evleninceye kadar diğer açlığını nasıl giderecek?...”
Ber, bu soruyu yanıtsız bırakmıştı. Yanıtını
kendisi de bilmiyordu. Ama mutlaka bir arkadaş edinecekti...
Her ikisinin önünde yiyecekten eser kalmamıştı. Yağlardan, artıklardan
kirlenmiş gazete parçalarınıbirbiri içine koyup, katlayarak siyah
poşetin içine koydu Yel.
"Kadın galiba bir tanıdığını önerecek," diye düşündü.
Bu arada kendisine iyice yakınlaşarak, "Yaşamış uluların kendilerinden
yaşça geçkin veya küçük kadınlarla evlenmiş olduklarını... Evlilikte yaşın çok önemli olmadığını...
Kendisinin dul olmasına rağmen çocukları nedeniyle birçok evlilik teklifini reddettiğini," bağlantısız
geçişlerle ve hiçbir alçakgönüllülük gösterisinde bulunmadan nice reklamcılara taş çıkartırcasına,
bir çırpıda anlattı.
Bireyin psikolojik,biyolojik ve birçok eksik
yönlerinin ancak karşı cinsle tamamlanabileceğini, anlam kazanabileceğini Ber biliyor ama bu gereksinimleri
için de mutlaka evlenmesi gerektiği koşulunu kabul etmiyordu.
Yel’in gözlerindeki iştahlı bakışları görebiliyordu. Karnı
aç birinin iştahlı bakışlarına benzemiyordu. Kaldı ki önündeki yiyecekleri silip süpürmüştü.
Ani ve beklenmedik bir hareketleBer’in
sağ elini avuçlarına aldı. Okşamaya başladı."Ellerin
narin ve güzel... Okumuş erkeklerin elleri nedense hep ilgimi çekmiştir"
Ber, nasıl bir tepki göstermesi gerektiğine karar veremedi. Sessiz duruşlardaydı.
Bu duruşu Yel’e cesaret vermiş olmalı ki bu kez elini Ber’in
bacaklarının üzerine koydu. Elini pantolondaki tozları usulca alırmışçasına bir kaç kez
götürüp getirdi.
Son davranışı Ber’in ürpermesine neden olmuştu. Terleyen eli özgür
bırakıldığında rahat nefes aldı.
Kocaman eller, bu kez cinsel organına okşamalı baskılarda bulunmaya
başladı. Yüzünde oluşturduğu halden anlarımmimiğiyle,
"Askerden geleli kısa bir süre olduğuna göre bayağı dolusundur," dedi.
Ber, hala bir karara varamamıştı. Oturma pozisyonunda hareketsiz kalakalmıştı. Kararsız
kaldığı bu tür durumlarda, olayı akışına bırakma gibi bir kolaycılığı
vardı. Belki bu datipik bir karar ve davranış biçimiydi onun
için ...
Yaklaşık on aydır ilk kez bir kadınla bu kadar yakın temastaydı. Ayrıca senaryo
düzenlemesine ve uygulamasına da gerek yoktu. Hatta olumlu tepki verme gibi bir aktivitede bulunmadan ‘Bekle, gör!’
hallerindeydi.
Zorunlu askerlik görevi sürecinde özelde cinsel açlıktan kaynaklanan sıkıntı
ve bunalımlarından kurtulmak için tüm yönleriyle mükemmel olan hayali bir kadın yaratmıştı beyni.
Hayalindeki tiplemeyle, karşısındaki kadın arasında aşırı
aykırılık olduğunu düşündü. Onla birliktelik askerlik süresince boş anlarında düşlediği
hayali dişiye ihanet etmek anlamına geliyordu. Buna rağmen biyolojik salgıları, bunlarıdinleyecek gibi görünmüyordu. Hormonsal motivasyonlu düşüncesi; ‘Sadece
şimdilik... Bir kezden bir şey çıkmaz... Neyi bekliyorsun?...’ gibi dayatmalarla benliğini baskı
altına almaya çabalıyordu.
Yel’in elini kavradı. "Lütfen!..." diyerek organında dolaşan eli kendisinden
uzaklaştırdı. Yapmacık olduğu açık, zorlamalı erotik bir sesle,"Bana nağme yapma!"
dedi Yel. "Sen de istiyorsun... Titremelerini hissediyorum... Organın, pantolonu patlatacak kadar irileşti. Hala
Kız gibi, nazlanıyorsun."
Yel, önceki hareketleri yineledi.
Ber, eli organından ayırmak için tekrar kavradı. Ama bu kez eli kendinden
uzaklaştıramadı. Kavradığı eli bıraktı. Yenilmişti... Bu yenilgi Yel’e
değil arzularınaydı. Benliğini sıcak arzular esir almıştı. Bu arada Yel, Ber’in
fermuarını açtı. Kemerini çözdü. Pantolon düğmesini kopardı... Sırasıyla üzerindeki her
şeyi aldı. Ber, şimdi çırılçıplaktı. Yel, onu çıplaklıkta yalnız bırakmadı.
