36
Ruh
ve Ters Algılama Tedavi Merkezi Hastanesinde geçirilen on beş günlük süre, saatler süren terapiler sonucunda Ber’de
oluşan ve resmi rapora da yansıyan sonuç birbirinin aynısıydı.
"Kişisel transa geçerek kendisini hipnoz ediyordu... Ber’in bazen yoğunlaşan altıncı
his ve algılama yeteneklerinin kendisinde oluşturacağı, insanüstü kişilik kompleksini, bir sanal
kişilik yaratıp onunla özdeşleştirerek narsist eğilimlere sapmaktan sıyrılmıştı.
İçselinde duyum-sadığı, fakat kabullenip kabullenmeme çelişkisinde beyninin zorlanacağı
patlama noktasına geleceği korkusuyla bir kısmını o sanal kişilikte somut-laştırmıştı.
Olumsuz etkiler karşısında savunma mekanizması geliştirerek Med ve bağlantılı kişi
ve olayları hayal aleminde yaratmış, onları var- ederek kısmen rahatlamıştı. Bu birinci
olasılıktı.
İkinci olasılık ise; doğal yapısına aykırı yaşam biçimi ile mesleğinin
kendisinde kimlik bunalımına neden olmaması için çift kişilik oluşturdu-ğuydu. Kötü damgalı
davranış ve düşüncelerini bir kişilikte somutlaşmış, doğal ve iyi değerlerini
ise Med ismiyle sanal diğer bir kişilikte oluşmuş, her iki
kişilik birbiriyle savaşıyorlardı. Günahla dolu kişiliğini, iyi kişiliğiyle yok etmeye
çalışıyordu.
Üçüncü olasılık, tüm istek, arzular, düşünceler, duygularını karşılayabilecek,
kendisini özümseyebilecek, anlayabilecek, olumsuz tepki verebilecek istediği gibi bir arkadaş bulamamanın verdiği
sıkıntıyla, bazı yönlerini kendinden sıyırarak sanal arkadaş
var etmiş, yalnızlık fobisinden kurtulmuştu...
Cupsi ve diğer uzmanlara göre her üç olasılıkta az veya çok, birlikte veya ayrı ayrı gerçekleşmiş olabilirdi.
Dışarıdan gelen bir etki gerçek sandığı bu sanal dünyayı yıkmıştı... Markız’ın zorlamasıyla sürekli Med’le görüştüğünü
sandığı telefon numarasının bir başkasına ait olduğunu ve görüşmelerinin aslında
gerçekleşmediğini anlamasının verdiği şokla bilinçaltı duygu ve düşünce-ler aydınlanmaya
başlamıştı. Sonuçta, Ber’de uzmanların bu gerçeğini kabul etmişti. Yani; Med ve Med’le
bağlantılı olayların tümü hayal ürünüydü ve yalandı..."
Daha bir çok alt çıkarımlar sonuç raporunu süslüyordu. İçsel boşluğunu bir şekilde dolduramayınca
böyle bir sanal kişilik ve alem yaratması kendi mantığına da uygun gelmişti. İstemediği
bir sonuçta olsa kesinlik güzeldi; en azından yüzlerce olasılıktan, şüphe ve irdelemelerden kurtulmuştu.
Buna rağmen, gerçek sanarak yaşadığı sanallıklardan pişman değildi.
Kendi özünü, yarattığı sanal kişilikle tanımıştı. Arzuladığı
ve aradığı her şeyi Med’de somutlaştırarak uzunca seneler geçirmişti. Kötü yanlarını
törpülemişti.
Aynı yapının ve ortamın tekrardan oluşmaması için kendisine hitap edebilecek, algılayabilecek,
anlayabilecek kişilerle sürekli görüşmesi gerektiği telkin edilmişti. Telkinleri kulak arkası etmemesine
rağmen Med sanal kişiliğinin yerini alabilecek gerçek kişiyi bulabileceğinden o kadar umutlu değildi.
Med isimli sanal kişilik ile elde ettiği o kadar düşünce ve duygu birikimi vardı ki; bunların
yok olmasına izin vermeyecekti. Bir şekilde bunları başkalarıyla paylaşmak istiyordu...
Birçok kez görüştüğünü ve Med’e ait olduğunu sandığı telefon numarasına bir
başka bayanın çıkmasından sonra, gerçek aramalara dönüştürmüştü.
Bundan bizar olan kadının devlet avukatına şikayette bulunmuştu. Cupsi ve diğer üç uzmanın
hazırladığı rapor örneğini devlet avukatına göstererek, "Ruhsal bunalım nedeniyle yarattığı
Med isimli bir bayanın telefon numarası sanarak defalarca aradığını... Bayanı rahatsız
etme suç kastının olmadığını," savunmasında belirtmişti. Bu nedenle kendisi aleyhi-ne,
kamu vicdanı adına dava açılmamıştı...
Sanal dünyasının yıkımı nedeniyle oluşacak boşluğu hissettirmemek için Solkol
ve Cupsi ellerinden gelen gayreti gösteriyorlardı.
Evde
ve hastanede geçirdiği yirmi dört günlük süre içerisinde her ne kadar meslektaşı Avyard, acil durumlarda devreye
girerek gerekli yardımları yapmışsa da bizzat kendisinin ilgilenmesi gereken işler yığıl-mıştı
ofisinde...
Sabahtan beri pek azını bitirebilmişti... Gelen ziyaretçileri ve müşte-rilerine eşlik etme
amacıyla sayısını hatırlayamadığı kadar çay içmişti. Eleman Secret, çay getirip
götürmekten bitap düştüğünü; bir sözle ifade etmemişti.
Kasadaki
nakit paralar ev ve işyeriyle ilgili iş ve cep telefonlarına, elektrik, su, bina aidatına, zorunlu aylık
sigorta primine, devletin aldığı değişik isimlerdeki vergi ve harçlara, kırtasiye giderlerine,
sekreterin birikmiş haftalıklarına, ve aylık mağaza borçlarıyla, nakit dışı alışveriş-lerde
kullandığı kredi kartı ödemelerine yetişmemişti.
Son aylarda gelen işlerden elde edilen paralar, ofis ve ev giderlerini tam olarak karşılamakdan uzaktı.
Maf’la, İşçi Sendikasıyla, Legal XYZ partisiyle arayı bozmasaydı... Ayrıca gelen
müşteri adaylarıyla, yakınlarına danıştıkları işler konusunda bazı meslektaşları
gibi kesin olumlu karar alacağı doğrultusunda garanti vermiş olsaydı ve bazı gerçekleri, olumsuz
olasılıkları hatırlatmasaydı bir çok işten olmayacaktı... Ama en azından onurlu duruyordu
ve kendisiyle çelişki yaşamıyordu. Aynada kendi yüzüne ve gözlerine rahatlıkla bakabi-liyordu. Bu duyguları,
maddi sorunlarını çözmese de ruhsal doyum sağlı-yordu kendisinde.
