DANSÖZ KIVIRMALARI / Bahattin YILDIZ

7.SAYFA

1.SAYFA
2.SAYFA
3.SAYFA
4.SAYFA
5.SAYFA
6.SAYFA
7.SAYFA
8.SAYFA
9.SAYFA
10.SAYFA
11.SAYFA
12.SAYFA
13.SAYFA
14.SAYFA
15.SAYFA
16.SAYFA
17.SAYFA
18.SAYFA
19.SAYFA

Önceki Sayfa

                                            19

 

 

                Ber, gerginliğini dizginlemek ve biraz da vakit geçirmek amacıyla bir elinde bira şişesi, diğer eliyle arada yediği çerez ve çektiği sigara dumanlarıyla; sabırsız bekleyişlerdeydi.

Med'in telefonunu bekliyordu. Ondan bu akşam için söz almamasına rağmen arayacağına adı gibi emindi. Bunaldığı, tıkandığı anlarda her nasılsa o bunu hisseder ve arardı...

Bu kez diyalogdaki ipleri ona bırakmayacaktı... Onun aydınlatmasını isteyeceği bir çok konu vardı dağarcığında...

Sabırsız bekleyişlerle gece yarısını getirmişti ve hala telefondan tık yoktu. Aldığı alkolün de etkisiyle iyiden iyiye  uykusu gelmişti. Salondaki kanepenin üzerine uzandı. Gözleri ağırlaşıyordu. Yanan sigarasını söndürdü.

                Uyku ile uyanıklık arasında git gellerdeydi. Bir ses duydu. Bir görüntü oluştu, kapalı gözleriyle baktığı karanlıkta... Evet! uyuyordu ve rüya görüyordu.

                "Ber!... Ber!..." ses tanıdıktı ve Med'e aitti.       

                "Med! Sen misin?"

                "Nasılsın?..."

                "Hiç iyi değilim."

                "Neden diye sormayacağım."

                "Biliyorsan yorma beni."

                "Biliyorum ve seviniyorum."

                "Neden?..."

                "Maf'tan kurtuluş günün bugün... Sen de sevinmelisin."

                "Hiç de bile... Ekonomik, sosyal, mesleki geri dönüş ve iniş yaşayacağımı sanıyorum. Bu da benim hiç hoşuma gitmiyor."

                "Hayat, bunlardan ibaret değil..."

                "Ad kentin de işim bitti benim..."

                "İşin yeni başlıyor!.. Kendini topla. Mesleki ve ahlaki değerleri... Bireysel etik değerlerini... Adalet değerleri... ve bir çok değerleri anımsa... Kazançlı sensin!"

                "Bunlar benim karnımı doyurmayan değerler..."

                "Kendini inkar ediyorsun... Geçmişini düşün... Hukuk Fakültesine girmeden önceki yapını, değerlerini anımsa..."

                "O günler geride kaldı."

                "Bunlar senin ana hamurun ve içinden atamazsın... Bu değerler istediklerini elde etseydin dahi seni rahatsız etmeye devam edecekti. Bastırılmış olsalar dahi seninle birlikte yaşamaya devam edeceklerdi. Bir an gelecekti o an; onları bilinçaltında tutamayacaktın... "

                "Beni en çok tek yumurta ve bir ekmekle karın doyurma seçeneği korkutuyor."

                "Sonuçta karnın doyuyor... Ama, yaşam biçimiyle içsel biçim arasındaki  kaos ve çelişkiyi birlikte yürütmek kolay değildir... Unutma!... Artsa'yı düşün..."

                "Her ne ise... Bu kadar beni düşünüyorsan... Bazı şeyler olmadan önce neden uyarmıyorsun?..."

                "Ne gibi?"

                "Ne  gibi mi?... Madem Artsa'nın kendi yaşamını sonlandıracağını biliyordun, Markız'la buluştuğum kafe'de saldırıya uğrayacağımı biliyordun. Tar'ın olayı ile ilgilenmem nedeniyle Maf'ın benle ilişkisini koparacağını biliyordun..."

                "Evet!..."

                "Gerçekten bunları biliyorduysan neden beni olay gerçekleşmeden önce uyarmadın?... Tar'ın işiyle ilgilenmezdim ve Maf'la ve dolayısıyla onun etkin olduğu tüm gruplarla diyalogum aynı şekilde devam edebilir-di."