Zemine serili gazeteler üzerine uzattığı Ber’in çıplak vücuduna kocaman bedeniyle abandı.
Ber, konsantrasyonunu Yel’in ellerini dolaştırdığı bedenindeki
kısımların sinir uçlarına bıraktı.
***
Başlamak; bitirmektir. Bir süre sonra işledikleri suçun kanıtlarını yok etme telaş ve
stresiyle hareket eden iki kişi gibi kıyafetlerini çabucak giyindiler.
Üstünde verilen bedensel uğraşlar neticesinde küçük parçalara bölünmüş ve
bir kısmı ilişki sonrası organ temizliğinde kullanılmaktan yamyaş olmuş, üzerinde
büyük puntolarla “Ekonomi Düze Çıkıyor!” yazılı gazete parçalarını çöp kutusuna
atmak üzere siyah poşete koydular.
Cinsel arzuları benliğini serbest bırakmıştı. Ama bu kez suçluluk
psikozlu olumsuz duyguların benliğini sardığını hissetti. Bu duyguyu tam olarak kavrayamıyordu.
Biraz pişmanlık duygusuna benziyordu. Ber’in yabancısı olmadığı duyumsamalardı.
Bu tür duyumsamalarla her yüzleşmesinde kaynağını oluşturaneylemlerinin ‘hatalı’ olmadığı yönün-de kendisine telkinlerde bulunur, genelde geçici
başarılar elde ederdi. Fakat koşullar uygun olduğunda, aynı duygular tekrar karşısına
çıkıyordu..
Oluşan bu olumsuz duygusal yoğunluğu ‘pişmanlık’ kavramıyla
açıklamak da yeterli değildi. Hatta yokluk, hiçlik, boşluk gibi soyutlamalardan daha üst kavramlar kullanması
gerekiyordu. Bu ve benzeri olumsuz duyguları ortaya çıktığında yok edilmesi zorunluydu. İçsel
birikim genelde süratli bir şekilde fizyolojisine atlama yapıyor; beyninin ağrıması, bacaklarının
sertleşmesi, yutkunmada solumada, konuşmada güçlük ve halsizlik,gibi
fiziksel yansımalar ortaya çıkarıyor-du. Çözümlemek için tanımlanması gerekiyordu ve Ber yıllardır
tanımlama safhasını atlayamamıştı.
"Yel’den uzaklaşmak için bürodan hemen kaçma," isteği içini kapladı.
Bu İsteğe;"Saçmalama!” dedi içselinde.
"Yel! Bürodaki temizlik yeterli... Sen de her türlü çok yoruldun," diyerek farklı bir yol denedi.
"Nasıl istersen... Patron sensin!..." dedi Yel.
Ondan beklemediği, rahatlatıcı bir yanıt almıştı. Temizlik
konusunda anlaştıkları bedelin üzerindeYel’e ödeme yaparken,
bir an içinden geçen-leri Yel’in anladığı utancına kapıldı...
Yel, ayrılmadan önce Ber’in yanaklarına tükmüklü bir öpücük kondurdu. "Arada
yine ziyaretine gelirim,” dedi, göz kırparak.
Yel’in bürodan çıkarken çarptığı
kapının tam olarak kapanıp kapanmadığını kontrol etti. Geri kalan temizlik işleri
için kolları sıvadı...
***
2
Ber, avukatlık mesleğine başlangıç yaptığı günden itibaren yaklaşık dört
aylık bir süre geçmesine rağmen doğru dürüst bir iş alamamıştı. Yakın akrabalarıyla
ve onların gönderdiği sadece danışıp bir daha dönmeyen birkaç kişi dışında pek
ziyaretçisi de olmamıştı.
Babasının çok önceden bir başka iş için vermiş olduğu vekaletname-ye
dayanarak ondan izinsiz, habersiz bankadaki hesabından çekmiş olduğu az miktarda para bu süre içinde yeme,
içme gereksinimleri, büro kirası ile büro mobilyalarının ikitaksiti
ile erimişti. Ber şimdi ve bir haftadır peş parasızdı...
Ekonomik yönden güç şartlarda yaşayan, gündelik işlerde çalışan
amcasının evinde daha ne kadar süre kalabilecekti?... Onlara yük olmanın derin sancılarını sürekli
içinde taşıyordu. Yengesinin, borca yaptığı alışverişlerle düzdüğü akşam
sofrasından aldığı herlokma boğazında düğümleniyordu
sanki. Üstelik bir haftadır her gün dolmuş parasını da onlardan almaktaydı. Her gün olumlu bir sürprizle
karşılaşacağı umuduyla vardığı bürodan yine parasız eve dönmek onu kahrediyordu.
Bu düşüncelerde yoğunlaşarak büroya vardığında vakit öğlendi.