Doğruluğu resmen kanıtlanmamış ama toplumda yaygın bazı söylentiler vardı
oysa. Belirli kişilerle bazı ilişkileri yürüterek istenen sonuçları
alan bazı avukatlar nedeniyle tercih edilen avukat, hukuk kural-larını, yasaları iyi bilen ve yorumlayan,
bu yönüyle müşterisi yararına çıkarımda bulunup sonuç alan, aldıran, değil; hangi yolu kullanırsa
kullan-sın ‘iş bitirici avukat’ niteliğini taşıyan
kişilerden olmaya başlamıştı. Haksız rekabeti doğuran ve gerçek hukukçuların alt planda
kalmasına neden olan bir durumdu bu... Aynı şekilde hareket edemeyen, mesleğin ve bireysel ve toplumsal
etik değerlerin etkisinde kalan çoğunluk avukatın bu şekilde çalışmaması; vergilerini,
büro kirasını dahi ödeyememe sonucunu doğuruyordu. Sıkıntılı yaşam içinde bürolarına
git-gellerdeydiler. Bu ‘ne acı bir durum...’ diye geçirdi içinden Ber... Bu ilişkileri kendiside bir
zamanlar Maf’la yürütmüş ve tanık olmuştu. Bireysel etik değerleri bazen nüksetse de paraya olan
gereksinimleri sessiz kalmasına neden olmuştu. Bunun muhasebesini birçok kez kendi kendisine yapmıştı.
Artık mesleği-ni, kendi oluşturduğu bireysel etik değerlerine göre yürütme ihtiyacın-daydı.
Bu genel meslek ve etik kurallara da benzerlik arz ediyordu.
Hatta,
avukat tutulmadan bazı görevlilerle bağlantı kuran kişiler veya bir şekilde bu ilişkileri yakalayan
kişiler bir avukatın hukuk kuralları çerçevesinde elde edemeyeceği kadar olumlu sonuçlar elde etmeye başlamışlardı. Bu durum, yıllarca eğitim almış,
mesleki yaşamı süresince sürekli inceleme, araştırma yapmak, hukuksal bilgilerle kendisini güncellemek
zorunluluğunu hisseden avukatların, toplum nazarında ikinci plana itilmesine neden olmaktaydı. Ber, bu
yapının bozulması gerektiği inancıyla o yapıda artık bir tuğla olmak istemeyeli epey
bir zaman geçmiş-ti. Bu anlamda hukukçuların genelinin düşüncesini taşıyordu.
Ber,
bunları bağıra bağıra bu yapıyı sunmasını isteyenlerin yüzüne haykırmak
istiyordu...
Bunun, müşteri kaybına neden olacağı ve sonuçta büro kira parası dahi ödeyemeyecek konumdaki
avukatlardan olacağı korkusu tartışmasını engelledi. Kaldı ki cebi şişkin olan
müşterilerin çoğunluğu bu yaklaşım-daydı... ‘Daha yumuşak bir söylem kullanmalıyım,’
diye düşünerek, "Bu tür ilişkilere girmiyorum. Kaldı ki, bu dosyanın görüşüleceği Yargı üyelerinin geneli, Yargı Başkanı ve devletin avukatı bu
tür tekliflere sıcak bakmayanlardan oluşuyor. Dosya içeriği, duruşma
aşamaları ile hukuk kuralları dışında hiçbir şey onları etki altına alamaz,"
demesi de pek etkili olamıyordu.
Solkol,
Ber’in para kazanması için uğraşıyordu. Birçok kez "Bazı meslektaşları gibi neden
hareket etmediğini" söyleyip dururdu kendisine...
Bundan sonra almak istediği işlerde öncelikle alacağı ücreti garanti-ye almalıydı. Verilen
avanslar o işten alacağının yarısı bile etmiyordu.. Müşteriler, işlerini bitirinceye
kadar oyalıyor, işleri bitiminde de bakiyeyi alamıyordu. Bu hatırı sayılır çoğunlukta
gerçekleşmişti.
"Çayınızı
soğutmuşsunuz. Yenileyeyim mi?" diyen Secret, dikkatini dağıttı.
Gözlerini
Secret’in gözlerine anlamsız şekilde diken Ber, sorunun yinelenmesi üzerine, "İyi olur," diyerek olumladı
isteği...
Masasında
bekleyen dosyaları inceleme güç ve enerjisi kalmamıştı. Yarın bakarım, diye düşünerek yanıbaşındaki
etajerin üzerine koydu...
Konuşmak istiyordu. İçini açmak, karşılıklı duygu düşünce alışveri-şinde
bulunmak... Boşluğunu doldurmak... Bunlara müthiş bir arzu duyu-yordu. Bu durumlarda istediği muhatabı
bulabilmek kolay değildi. İnter-nete girmeye karar verdi. Bağlantıyı kurdu, rast gele seçtiği
isimlere "Merhaba!" dedi. Yaklaşık dokuz kişiye selam vermesine rağmen sadece bir kişi buna yanıt
vermişti. Sıradan sorular ve yanıtlar karşılıklı geldi, gitti.
"Adınız?... Yaşınız?... Bulunduğunuz yer?... Mesleğiniz?... Hobileriniz?..."
Eve gidip uyuma isteği duydu. Bu isteğini gerçekleştirmek için ofisten ayrıldı...
37
Ber’in,
Ruh ve Ters Algılama Tedavi Merkezinde kısa süren tedavisinin üzerinden on bir ay geçmişti...
Her yönüyle aleyhine işleyen süreci barındıran on bir ay...