Kapıyı yeğeni Mus açtı. Mus, Ber’in koltuğa kurulmasından sonrasaygıyla karışık alaycı bir ses tonu ile arayanları sıraladı."Baban...
Büro sahibi... Mobilyacı... telefonla aradı. Bir de Yel abla geldi. Biraz oturdu, sen gelmeyince gitti. Aramanı
bekliyor."
Ber, listede geçen isimlerin kendisini neden aradıklarını gayet iyi biliyordu. Mobilyacı ile büro
sahibi iki aya yakındır sürekli ertelettiği taksitleri... Babası ise durumu düzeltmişse para göndermesini
anımsata-caktı. Babasının istemi hem yardım, hem de bankadan almış olduğu paranın
iadesi içerikliydi. Babası, kendisine vermiş olduğu sözü tutmamış evi Ad kentine taşımamıştı.
Neden olarak ekonomik yetersizliğini belirtmişti. Şayet kendisine iyi bir iş bulabilirse ancak gelebileceğini
de eklemişti.
El kentinde müteahhitlik yaparken bölgenin en zengini olan babasının iflas etmesi
nedeniyle köyüne taşınmak zorunda kalmasına,düştüğü
konuma hem kendi adına, hem de ailesi adına üzülüyordu. Ama şimdilik yapabileceği bir şey yoktu.
Kendi parasal sorunlarını dahi çözememişti.
Mus,"Evden yemek getirmiştim, Servis yapayım mı?" diye seslendiğinde düşüncelerinden sıyrıldı.
"Sen bilirsin," dedimahcup ve istekli duruşla
Ber.
Mus, kuru fasulye ve bulgur pilavından oluşan yemeği hazırlamaya giderkenBer, Yel’i aradı. Telefonun karşısındaki ses Yel’e aitti. Ber’in‘alo,’sunun devamını beklemeden sözü aldı. "Avukat bey,
nerelerdeydin? Sabah geldim, seni bulamadım..."
Ber, sarma tütün sigarasından çekmiş olduğu bolca dumanı dışarı
salıvermeden konuşmak isteyince tıkandı. Öksürüklerini engelleyemedi.
Bu öksürük sesleri Yel içinşefkat ve
ilgi gösterisinde bulunabilme bahanesi yaratmıştı. "Canım, hasta mısın?"
Bir taraftan kesik kesik öksürürken "Sigara dumanından," diyebildi Ber.
"Sana kaç kez sigarayı bırak! Ciğerlerine yazık! demiştim. Ama
dinleyen kim?...
"Hayırdır? bir problem mi var? ‘Beni acilen arasın,’ diye not
bırakmışsın..."
Ber, bir taraftan da Yel’in cinsel birleşme için randevu istemesi halinde bu kez ne tür bahaneler uydurabileceğini
düşünüyordu. Onla birliktelik bir kabusu yaşamak gibiydi. Onla olmaktansa güvenlikte işkence çekmeye, kırbaçlanmaya,
vücudunun lime lime doğranmasına razıydı. Tekliflerine hayır demesine rağmen bir şekilde
yine etkiliyordu kendisini. Birkaç kez yinelenen sert ve zamansız ilişkiler sonrası çektiği psikolojik
ve bedensel acıları yine anımsadı. Onun dişleyerek kanattığı yerler yine kabuk bağlamıştı.
Kalın solumaları kulaklarından hala silinmemişti... Son birlikteliklerinden sonra bu kez onla ilişkiye
girmemeye tüm sevdikleri adına yemin etmişti.
Yel, niçin arandığına dair Ber’in sorusuna yanıt vermek yerine "Canım, işler nasıl?..."diye
sordu.
"Bombok!"
"Artık o dediğinden olmayacak..." dedi Yel. Kendisinin de çevresinin de birçok işi olan biriyle tanıştıracağım...
Durumunu, güvenilir biri olduğunu anlattım ona... Senle görüşmek istiyor... Kim, biliyor musun?" Yanıtsız
kalacağını bile bile bekleyen Yel, konuşma hızını düşürdü, alçak bir sesle: "Kentimizin
patronu, babası; ‘Maf’. İki yıldır her hafta sonu Ofisinin genel temizliğine giderim...
Beni sever, sayar. ‘senin güvendiğine ben de güven duyarım,’ dedi. AyrıcaAvukatlarındanpek memnun değillermiş.
Ber için bu çok güzel bir haberdi. Bir şeyler olacağına, önünün açılacağına dair sönmek
üzere olan umutları yeniden canlandı.
Yel,sözünü ettiği ‘Maf,’dan randevu alabilmesi için
telefon numarası verdi. "Bu kıyağımı da unutma!... İşlerden elde ettiğin paralardan
bana da bişeyler ayırırsın herhalde... Yakında görüşürüz. Bu kez bahane istemiyorum!"diye ekledi.
Ber, müjdeli habere çok keyiflenmişti. Telefonu kapadıktan sonra; yeniliğini ve bildik kokusunu halen
kaybetmemiş koltuğa sırtını iyice yasladı. Haberi iyice duyumsamalı ve özümsemeliydi.
Aniden içinin bir kıyısında nedensiz birkuşku dalgasını algıladı. Hiç istemediği halde çoğu zamaniçinde yaşadığı olgulardan biri de buydu; sevinçli durumlarda bile sıkıntı
ve kederi birlikte algılamak.. Zıtlıkları yaşamak, duyumsamak... Sürekli yinelenen bu duruma çokta
takıntılı değildi. Bu durumundan daha kötüsü olamazdı. Kaybedeceği bir şey yoktu.
Mus‘un yemek çağrısı üzerine sigarasını büyük küllükte söndürüp
doğruldu. Sehpanın kenarındaki ufak tabureye ilişti. Yemeğin kokusu ve rengi ‘Özenilerek yapıldım,’
diyordu sanki. Yemeğin kokusu ve görüntüsünden kalitesini anlamak Ber’in yıllarca ailesinden uzakta yaşayıp
yiyeceğini bizzat kendisinin yapmasından kaynaklanan yetiydi.
Atıştırırken bir taraftan daMus’u
düşünüyordu...
Yirmi yaşlarında, lise öğrenimini iki yıldır bitirmiş, üniversite
sınavında şansını son kez deneyecek olan bu şahıs, babasının halasının
oğlunun oğluydu. Kısa boylu, yüzü çilli, hoş ve tatlı bir çehreye sahipti. Töre gereği kendisine
‘dayı’ diye hitap etmekteydi.
Mus’un babası yanına daktilo öğretmesi, ufak tefek harçlığını
vermesi, arada ders çalıştırması, ortam görüp gözünün açılması için gönderiyordu... Buna karşılık
büroda yapılması gereken çay, ufak temizlik işleri, telefonlara bakma, not alma gibi işleri yapması
konusunda aralarında sanki gizli bir sözleşme yapılmıştı... Sonuçta bu durum Ber’e de
uygundu... Mus fazlasıyla ve istekli çalışıyor olmasına rağmen Ber kendi üzerine düşen
bazı sorumlulukları ekonomik yetersizliği nedeniyle yerine getirememenin içsel baskısını yaşıyordu.Harçlık veremediği gibi Mus’un evinden getirdiği yemeklerden,
tütünden faydalanmaya başlamıştı. Hatta bazen geri dönüş dolmuş parasını dahi “Sonra
fazlasıyla öderim,” yinelemeleriyle alır olmuştu. Ber, “Bunlar; geçici durumlar, ileride açığı
kapatırım,” diye kendisini ve Mus’u teselli edip telkinde bulunsa da; çok geçmeden telkinlerin etkisiz
kalacağını biliyordu.
Bu kentte doğup, büyüyen Mus’a; Yel’in sözünü ettiği Maf’ı
sordu. Mus; Maf hakkında tahmininden fazla duyum ve bilgi sahibiydi. Arada yutkunarak ve geniş gözlerini daha açarak
heyecan dolu bir sesle anlattı... "Onun el attığı insan her yönüyle yükselir." diyerek, "Yinede dikkatli
olmasını; onun risk taşıyan biri olduğunu," ekleyerek sonlandırdı.
***
3
Ad kentinin, Eski Ad kenti olarak da nitelendirilen "Ölüm sessizliği mahallesinde" ki daracık çıkmaz
sokağın sonunda bulunan ‘Eski Eserleri Koruma Yönetimince’ koruma kapsamına alınmış
olan ve görenlere ‘yıkıldı, yıkılacak’ endişesi veren üç katlı, pencereleri;
cam yerine tahtalarla kapatılmış ahşap bina...
Çevre sakinleri, birilerinin oturduğunu yıllardır görmemiş olmalarına
rağmen sankibirilerinin bu binayı kullandığı konusunda
yaygın bir kanı taşıyorlardı...
Bu binada oturmak veya buna sahiplenmek isteyenler, bir şekilde amaçlarını gerçekleştirememişlerdi.
Bu binayla ilgili birçok efsaneler üretilmişti.
Bu ilgi çekici anlatılardan biri de iki tinerci genci konu alıyordu. Gece soğuktan
ve yağmurdan korunma amacıylaolsa gerek eve giren bu iki gencin cesetleri
sabahleyin binanın önünde bulunmuştu. Normalin çok üzerinde açık olan gözlerinden ve kulaklarından akmış
olan kanlar ve yeşile dönüşmüş ten rengiyle bu iki cesedin korkunç görüntüsü yıllarca kentte konuşulmuştu.
Güvenlik araştırmalarında, Yargı denetiminde yapılan doktorotopsisinde ölüm nedeni tespit edilememişti. Olayın cinayet olup olmadığı netleşmediğinden
şüpheli de aranmamıştı.