Özelde BireyMalDen-YemDomMedy Holdingin ve irili ufaklı birçok şirketin; neredeyse her bireyin yıllık
gelirinin yarısından fazlasını sövüşlemesi nedeniyle oluşan ekonomik kriz nedeniyle çok az sayıda
kalan müşterilerinin ödeme yapamamaları, parasal durumu iyi olanların ise bu bahaneye sığınarak
ödememesi... İcra takibi dosyalarından birço-ğunun borçlusunun adresini değiştirmiş olması;
adresi bilinen borçluların mallarının değer ifade etmemesi, parasal değerde görülüp haczedilen ve
depoya kaldırılan eşyaların satışının o ana kadar yapılan ve çoğunluğu
devletin kasasına giren masrafları dahi karşılamaması, çözülen dosyaların da ufak değerde komisyon bırakması, birkaç iyi para
kazandı-ran müşterilerinin kendi onurunu zedeleyici davranış biçimi sergilemeleri nedeniyle işlerine
bakmaktan vazgeçmesi, birkaçının da borçlu ile elele vererek kendisini devreden çıkarması, ikisinin vefatı
ve mirasçılarıyla anlaşamama nedeniyle el çektirilmesi ve daha birçok nedenle özellikle 50.000.dolar değerinde olan dosyasında, borçlunun imza itirazı üzerine Büyük Kent’deki İmza
İnceleme Grubunun verdiği, "Borçlunun örnek imzalarıyla, bonoda bulunan borçlu imzaları arasında
benzerlik bulunma-dığından ve kuyruk eğiriliğinden imzanın borçluya ait olmadığı
kanaatine varılmıştır..." şeklinde vermiş olduğu rapor nedeniyle dosyanın iptal olması,
üstüne üstlük borçlunun Anti-Hafif Mahkeme’ye ‘sahte imza kullanılmıştır’ vaki şikayeti
üzerine suçsuz SağMüş’ün, alacağından oldu-ğu gibi iki yıl da hapis cezası almıştı.
Secret’in içeriği sert olan yumuşak sesi duyuldu. "Ber Bey!
Posta memuruyla, Devlet Alacağını Tahsil Eden Görevli sizle görüşmek istiyor-lar!"
Ber, "Buyursunlar!" dedi.
Posta memuru önce geldi, gide gele kendiliğinden oluşan samimi-yetle, "Üç tebligat var..." dedi. "Son zamanlarda
avukatlara götürdüğüm tebligatların çoğunluğu mesleğiyle ilgili değil, hadi hayırlısı..."
dedikten sonra ayrıldı salondan.
Devlet adına tahsilat yapan görevli, posta görevlisi çıkışı akabinde boy gösterdi. Her gelişinde
sürekli tercih ettiği koltuğa kuruldu. "Avukat bey!" diyerek başlangıç yaptı, Ber’ce bilinen
konuşmasına başlamadan. "Artık bu kez son... Şef beni çok sıkıştırıyor,
ya ödeme yapacaksın, yada ofisindeki malzemeleri haczedip, depoya kaldırmak zorunda kalacağım." dedi.
Ber,
boyun bükme, acındırma seanslarına girmeyi kendisine yedire-medi. "Bana ödemede bulunacaklar, sözlerini yerine
getiremeyince size mahcup oldum. Malum ekonomik kriz bir avuç azınlık dışında toplumun her kesimini oldukça olumsuz etkiledi," dedi.
"Anlıyorum
ama devletimiz, sizlerden alınan vergilerle ancak ayakta kalabilir, ondan alma bundan alma n’olucak bu devletin
hali?... Savaş hali var. Ödenecek vergilerle yurt savunmasına da katkıda bulunacaksın. Manevi yönleri
de var."
"Savaş
konusunu sizle tartışmak istemiyorum. Ödenen vergilerin ufak kırıntıları ancak topluma yansıyor.
Büyük kısmı bankalar ile genelde boşa verilen kötüye kullanılan teşviklere, karşılıksız
krediler ile her çeşitten yolsuzlukların oluşturduğu açıklara gidiyor. Son günlerde birkaç firmanın
usulsüz kredi kullanımıyla hazinede doğan boşluğu doldurma görevi biz bireylere verildi. Bundan menfaatdar
olanların elini kolunu sallayarak dolaşıyor olması da canımı sıkıyor... Aslında
galiba bizler vergimizi devlete vermek yerine, direk bu şahısların hesaplarına yatırsak da hiç olmazsa
ara masraflar olmasa, kolaycılık olur, diye düşünüyorum bazen."
"Avukat
bey!... Bu muhabbetler güzel de... Ödeme yapacak mısınız?..."
"Ödeyecek
param yok... Yoktan da var edemem." dedi Ber buz gibi bir sesle. "Takdir senin... Yalnız büroda bulunan mallar üzerinde
sizin hacziniz dışında devlet sigortasının var. Ayrıca dört bankanın haczi var. Faize para
aldığım tefeci sivil kişinin haczi var..."
"Tamam
lütfen sayma!... Ezberledim gide gele... Yinede bir şeyler yapın... Bugünde gidiyorum, yakında tekrar gelmek
istemiyorum," dedi tahsilatçı.
İkram
edilmiş olan çaydan son yudumunu aldıktan sonra "Hayırlı
işler!" diyerek ofisten ayrıldı.
Posta görevlisinin bırakmış olduğu belgeleri incelemeye başladı. İki tebligat yine
banka borçlarıyla ilgiliydi.
Diğer tebligata bir anlam veremedi. Tebligat zarfının üzerinde avukat veya borçlu olarak değil,
davalı olarak gösteriliyordu. Zarfı açarak, içindeki dilekçeyi okumaya başladı. Dava, Yansı isimli
bir bayan tarafından kendisi aleyhine açılmıştı. "Varol" isimli yeni doğan çocuğunun babasının
Ber olduğunun karar altına alınması istemli bir davaydı. Yansı isimli tanıdığı
bir bayan hiç olmamıştı. Galiba isim benzerliği nedeniyle yanlışlıkla kendisine gönderilmişti.
Fakat, dava dilekçesinin açıklama bölümünü okuyunca yüzü kızardı.
Avukat Ber’den, yani kendisinden söz ediyordu. Ad kentinde kendisiyle aynı ismi taşıyan başka
bir avukat yoktu.
Güya "Kendisini bir konu görüşmek üzere evine davet etmiş ve bir şekilde ikna ederek iradesi dışında
cinsel ilişkiye girmiş, hamile kaldığını öğrendiğinde kürtaj yaptırmak için doktora
başvurmuş, doktorun kürtaj olduğu takdirde hayati tehlike riskinin ölümle sonuçlanacak kadar yüksek olduğunu
belirtmesi üzerine doğurmak zorunda kalmış olduğunu..." özetle belirtiyordu.
Ber, şaşkınlığını sesli kahkahalarla boşaltmaya çalıştı.
Ber,
dava dilekçesinde davacı Yansı’nın vekili olduğu anlaşılan Avukat Avyansı’nın
telefonunu aramasını, Secret’den rica etti.
Telefon
bağlantısı kurulmuştu.
Samimi ilişkileri olmayan Avyansı’ya, davadan söz ederek, bunların yalan iddialarla dolu bir
dilekçe olduğunu ve davasına baktığı kadını tanımadığını belirtti.
Buna karşılık Avyansı, "Özür dilerim ama Yansı hanım benim uzaktan akrabam olur ve dürüst
bir bayandır, iddiasında çok ısrarlı olunca böyle bir dava açmak zorunda kaldım," dedi.