Eski Ad da bulunan çoğu eski binalar, taşınmaz mafyasınca bir şekilde
geceleyin sessizce yıktırılmış, daha sonra yeniden aslına uygunyapacağız vaadiyleKent Yerel İdaresinden (bir takım
ilişkilerle) izin alınarak kullanım amaçlarına uygun şekilde yapılmıştı. Bu bina
ise aynı kaderi paylaşmamıştı. Belki de aynı sona uğramayı kabul etmemişti.
İşçiler saatlerce kazma, balyoz sallamalarına rağmen on santimlik kadar
bile yıkıntı oluşturamadıkları gibi, getirttirilen birkaç değişik iş makineleri
ise amacı gerçekleştiremeden sürekli arıza yapmışlardı.
Mahalle sakinlerinin duyumsamaları gerçekten uzak değildi. Fakat aralarında
sessiz iletişim sağlayan varlıkları fark edememeleri normaldi. Çünkü sessizlik ve gizlilik onların
temel ilkeleriydi.
İz.01.Ber.3,İz.01.Ber.2’ye "Bu son olay Düzenleme
Raporuna uymuyor, iletisinde bulundu."
İz.01.Ber.2;"Biraz önce Düzenleyici Grubuna bunu sordum. ‘Çok önemli olmadığını, Düzenleyici
Raporlarında çok ender görülen ayrık sapmalardan biri olabileceğini’ilettiler," diyerek yanıtladı.
İz.01.Ber.4; "Düzenleyiciler bu basit insana neden bu kadar değer veriyorlar?...
Kent de bulunan insanlar için düzenlenmiş rapor kitapçıklarında bazılarının ‘Risk Taşıyıcısı,’
işaretli olmasının mantığı var. Ama bu çocuğun halen ne türden bir risk taşıdığını
algılayabilmiş değilim," dedi.
İz.01.Ber.1 ; "Gelmiş raporlara ve izlenimlere göre bu yargıya varıyorsun. Gelecek raporlarda bunun
nedenlerinianlayabileceğimizi sanıyorum," dedi.
İzleyiciler Grubu Üyeleri, aralarındaki iletişimlerde bazen kendi kendilerine düşündükleri kanısına
kapılırlardı. Astlık üstlük sıralamasında aşırı fark göstermeyen İzleyiciler
arasındaki diyalog, bilineni karşısında-kine bildirimden öteye geçmese de anımsatıcı oluyordu.
Tıpkı bir insanın hafızasında yer alan bir bilginin ortaya çıkması, parçaların birleştirilmesi,
kurgusu, sentezi gibi bir şeydi aralarındaki iletişimin yararı... İzleyiciler, diyalogu bırakıp
yeni gelen raporlar ile almakta oldukları izlenimleri karşılaştırmaya kaldıkları yerden
devam ettirmeye başladılar.
***
4
Ber, evinin yakınında bulunan durakta dolmuştan indi. Biran önce evine varmak istiyordu. Bugün çok çalışmış
ve çok yorulmuştu. Ilık suyla alacağı duştan sonra yumuşak kanepesine uzanacak, ayaklarını
yukarı kaldırıp televizyon seyredecekti. En verimli dinlenme şekli buydu onun için.
Birden marketten alışveriş yapması gerektiğini anımsadı.
Son iki aydır haftada en az üç kez alışveriş yaptığı Dur-Al isimli markete girdi.
Sürekli alışverişlerinden dolayı Market elemanları kendisini tanıyorlardı.
Öyle ki; "Beyefendi! Bu sana yaramaz!... Şunu al!... Yarın tazesi gelecek!..." şeklindeki diyaloglara kadar
varmıştı samimiyetleri.
Ama yine de büyük marketlerde yapılan alışverişler kadar rahat değildi.
Reyonları gezerken yardımcı olma, ilgi gösterme anlamında yanında gölge gibi dolaşılması
Ber’in pek hoşuna gitmiyordu.
Bu marketten alışveriş yapmasının oturduğu yere yakın
olması dışında, bir başka nedeni daha vardı. O da market çalışanlarından ‘Markız,’
isimli kızdı. Markız; enfes bir fiziğe, sempatik görüntüye, derinlik ve huzur veren iç gıdıklayıcı
bakışlara, devamlı gülümseyen harika bir yüze sahipti. Reyon düzenleme işi yapıyordu. Ber, kısa
sürse de onu görmekten, ona yakın olmaktan sanki enerji alıyordu. Onunla göz temasını uzatmak için her
alışverişte ürünlerle ilgili gereksiz birçoksoru yönlendiriyordu
ona...
Bu kez uzun süren alışverişine rağmen markette görememişti onu.
Diğer elemanlara sormasının uygun olmayacağını düşündü. Bu arada bir çok gerekli olmayan
ürünlerde almıştı. Market çıkışında bundan dolayı kendisine sinirlendi.
Marketçilikte yeni teknikler, çekici sergilemeler, reyon düzenlemelerin etkisiyle, müşteriler
gerekli gereksiz şeyleri alırlar, çıktıklarında ise genelde büyü bozulur ve pişmanlık duyarlardı.
Fakat Ber’in gereksiz ürün almasının en önemli nedeni Markız’ı görme umuduyla zaman geçirmesinden
kaynaklıydı. Aksi halde boşa beklemek dikkat çekici olacaktı.
Ağırlığından, poşetleri taşımakta zorlanıyordu.
Yolun karşısına geçmek üzereydi ki "Beyefendi!" seslenişini duydu. Ani bir
refleksle sesin geldiği yöne doğru başını çevirdi. Sesin sahibi
"Gideceğiniz yere kadar yardımcı olayım," dedi sesin sahibi kadın.
Hafiften gülümsedi. "Poşetler sizi bayağı yormuşa benziyor."
Ber’in ağzından "Ya sorun değil, alışkınım..."
sözcükleri dökülecek-ken, içinden "aptallaşma!" diyerek kendisini frenledi ve "Size zahmet olmasın?..." sözlerini
tercih ederek, elindeki poşetlerden birini Markız’ın alması için uzattı.
Havadan sudan konuşarak eve vardılar. Ber, belki de ilk kez bir mesafenin bu kadar
çabuk sonlanmasına içerliyordu. Bacaklarının titremesini engelleyemiyordu. Market kızıyla bir bağlantı
kurabilme, yakınlaşabilme anlamında bundan iyi bir fırsat daha yakalayabileceğine ihtimal veremiyordu.
Değerlendirmeliydi... Aksi halde; arada mırıldandığı "Kaçan fırsat elden uçmuş..."şarkısını
daha bir anlamlı söylemek zorunda kalacaktı.
Bu arada oturduğu apartman dairesinin bulunduğu üçüncü kata; asansörde birbirlerini
süzerek varmışlardı.
Anahtarını çıkarırken bir taraftan da elinde bulundurduğu poşeti
bırakıp hemen geri dönmemesi için Markız’ı lafa tutuyordu...
"İmkanı yok!... Size en azından bir
kahve ikram ederek teşekkür etmek istiyorum... Rica ederim...Lütfen!...Hatta
ısrar ediyorum," kısa ve kesik cümleleri serisel akışlarla sunuyordu.
Markız, ısrarlı davete kibar bir üsluplaret yanıtlarında bulunuyordu. "Marketten bir saatliğine izin almıştım... İzin saatim
bitti.... Belki başka zamana..."
Ber’in "Sadece on dakika kaybınız olacak," şeklindeki tekrarlı
ısrarlarına en sonunda dayanamayarak davete uydu.
Ber, Yel kanalı ile tanışmış olduğu Maf’ın ve onun
referansıyla çevresinden bazılarının verdiği işler karşılığı elde ettiği
avukatlık komisyonlarıyla, maddi durumunu kısmen de olsa düzeltebilmişti. Aylardır evlerinde kaldığı
amcasını ve ailesini daha fazla rahatsız etmemek, bunun yanında kendisini daha özgür hissedebilmek için
lüks denebilecek bu daireyi iki ayı aşkın süre önce kiralamış, gereklistandart ev eşyalarını da almıştı.
Kahveleri Ber hazırladı. Markız, acele çıkması gerektiğini her haliyle anlatıyordu.
Ber, sayılı dakikalar içinde kısaca kendisini anlattı. Markız ise ayrıntıya girmeden kendi
evlerine yakın olan markette altı aydır çalışmakta olduğunu, lise öğrenimini iki yıl
önce bitirdiğini, maddi imkansızlıklar nedeniyle kazandığı Büyük Kent Üniversitesi Hukuk bölümüne
okumak için gidemediğini, belirtti.
Markız, kahvesinde kalan son yudumu içtikten sonra fincanı ters çevirdi. Gözlerini Ber’in gözlerine
dikerek gülümsedi. "Kahve yapmayı iyi becerebildiğinize göre kahve falıyla da aranız iyi olmalı..."
dedi. "Falıma bakarsanız sevinirim... Ben çıkmak zorundayım. Sonra anlatırsınız bana, olur
mu?..."
Markız’ın bu sözleri üzerine "Tekrar görüşebilir miyiz?" teklifinden
vazgeçti. Ev ve Büro telefonlarının yazılı olduğu pusulayı Markız’a verdi. "Falınızı
öğrenmek için bu numaraları arayabilirsiniz," dedi göz kırparak. Kısa süren muhabbet olumlu ve umut vericiydi.
Markız’ı asansöre kadar uğurladı.
Kapıyı kapadıktan sonra günlük kıyafetlerini çıkardı. Üzerine rahat bir şeyler giymeliydi.
Sonra vazgeçti. "Hava çok sıcaktı ve evde kimse yoktu..." Çıplak haliyle kaldı. Tek başına kaldığı
anlarda çıplak kalmayı tercih ederdi. Kendisini daha doğal buluyordu. Bedeni nefesleniyordu. Duş alma,
tuvalete gitme gibi durumlarda avantajlarıdahi oluyordu...