Ber,
yumuşatmaya gayret ettiği ses tonuyla, "Peki bu bayanla karşılaştırma olanağınız
var mı? Belki de beni başkasıyla karıştırıyor, yüz yüze geldiğimizde kendiside yanıldığını
anlayacaktır sanırım," dedi.
"Teklifinizi
kendisine ileteceğime emin olun. Kabul ederse sizi arayacağım," diyerek, kestirip attı Avyansı.
Sıkıntılar,
bir kaç tane olduğunda değer ifade etmiyordu. Üst üste gelen sıkıntılar gerçekliklerini daha ağır
hissettiriyordu. Dayanmalıydı, dayanacaktı...
Bu
tür durumlarda uyku, en iyi ilaçtı... Eve gitmeli ve uyumalıydı...
***
Gündüzün yorgunluğundan kurtulmak, bedensel, ruhsal ve zihinsel dinginliğini geçicide olsa sağlamak
için uykuya dalan Ber, her uyuyan gibi, gerçek alemdeki olayların, kişilerin, nesnelerin değişik görünümlerle
yansıdığı rüyalar alemine irade dışı dalmıştı.
Derin uykular, rüyasız olmazdı. Aksi halde derin uyku sayılmazdı.
Bu kural Ber içinde geçerliydi.
Kendisini
milyonlarca seyirciyi barındıran bir futbol stadyumunda buldu. Işıklı tabelada, Arjbool Ülkesinin
stadyumu olduğu yazılıydı. İki futbol takımının çetin karşılaşması
vardı.
Sahanın ortasında kurulu yuvarlak masada on bir kişi kendi arala-rında karşılıklı
bilgi, belge alışverişlerinde bulunuyorlardı. On bir kişinin dışsal görünümü, tavırları,
giyimleri değişik grupların temsilcileri olduklarını fark ettiriyordu. Seyirciler ve oyuncuların
hatta hakemlerin gözleri ise onları görmede özür sahibiydiler. Takımlar oynarken, seyirciler oyuncuları izlerken
masadakiler, masada bulunmayanlara görünmeyen gölgelerdiler. Toplar ve oyuncular onların içinden geçiyordu. Ne onların
toplantıları engelleniyor, ne de onlar futbol oyunlarını...
Yuvarlak
masada bulunanların en kıdemlisi, "Gerekli kararları almak ve uygulamak için zamanımız kısalıyor...
Futbolla zihinsel kontrol hipnozumuzun Arjbool yurttaşları üzerinde etkisi git gide zayıflamakta olduğunu
beyan ederim. Yeni hipnoz yöntemlerini harekete geçirinceye kadar, hipnozun sonlanmaması en büyük dileğimiz... Yoksa..."
Sezgiler
güçlüydü, yakın olacaklar daha erken hissediliyor ve ağızdan dökülüyordu. Lafı yarım kalan kişinin
korktuğu gerçekleşiyordu.
"Birkaç
kişi bizi fark etti."
"Amigolardan
yandaş olanlarımızı uyarın. Birşeyler yapsınlar. Zihinleri, dikkatleri dağıtsınlar!...
Gerekirse olay çıkartsınlar."
"Yararsız
gibi görünüyor... Fark edenlerin sayısı çoğalıyor."
"Seyirci
yurttaşların çoğunluğu, futbol maçını izlemekten vazgeçti-ler... Direk bizi gözetleyip, konuştuklarımızı
duymaya çalışıyorlar..."
"Duyumsamaları
artıyor... Etkin araçlarımız, üyelerimiz onların zihinlerini artık kontrol edemiyorlar...."
"Bizi
duyumsuyorlar... Yönetsel uygulamalarımızın çoğunu kendile-rine yönelik işlenmiş suçlar olarak
düşünmeye başladılar... İstihbarat kaynaklarımız bu yönde rapor sunuyor."
"Büyük
şefle bağlantıya geçin... Ne yapmamız gerektiğini sorun!..."
"Bireyler
arası telepatik ilişki kurmalarını engelleyin... Birbirleriyle enerji alışverişlerini negatif
kılın..."
"Bireylerde
bizlere karşı oluşan bireysel negatif enerjinin kitlesel enerjiye dönüşmesi engellenemiyor... Zihinlerindeki
kin ve öfke gözlerin-den okunabiliyor."
"Bize
karşı saldırıya geçecekler..."
"Son
bir çare kaldı..."
"Sizi
dinliyoruz efendim!"
"Futbol hipnozun bozulması sonucu, önceden duyumsayamadıkları açlıkları kısmen açığa
çıktı... Beyinsel etkileşim sağlayarak cinsel, mide-sel açlıklarını daha etkin hissettirin...
Mideleri dışında bir şey düşüneme-sinler..."
"Gerekli talimatlar verildi, efendim... Bu arada her olasılığa karşı güvenlik tedbirleri
artırıldı."
"Yalnız... Efendim!... İçlerinde ekmek alabilecek kadar zenginleri hala var..."
"Yandaş olan hırsızlarımıza gerekli uyarıyı gönderin... Bireylerin ceplerindeki
paraları tek kuruşuna kadar çalsınlar!"
"Emriniz uygulandı efendim."
"Son durum?..."
"Son durum da iç açıcı değil, efendim!"
"Evet!..."
"Midesel açlıklarını bizleri yiyerek, cinsel güdülerini ise bizleri ".......," bastırmak istiyorlar..."
"İstedikleri et ve ......."
"Evet efendim!"
"O halde futbol sahasına bizlerin sayısı kadar inek salın... Onlarla uğraşırlarken,
bizler de başka hipnoz tekniklerini etkin kılma açısından zaman kazanmış oluruz."
"Son kararınızdan olumlu sonuçlar alınıyor efendim... İnekleri canlı canlı parçalayıp
yemeye çalışıyorlar. Hayvan sayısı az olduğundan birbirlerine düştüler... Ama cinsel güdüleri
hala tatminsiz."
"Dansöz striptizcileri çıkarın. Kıvırtmalar onları bir süre oyalar."
"Ülkede dansöz kalmadı efendim. Daha önceden halk tarafından telef edilmişlerdi."
"Demokraside çareler tükenmez. Sempatizanlarımızdan fiziği düzgün olanlarına dansöz kıyafetleri
giydirin. Kıvırsınlar, bir şeyler yapsınlar işte..."
Ber, rüyasında Arjbool Ülkesi yurttaşlarının canlı ineklerden kopardıkları parçalardan
birini kendisi de kapmak için uzandı... Eline bir şey geçmemişti. Onlar Arjbool kaplanıydı. Kendisi
ise SodGom ülkesi kedisiydi. Onlar kadar yırtıcı olamamıştı.