Kaliteli sigara paketlerinden birini açtı. Sigarasını yaktıktan sonra kanepeye uzanıp Markız’ı
düşünmeye başladı. Düşü bile heyecanlandırıyordu Ber’i.
Bir süre sonra mutfağa yöneldi. barbunya pilaki içerenkonserveyi
açtı. Vakumlu yoğurtla birlikte iştahla yedi.
İçinden kayan bir şeylerin... Benliğinin,
ruhunun karanlığa düştüğü-nü, hissetti. Bedeni hala kuyunun ağzından dip karanlığı
gözlüyordu. Aniden bedeni de takip etmeye başladı kendisini... Ruh ve beden yarış halindeydi sanki.
.Sürekli aşağı düşüyorlardı.
Düşüş bir süre sürdü Yavaşlayan ruh hızlanan beden bir noktada birbirlerini sarmalayıp yoğunlaştılar.
Ber’in beden ve ruhtan oluşan varlığı
düşme esnasında tutunacak bir şeyler bulabilme amacıyla her iki elini açıp kapatıyordu... Bir
türlü dibe varamıyordu. İçinde, bir taşıtın tümsekten inişe geçişi anında bir yolcu
kalbinin hoş olması türünden duygular oluşuyordu. Karanlık; arada değişik görüntüler sunuyordu.
Korkularıyla yüzleşiyordu. Ve korkuyor-du...
Ber, gözünü açtığında yataktan yere doğru
düşmek üzere olduğunu fark etti. Kendisini geri çekti.
Bu rüyayı küçüklüğünden beri sürekli görüyordu.Buna rağmen
ilk kezmişçesine korkutuyordu kendisini. Terden sırılsıklam olmuştu.
Uykusu kaçmıştı. Bir sigara yaktı. Sırtüstü uzandı. İçine çektiği dumanı
kesik kesik tavana doğru üfledi. İçeriğini hatırlamadığı rüyalar, hatırladıklarından
daha çoktu... Hatırladıkları rüyaların içeriği de genelde pek iç açıcı değildi. Gördüğü
rüyanın içeriğinin olumlu olup olmaması günsel psikolojisini o doğrultuda etkiliyordu Ber’in.
Rüyalar hakkında yeteri kadar bilimsel araştırma
yapılmamış olması bilim adına utanç vericiydi. Ölüme benzeyen uyuma ile dirilişe benzeyen uyanış
arasında oluşan rüyaların şifresi, kaynağı çözülmeliydi. Elde edilecek bulguların yaşam
ile ölümün sırrını anlamaya yararı olabileceğine inanıyordu. .
"Ölüm" düşüncesi kendisini irkti. Gece yarısı düşünecek başka bir konu yokmuş gibi...Kendisini eleştirdi.
Buna rağmen düşüncelerinin devamınıengelleyemedi...
"Ölüm" olayının benim içinde gerçekleşeceği kesin. Buna rağmen ölebileceğime inanamıyorum.
Ölüm korkusu nedeniyle bu düşünce bende oluşmuş olabilir. Ölüm benim için, belki de herkes için bir israf,
mirasyedi harcaması, olmaması gereken bir olgu. Tıpkı güzel bir binayı özene bezene inşa edip
yıkma gibi. Ölüm, başka olumsuzluklar dışında en önemlisi emeğin, emeklerin israfıydı...
Ölen kişinin anne babasının "Ne emeklerle büyütmüştük," deyişi bunun toplumda da yerleşik bir
kanı olduğunun örneğiydi. Kendisine anne ve babası başta olmak üzere pek kimseninemek vermediğini anımsayarak "Kendi ölümüm, benim emeğimin öncelikle ve çoğunluklaharcanması, boşa atılması..." diye düşündü.
Bu yönüyle kendi gelişimiyle ilgili birçok projelerden
vazgeçmişti. Ama bir yönüyle "Hayatı anlamlı kılmak ölümü öldürmekten geçer." özdeyişi vardı.
Bu özdeyişi ise kendisine hala özümsetememişti.
Ölümden aşırı korku ölümü çağırmaktı...
Tıpkı bir suçlunun her an yakalanabileceği endişesiyle sonunda dayanamayıp güvenlik güçlerine teslim
olması gibi...
Hayata aşırı sevgi taşıyan birey
yaşamdan istediğini bulamadığında ölümünü çağırır, bazen intihar ederdi.
"Mutlaka düşünmem gerekiyorsa başkaca güzel
şeyler düşünmeliyim" diyerek silkindi Ber.
Markız’ı düşünmek en güzel şeydi.
Markız’la ilişkiyi geliştirdiğini, hatta onu yanında hayal etmeye başladı. Çabuk
noktalanmayan uzatmalı sevişme sahnelerini kafasında canlandırdı. Bu hoşuna gitmişti. Uyku
rehaveti çöktü...
Zil sesi duydu. Bakmaya niyeti yoktu. İnadına
ısrarla çalıyordu.
Ber, gözlerini açtı. Karanlıkta bir çift göz
görüyordu. Işık parlaklı-ğında iki göz. İki mavi göz. İrkildi, titredi.Tüyleri diken diken oldu. Vücudunu kabarık ürpertiler sardı. Gözlerini kırpıştırdı.
İki eliyle iki gözünü ovuşturdu. Görüntü kaybolmuştu. "Galiba halüsinasyon gördüm," diye düşündü. Fakat
o kadar gerçek gibiydi. Bakışlar içine kadar inmişti sanki.... Sakinleşmek için bir sigara yaktı.
Telefon hala çalıyordu. Usulca kalktı. Ahizeyi
hışımla aldı. Telefonda ki bayan sesi tanıdık gelmedi.
"Kiminle görüşüyorum?" sorusuna;
"Siz kiminle görüşmek istiyorsunuz?" yanıtını
verdi.
"Telefon numaramı nasıl buldunuz?" diye sordu merakını gidermek için.
"Bilinmeyen numaralar servisinden."
"Ama telefon benim adıma kayıtlı değil..."
Karşıdan yanıt gelmeyince Ber, sözlerine devam etti. "Çok yakın tanıdıklarım dışında
hiç kimse bu numaranın bana ait olduğunu bilmiyor," dedi Ber. Sesini yükselterek "Gerçeği söylemezsen telefonu
kapatmak zorunda kalacağım."
"Her ne ise... Gerçek olan şu an konuşmakta olduğumuz..." dedi yumuşak ses tonuyla. "Benim adım
Med. Senin hayranınım. Bu yeterli değil mi?"
Ber, sinirli bir tonuyla, "Tanımadığım insanlarla gevezelik yapmaya ayıracak zamanım
yok! " dedi. "Kapatmak zorundayım. İyi akşamlar!"
Kadının sesi önceki az önceki soğukkanlılığını kaybetmişti.. Aceleci,
panik ve titrek sese dönüşmüştü. "Ber!... Ber!... Lütfen telefonu kapama! Sen!... Sen!... Şu an çırılçıplaksın.
Sol tarafında televizyon bulunuyor, Sig marka sigaran sehpa üzerindeki mavi küllük içinde yanar vaziyette duruyor. Bu
akşam bir bayanla karşılıklı kahve içtiniz!..."
Ber, vücudunun ürperdiğini, saç ve beden kıllarının dikleştiğini hissetti. Şaşkınlık,
korku, şüphe, utanç ve merak duygularının karması içselinde oluştu.Sağ eliyle cinsel organını kapattı. Perdelere baktı. Hepsi çekiliydi.
Kadın merak çekerek diyalogdaki hakimiyeti eline
almanın vermiş olduğu rahatlıkla, "Seni şaşırtmak istemezdim," dedi. "Ama, ilgini bir şekilde
çekmek zorundaydım..."
Ber, soğukkanlı olmaya çalışıyordu.
Buna rağmen endişe ve heyecandan kaynaklı sıklıkla soluk alıp vermelerini gizleyemiyordu. Telefon
ahizesi, bu soluk alışverişlerini karşıdaki kadının kulaklarına ulaştırıyordu
olanca netliğiyle. "Beni aramanızın nedenini söyler misin?" Alnında biriken teri sildi. "Amacın benim
ve dairenin görünümünü bana aktarmak değildi sanırım?"
"İyi bildin... Ama bu sorunuzu bir çırpıda
yanıtlamam olanaksız.".
Ber, bu gizemli kadınla ilgili oluşan merakını giderme fırsatı da yakalamak için; "O
halde yarın ofisime buyurun!" dedi. "Yüz yüze konuşurtanışmış
olurduk," teklifini getirdi.
Kadın, kısa bir duraksamadan sonra, "Belki bir gün...O gün
geldiğinde..." dedi. "Ancak..." dedikten sonra devamınıgetirmedi.
"Evet! Ancak?...”
"Benden ima yoluyla da olsa bir başkasına söz
edersen bir daha sizi aramayacağımı da bilmiş olun!"
Ber, için için güldü. "Tamam! Öyle olsun." dedi. " Hiç olmazsa adınızı ve telefon numaranızı
rica edeyim."
"Bana Med diyebilirsin!... Telefon numarasını
ise vermeme gerek yok... Seni sürekli ben arayacağım. Neyse... Bugünlük bu kadar... Tekrar görüşmek üzere!"
Ber’in "dur kapatma!" ısrarına rağmen
telefonu kapattı.Bir tuhaf olmuştu. Vücudu hala titriyor ve beyni
zonkluyor, komediyi ve gerilimi birlikte harmanlıyordu.
Kendisine iyi gelebileceği kanısıyla duş
almak için banyoya girdi.