Rüya devam ediyordu.
Birden kendisini başka bir futbol sahasında buldu.
Bu futbol sahasını daha önceden görmüş gibiydi.
Takımlara, oyunculara, hakemlere, seyircilere ve saha ortasında
bulunan yuvarlak masada bulunanlara aşina gibiydi.
Konuşulan dili, seyircilerin küfürlerini kelimesi kelimesine anlayabiliyordu.
Evet, burası kendi ülkesi olan SodGom'un en büyük futbol stadyu-muydu.
Önceki rüyasında gördükleri kısmen yineleniyordu. Yuvarlak masada bulunanlar bilgi ve belge, alışverişindeydi.
Önceki stadyumdan farklı yönleri vardı. Oyuncular, seyirciler, hakemler yuvarlak masayı görebiliyorlar
ve duyabiliyorlardı. Oyuncular, onların olduğu bölüme geldiklerinde çevrelerinden dolaşıyorlardı.
Onlar kutsaldı ve ne kendileri nede arada ayaklarında bulunan top onlara değme-meliydi.
Seyircilerin büyük çoğunluğu, yuvarlak masada bulunanları izlemek, onları duymak ve duyumsamak
yerine futbol oyununu izlemeyi tercih ediyorlardı. Hipnoz çok güçlüydü, görmek, duymak bu gücü eksiltmi-yordu. Bireyselleşme
yoktu. Seyircilerin büyük çoğunluğu, belirli sivil, kamusal, partisel örgütlere üye veya sempatizandı... Seyircilerin
tabi olduğu grupların yönetici ve başkanlarının emirleri yeterliydi. Çünkü; SodGom Ülkesinde toplumun
Lidere itaat etmesi geleneklerinde vardı.
‘Amir yanlış yapsa da ona itaat farzdı. Aksine hareket fasıklıktı, asilikti. Ferman
padişahtan çıktıktan sonra sodgomlaşırdı. !Ferman padişahın, dağlar bizimdir!’
deyişi içki masalarında kullanılan nostaljik bir mezeydi.’
Böylece Arjbool ülkesindeki sıkıntıları yuvarlak masa çekmiyordu...
Sodgom
ülkesinin üst düzey saygın yöneticilerinin bulunduğu yuvarlak masa
toplantısı önemliydi ve seyretmeyen seyircileri de ilgilen-diriyordu.
Çünkü; bir çoğunun cebinden çıkan paraların hesabı bugün soruluyordu. İçlerinde iyi ruhun az çok
etkisi altında kalan azınlıkta kişilerde vardı. Ama ortam bu duygularını bastırmaları
gerektiğini tüm görkemiyle sunuyordu.
İyi
duygular, kişilik bozumuna uğranılmadığı takdirde zaptı zordu. Zincirlerini kırardı.
Azınlık iyilerin iyi duyguları her nasılsa bugün olabildiğince özgürdü. Diğerlerinin olmayan
zincirlerini kırmaya çalışı-yordu.
En son soygunu gerçekleştiren BireyMalDen-YemDomMedy holdingin ve birçok firmanın neden olduğu ekonomik
krizin Devlet, Top-lum ve birey üzerinde ki etkileri tartışılıyordu, saha ortasındaki masada.
Başının üzerinde SodGom Ülkesinin Büyük Başkanı yazılı ‘resmi-yetteki büyük
başkanı’ gözleri inatçı parlaklığında, tavizsiz
bakışlarla bir cins kuş görünümlü yüze sahip "Kendine Bakanlar Grubu" Üyesi görevliye, "Devleti ve milleti
soyup soğana çeviren holdingi isteseydin engelleyebilirdin...."diye, bağırarak söyleniyordu.
Bir cins kuş görünümlü şahıs yanıt vermedi. Suskun kabullerdeydi.
Baykuş tiplemeli görevli, başını çevirmeden gözbebeklerini kaydıra-rak kendi liderine baktı.
Bu bakışlar, "Sen yanıtlamazsan, ben yanıtlaya-cağım ortalığı velveleye vereceğim,"
ifadesini yansıtıyordu.
Baykuş tiplemeli görevlinin görünürde lideri, tepkisel söylemini sunmakta gecikmedi. Çünkü senaryo böyle yazılmıştı,
"Sayın Büyük Başkan!... Lütfen konuşmanızı düzeltin, kendinize gelin!" dedi.
Baykuş bakışlı adam üyesi bulunduğu grubun liderinin tepkisel söylemi gölgesi altında
rahatlamıştı. Ek yanıt sundu. "Resmiyette Büyük başkan görünsen de benimle bu şekilde konuşamazsın.
Konuşmana dikkat et. Beni suçlayamazsın. Yoksa..." diye bağırdı.
Baykuş’un yanıtı ve gözleri saldırı pozisyonundaydı. Büyük başkan yanıt
vermeliydi. Aksi halde topluma ve bireylere zarar verenlerin son operasyonlarını onaylamak anlamına gelecekti.
Buna tahammül edebilecek genişlikte değildi. "Terbiyesizlik yapma!" diye bağırdı.
Baykuş tiplemeli görevli, baykuş görünümü aldı... Her şey aslına dönerdi... Bu görünüm, dışsal
bir grubun logosuna uygun bir görünümdü...
Baykuş; toplumda ölüm habercisiydi. Toplumda yaygın olan söylenti; Baykuş'u görmek veya ötüşünü
duymak, gören kişilerin yakın-larından birinin veya birilerinin veya kendisinin öleceğinin sinyaliydi.
Görevli, ruhsal evrimine uygun baykuş görüntüsü almıştı. Görüntüsüyle uyum sağlayan seste
çıkarıyordu. Ses tırmalayıcıydı...
Koltuğundan kanatlarını çırparak yükseldi.
Resmiyetteki büyük başkanın üzerine saldırı amacıyla inişe geçti.
Başkan saldırıyı karşılamak zorundaydı. Bu saldırının sonuç elde
etmesi kendisi dışında tüm Sodgom ülkesi bireylerine daha fazla zarar verebilecek boyutlardaydı.
Meşru müdafaa zemini oluşmuştu. Saldırıyı bertaraf etmek için yanında cisim aradı
el yordamıyla.
Bir kitap eline geçti. SodGom ülkesi ileri gelenlerince düzenlenmiş kutsallık atfedilen bir kitap eline
geçmişti. İçindekileri okuyup ona üfledi-ğinde bir sonuç alıp alamayacağı tereddüdü duyumsadı.
Onun daha güçlü kutsal kitaplar okuyarak kendisinde her türlü okuma ve üflemelere karşı bir zırh oluşturduğunu
anımsadı. Etkilenmeyecekti. Kutsal kitabın fiziksel gücünü kullanmalıydı. Öyle de yaptı.
Havada saldırı uçuşu yapmakta olan baykuşlaşmış görevliye sert, fakat estetik bir
şekilde fırlattı kitabı...
Atılan kitap hedefin yüzüne yapıştı. Bu kitap ilk kez bu kadar etkin oluyordu.
Baykuş yere düşmüş, can havliyle bağırıyordu. Baykuş'un, "Göremiyorum!.. Soluk
alamıyorum!" diyerek haykırması üzerine lideri, onu yerinden kaldırmaya çalıştı. Başarılı
olamadı. Hırıltılı sesler, onun can çekişmekte olduğunu duyumsatıyordu.
Lider, onun nefes almasını ve görmesini sağlamak zorundaydı. Liderliği, onun yaşamasına
bağlıydı. Aksi halde; Baykuş, bu kez hem kendisinin hem de başkalarının ölüm habercisi
olarak anılacaktı.
Baykuş’un yüzüne yapışık kutsal kitabı çıkarmaya çalıştı... Kutsal
kitap, yapışkan maske gibiydi. Maskeyi zorlamak altındaki yüz maskesinin de çıkmasını sağlayacaktı. Bunun olması da doğru değildi. Onun gerçek yüzünün ortaya çıkması
kendisinin de gerçek yüzü hakkında gören bazı gözlere ipucu verebilirdi...
Kutsal kitap yüzünden çıkmıyorsa, gözlerinin görmesi ve soluk ala-bilmesi için üç delik açmalıydı...
Önce ürktü... Kitap kutsaldı ve üç delik kutsallığa hakaretti. Ama, daha önceden de bir çok kez bir çok delikler
açılmıştı. Hatta; ‘Kitapda bir kez delik açmaktan bir şey olmaz’ sözü literatüre girmişti.
Delik açanlar cezalandırılmadığına göre korkacak bir şey yok, diye düşünerek rahatladı...
Gözleri hizasında iki delik, ağız hizasında bir delik açarak, görmesini ve soluk alıp vermesini sağladı
yandaşının.
Dönüşüm
yeniden başladı... Yine önceki haline, yani baykuş tiple-meli insan haline dönüşmüştü...
"En
kötü düzen, düzensizlikten iyidir," sözünü masada bulunanların tümü özümsemişlerdi.... Olan olmuştu. Şimdi
ne yapılacaktı?... Üst grup çatışması yurttaşlara yansıyabilirdi. Birlikte karar alımı
önemliydi. Bütün-leştiriciydi. Var olan düzeni az yara ile sürdürücüydü.
Son
ekonomik kriz darbesi yurttaşların midesine balyoz gibi indiril-mişti. Bu kez bazı ayarlar farklı
tekniklerle gerçekleşiyordu. Toplum, midesinin bir kenarında ‘yedek olarak bulunsun n’olur n’olmaz’
diyerek hala hazmedilmemiş halde bekletilen yiyecekler dahi kusturulmuştu.
Dü-zenleme grubu böyle buyurmuştu... Alt düzenleyiciler sessiz kalarak, ana düzenlemenin işlerlik kazanmasını
sağlamışlardı. Fiiller ve failler sayısız-dı.
Halkın
aşırı tokluğu kadar aşırı açlığı da, kötüydü... Düzenlemelerde sapma meydana
getirebilirdi. Aç yurttaşların bağlı olduğu grupların lider-leri dahi üyelerini bir aşamadan
sonra hipnoz edememe riski taşıyorlardı.
Uluslararası
Düzenleme Genel Merkezinin alt kollarından resmi ismi "Uluslararası Tefecilik Merkezi" gerçek ismi "Her şeyinizi
parayla satın alırım" olan finans kurumuyla bağlantıya geçildi. Sonuç pek olumlu değildi. Yanıt,
ağır koşullar içeriyordu. Doyurucu değildi.
Koşulların
bazıları, SodGom Ülkesi yurttaşlarının lehine idi. Demokratik bazı kuralların tam uygulanması
içerikliydi. Fakat bir taraf için iyi olan bazen diğer taraf için de iyi oluyordu. Yeni Dünya Düzeni, anlayışında
düzenleme grubunun bazı bölgeler için istediği şekilde düzenlediği raporların uygulama alanı
bulabilmesi için istedikleri an geri alabilecekleri demokratik kurallardan bazılarının da yürürlüğe girmesi
gerekiyordu.
Bireylerin
cebinden çıkan paraların bir şekilde onları yerden kaldıracak kadarıyla yerine konabilmesi için
büyük meblağlı borçlar vermeleri kendi ekonomik, sosyal ve siyasi amaçlarıyla çelişecekti. Ortam arzu
ettikleri ve düzenledikleri gibi gerçekleşmişti. Sapma yoktu. Bundan sonraki raporların uygulama alanı
bulması gerekiyordu. Bireylerin açlığı kendi açlıkları değildi.
Ama,
aşırı açlık tehlikeliydi... Raporlardan sapmayı getirebilirdi.
Aşırı
doygunluk da tehlikeliydi. Finansın bağlı olduğu grubun raporlarına uyum sağlanamayacaktı.
Rapor işgali emrediyordu. İşgal için elverişli ortamlardan birini de SodGom ülkesi bireylerinin açlığı
sağla-yacaktı. Öncesinde yerli işbirlikçilere ortam sağlanarak hazinenin boşaltılması sağlanmış.
SodGom ülkesine girmiş yabancı sermaye, yandaş olmayanlara da ekonomik korku salınarak geri çektirilmişti.
Güvensiz bir ortama, ticaret hukukunda tanımı yapılan basiretli iş adamları girmezlerdi. Akıllarını
ekmek ve domuzla mı yemişlerdi?...
Aradaki boşluklar bir şekilde başka şeylerle doldurulmalıydı. Futbol stadyumunda bulunan
seyircilerin bazılarından bireysel çatlak sesler çıkmaya başlıyordu. Aç mideler uyarıcı
oluyordu. Bu sayı git gide artıyordu.
"Açım!"
diyen belirli bir gruba sahipse yasalara göre cezalandırmak kolaydı. Hemen organize suça girdirilebilinirdi. Organize
suçların cezası ağırdı. Ama, siyaseten bağlantısız,
organizesiz bireylerin tek başlarına aynı içerikte sözcükleri kullanması ve "açım!" demesi düzen
için risk taşıyıcıydı.. Başkaca bireylerin ve grupların desteğini almakta zorlanır-lardı. Yasa dışı örgüt üyesi suçlamasında bulunamazlardı. Onlardan
izole edemeyebilirlerdi. Ülkenin en ücra yerleşim biriminde bulunan birey dahi, "Açım, diyeni neden cezalandırdınız?...
O sadece ‘açım!’ demişti. Bir ceza yerine bir lokma ekmek verseydiniz" sorularını sorabilir.
Bu duyguları taşıyabilirdi. Bazıları korkudan sesli ifade etmese de bir an gelir... O an, bu duygularda
yoğunlaşan bireylerin her biri birbirinden bağımsız, tek başına patlamaya hazır bir
bomba olabilirdi...
Yeşil
kurdele, kırmızı kurdele ile onların gözlerini ve zihinlerini bağlamakta, birbirlerine düşürerek
oyalanmalarını sağlamada dahi başarılı olamayabilirlerdi. Aç insanın açlığı
süreklilik kazandığında birkaç aşamadan sonra gözleri şahin gözleri işlevi gibi keskin ve derin
görmeye başlardı. Kurdeleler arkasında kalan gözleri, çıplak gözleri kadar çevreyi gözlemleme yetisine
sahip olurlardı. Gözbağı olarak bağlanan kırmızı, sarı, siyah, mavi, yeşil...
renkli kurdeleler renk değişimine uğrayabilir, tümü beyaz renk halini alabilir ve beyaz sayfa açmaya geldik,
diyenlerin açtıkları sayfaların siyah renkte olduğunu algılayabilirlerdi. Bu nedenledir ki bir kısım budistler, tasavvuf ehilleri, azizler, azizeler bu gözlere sahip olmak
kendilerine açlık yaşatmışlardı.
Grup
liderlerine gerekli talimatlar zihinsel iletişim yoluyla verildi. Grup liderlerinin değerlerini biliniyordu. İlla
kendi yandaşları olmaları gerekmiyordu. Onların bir kısmı farkında olmadan programlarına
göre hareket ediyorlardı. Düzenleme raporları hazırlanırken, sosyal, psikolojik, ekonomik, politik değerler
araştırılır ve bunlardan her yapının uyabileceği şekilde değerler gözardı
edilmeden düzenleme yapılırdı.
SodGom
Ülkesini bu anlamda dışardan idare etmek çok kolaydı. Kendilerinin fark edilebileceği bir çok alan; bir
şekilde ufak çaplı olgular ve bir kısım medyanın da yardımıyla örtülmüştü... Son düzenlemelerde
önemli olaylardan hatırda kalanlar; Rutbin ve arkadaşları öldürülerek, onlara özenenlere korku salınmış,
dini milli sivriliklere karşı bir dini tarikatın liderinin, güzel bir bayanla ilişkisi gündeme getirilerek
değerler konusunda soğutma sağlanmış, hatta rahatlıkla tarikatını söyleyerek propaganda
yapanlar pasifize edilmiş, trafik kazası sonucu, toplumu isyan noktasına getiren mafya, güvenlik, politika
kirlenmişliği on bir kişi ile gizlenmiş, toplum rahatlatılmış, verdiği sözün aksine
sapma meydana getiren iktidar ise sivil inisiyatif olarak gösterilen beş dakika karanlık otuz saniye aydınlık
eylemi başlangıç yapılarak, başka bahanelerle düşürül-müştü.
Nemgöz
Hocanın etkinliği büyüktü. Dinsel kuralları farklı yorumlatabilirdi. "Emir veren, hırsızda,
soyguncu da olsa emrine uygun hareket edilmeliydi. Çünkü, emir verene tartışmasız uymak dini kuraldır..."
demeliydi.
Bazı
grup liderleri, talimatları direk alıp aynen uygulardı... Birkaç küçük sahte tepki ile gözler boyanarak, grup
üyelerinin tehlikeli tepkileri ile liderlerinin asıl yüzlerini görmeleri engellenebilirdi...
Diğer
gruplar da gerekeni yapacaktı...
En önemli ve büyük güç ise yandaş bir kısım medya idi. Onlar gerekli bilgi pompalamalarıyla bireylerin
ve toplumun zihinlerini kontrol edebilirler, yönlendirebilirlerdi.
Aksi
hareket edenler hasada uğratılacaktı... Hasadı gerçekleştirecek bir çok ellerinde orak taşıyan
görevliler bulunmaktaydı...
Bu
yüzyılda; genelde politik liderlerde, bazı politik kaygılarla risk gösterimi olabilirdi. Risklerle ufakta olsa uğraşmak efor kaybıydı. Dolaylı yönetim yerine, doğrudan
yönetim sağlanmalıydı. Yeni dünya düzenine göre ülke yöneticileri bir ilin valisi gibi olmalıydı.
Kendilerinin bulundukları yere bağlı bir vali... Ortam buna uygundu. .
SodGom
Ülkesi hazırdı buna...
Toplum
ve bireyde hazır olmalıydı. Açlık onları kısmen hazırlamıştı. Daha fazla
aç bırakılmadan harekete geçilmeliydi.
Onlar,
geleneklerinde var olan kurtarıcıyı diğer adıyla Mehdi’yi bekliyorlardı. Mehdi'nin onların
ırkından veya dininden olmaması halinde inandırıcı olmayacaktı. Hatta Şam yöresinden
olmalıydı.
Kendileri
için sapma meydana getirmeden çalışacak ve –ve şimdiye kadar çalışarak rüştünü kanıtlamış-
birini temin etmeliydiler...
Kişisel
dosyalar araştırıldı ve bulundu. Bulmak kolaydı. Herşey ve herkes bilgisayarda kayıtlıydı.
"NoEkonomi
YesPolitika" isimli finans uzmanı görevli bunun için biçilmiş kaftandı.
Ekonomik
kariyeri vardı. Ekonomi bilimine ait kuralların soygun ortamında hiçbir işe yaramayacağını
seyirciler bilmiyorlardı. Daha öğrenememişlerdi. SodGom Ülkesine gönderecekleri faizli parayı onun eli
ile sunmaları halinde herkesi ve her kesimi ona biat etmeleri konusunda zorlayabileceklerdi... Çoklu tekellik, tekli
tekelliğe dönüşmeliydi... Bu doğrudan ve kolay yönetimi birlikte getirecekti. Tarih boyunca her yüzyıl
için iki genel düzenleme üst senaryosu hazırlanırdı. Son elli yıllık senaryolarının meyvelerini
toplamak üzereydiler. Rastgele birileri olma-malıydı. Ama insanlar çiğ süt emmişlerdi. Nefes alışverişini
dahi kontrol etmeliydiler. En klasik taktik uygulanmalıydı. Başkaca ülkelerdeki bazı liderlere uyguladıkları
gibi yatak odasında dahi bulunabilecek kendi yandaşlarından biriyle evlendirmeliydiler onu. Sapma olduğunda,
uykuda hoşa gitmeyen sayıklamalarını dahi kendilerine bildirecek bir eş olmalıy-dı. Bu,
yeni dünya düzenine uygun bir anlayıştı.
Bankaların hoşnutsuzluğu da giderilmeliydi. Faizli kredi alan bireylerden paralarının geri
dönemeyeceği korkusunu taşıyorlardı. Uygun ortam onlara da sağlanmalıydı. Diledikleri kadar
faiz oranını yükselterek ödeme olasılığı olan kişilerden tahsilat yaparak farkı kapatabilirlerdi.
"Minareyi
çalan, kılıfı önceden hazırlamalıdır." Bu genel kural SodGom'da da uygulanan kutsal kurallardan
biriydi. "Dışsal egemen ve Dışsal egemenlik etkisindeki İçsel Düzenleme Grubu gereğini yapma-lıydı..."
Bunlar
düzenlenirken ve olurken baykuş tiplemeli görevli ile lideri toplantıyı birlikte terk etmişlerdi.
Ara holde "Şimdi ne yapacağız?" sorusunu soran liderine, "Bu bizim için iyi bir bahane oldu... Bir
ay sonra ortaya kendiliğinden çıkacak eko-nomik krizi bugünden başlatabiliriz. Kutsal kitabın Başkan
tarafından yüzüme fırlatıldığını belirterek siyasi kriz oluşturalım. Bunun sonucunun
ekonomik kriz olacağı gün gibi aşikar... Böylece ekonomik krizin tüm suçu Büyük Başkan’a yükletilmiş
olur. Bu doğrultuda dışarıda bulunan medyaya açıklamada bulunalım," dedi.
Baykuş tiplemeli şahsın resmiyetteki liderine de bu düşünce uygun geldi. Aksi halde toplumun yaygın
kanı olarak taşıdığı dürüstlüğü yara alacaktı. İçtenlikle ortamını
yansıtan bir şairin, "Bir kedim bile yok!..." deyişine uygun bir yaşam sürmüştü ve sürecekti. Birilerinin;
kendisinin sessiz kalarak çevresindeki insanların masum güvercinleri avlamak, çoğaltmak ve daha fazla zenginleşmekte
kullanmak üzere yüzlerce kediyi talanla edindiğini sormayacağını sanıyordu... Bir zamanlar ‘seyirciler
sahaya!...’ çığırtkanlığını bu kez mırıldanmak bile istemeyecekti.
Baykuş Tiplemeli Görevli'nin yüzüne yapışık kutsal kitap git gide yüzünün rengini almaya başlamıştı.
Sonunda kutsal kitap yüzünün altına geçerek kayboldu. Bu onun üçüncü maske sahibi olmasını sağlamıştı.
Artık, " Ben Kutsal kitabı!," dediğinde bir başka kanıtı daha vardı. Kutsal kitabın
kurallarının neler olduğu kendisine sorulacaktı. Çünkü kutsal kitap tekti ve kendisinde saklıydı.
Bu kitap yüzünün altına gömülmeden hafızlayanda olmamıştı. Bazı ilgili üniversite hocaları
ise dün ne yedikle-rini ve ne söylediklerini dahi unutacak kadar hafıza zafiyeti içindeydiler. Bu durum güzeldi. Bir
piyangoydu. Sorulan sorulara kendi yararına uygun şekilde kurallar uyduracaktı. Ters bakanlara, bu kutsal kitapta
yazan bir kuraldır, inanmayanlar, uymayanlar lanetlenecektir, diyecekti. Toplantı olumlu geçmişti.
Lider, bu doğrultuda gerekli beyanatı hüzün dolu ses tonuyla medya görevlilerine sundu. Onlarda gereğini
yapacak değişik renk ve sesle de olsa, kendilerini destekleseler de desteklemeseler de sonuçta olan olguyu tüm SodGom
bireylerine duyurmada aracılık yapacaklardı
Futbol sahası ortasındaki masada bunlar cereyan ederken, futbol karşılaşması ile seyircilerinin
durumunu ihmal etmemek gerekirdi. Ber, mercek altına aldı.
Maçın son dakikaları oynanıyordu. Bu maçdan alınacak sonuç önemliydi. Sodgom milli takımı
ile Ad-Semud milli takımı arasında cereyan ediyordu. Sonuç Evrensel Futbol Turnuvasında ilklere girme
yolunu açacak veya açmayacaktı.
Bu bir milli meseleydi. Sahanın ortasında cereyan eden olaylara bakıpta kafa bulandırmaya gerek
yoktu. Bu maç dakikalarının heyecanlı anlarını ve sonrada devam edecek yorumları kaçırmamak
gerekiyordu.
Seyirciler bu milli şuurla ceplerinde bulunan son paralarının tek tek en azıdan ‘yankesicilik
suretiyle hırsızlık’ fiiliyle hırsızlandığını fark ede-miyorlardı.
Maç bitmişti. Maç sonucunun ne olduğunu Ber öğrenmemişti. O dağılan seyircileri ve oyuncuları
izlemekle meşguldü. Oyuncular şort ve tişörtlerine aşırı sayıda yeşil parayı
sığdıramadıklarından, derhal kurulan gezici banka şubesine yatırmak zorunda kalmışlardı.
Seyirciler ise bindikleri toplu taşıma araçlarından inmek zorunda kalmışlardı. Dolmuş parasını
vermek içinde ellerini ceplerine attıklarında korkunç gerçeği geçte olsa öğrenmişlerdi. Zorunlu olarak
dolmuştan indiler. Eve kadar aşacakları yol uzundu. Bazıları yolun daha fazla uzun olması temenni-leriydi.
Onlar, çocuklarının ve eşinin verdiği siparişleri alamayacaklardı, eşinin, "Evlendiğim
güne lanet olsun!" sözlerini duyar gibiydiler. Bu kezde; "Maçtan siz ne anlarsınız olum!" diyebilecek miydi. Şüpheliydi.
Ber,
kan ter içinde uyandı. "Bu rüyayı sadece ben mi böyle gördüm?" diye kendi kendisine söylendi. Aynı rüyayı
bu şekliyle gören insanlarla düşünsel alışverişte bulunmak aşırı arzusu duydu, içselinde.
Yarın, yöneticisi olduğu "İyi Ruhlar" isimli web sitesindeki "Rüya" bölümünde yayınlamalıydı...
Hatta gördüklerini İyi ruhlar e-mail haber grubundaki üyelere de iletmeliydi...
Tekrar
gelen uykusuna kaldığı yerden devam etti.
***