                "Seni... Bazen dinlediğimde; acaba içselini algılamada hata mı yapıyorum?... diye kendi kendime soruyorum. Beni çok şaşırtıyorsun."

                "Bu sorumun yanıtı değildi."

                "Bazı şeyleri yaşaman gerekiyordu."

                "O halde bundan sonrakileri de yaşayacağım... Yaşadıklarım hakkında yorum yapmana gerek yok. Geçmişi geri getiremeyiz ve ayrıca yaşadıklarımı bende biliyorum."

                "Hemen kızma. Ben başka bir anlamda söylemiştim... Bazı olayları olmadan öncede sana bildirdiğimi unutuyorsun, galiba."

                "Yararı olmadı. Örneğin; Saldırı olayını bildirseydin şimdi kolum platinli olmayacaktı."

                "Sana bazı açıklamalarda bulunmam gerekiyor galiba..."

                "Galiba'sı fazla."

                "Seni korkutmak istemiyorum ama bazı gerçekleri anlatmam gerekiyor."

                "Dinliyorum!"

                "Sana bir ara düzenleyici, izleyici, uygulayıcı, denetleyici gruplarından söz etmiştim... Dünya İnsanlarının büyük çoğunluğu, bu tür düzenlemeleri bilmeden yaşamlarını sürdürmekteler... Kendilerine uygun görülen rolleri oynuyorlar devamlı. Kurallara göre oynayıp oynamadıkları da izleniyor. Bilerek veya bilmeyerek düzenleme raporuna aykırı hareket edenleri; sözünü ettiğim güç, dolaylı veya doğrudan, düzenledikleri rapora uygun davranmalarını sağlamak; sapmaları düzeltmek için akla hayale gelmeyen değişik yollar deniyor...

Hiç senin hayatında devamlı ters gitmeler, olacak işlerin olmaması, açtığın kapıların; devamlı kapanması, buna karşılık; bir başkasının olmayacak işlerinin olması, yeterli yeteneklere sahip olmamasına rağmen, normalde çözemeyeceği sorunlarını bir şekilde çözdüğüne, tanık olmadın mı?...

Bu son duruma güncel kelimeyle ‘kısmet’ deyip geçiştiriyorlar. Anlatımım dogmatik, fizikötesi gerçeklik gibi sana yansısa da aslında şu veya bu şekilde bilim adamları da kısmen de olsa buna benzer algılamalar edinmişlerdir.

Bazılarının kullandığı ‘GİZLİ EL’ ‘DERİN DEVLET’ ‘GİZLİ YÜZ’ ‘BÜYÜK PATRON,’ 'DÜĞME BASICILARI' kavramları bunun yansımasıdır... Bunlar, sana pek inandırıcı gelmiyor, değil mi?..."

"Evet!... Pek inandırıcı bulmuyorum. Birde şimdi bunlardan söz etmenin anlamı ne?...."

                "Bir yerlere gelmek istiyorum... Genel Düzenleyici Merkezinin senin hakkında düzenlemiş olduğu raporlarda kırmızı işaretli risk taşıyıcısı olarak görünüyorsun. Bunun anlamı ise; Seninle ilgili Düzenlenmiş Rapor içeriğine uygun yaşamama ve içerikten sapma kabiliyeti yüksek anlamına geliyor."

                "Eeee!..."

                "Sapıcılar ise düzenleyicilerin hiç hoşuna gitmiyor... Bu nedenle Ad kenti yerel düzenleyici grubuna senin hakkında uyarılı raporlar gönderiliyor."

                "Normal hayatımı yaşıyorum, böyle bir sapmaya meydan verdiğimin de farkında değilim. Kaldı ki; Sözünü ettiğin raporların içeriğini bilmeden sapmalarda bulunabilme olasılığını gerçekleştirmem de mantık dışı..."

                "Enderde olsa farkında olmadan sapma olgusu oluşabiliyor. Tar'ın, istirahat süresince Ad kentinde  kalması düzenlenmişken, Mar kentine  gitmeye karar vermesi... Senin Kafe'de saldırıya uğraman üzerine Tar'la hastanede tanışmanı önlemek amacıyla düzenleme raporuna göre birçok olasılık vardı. En önemlilerinden biri; farklı bir hastane ambulansının yetişmesi, bir diğeri ise; orada döner bıçağı ile ölümünün gerçekleştirilmesi... Güvenlik ekibinin çağıracağı ambulans Tar'ın tedavi gördüğü hastaneye aitti. Bunu üzerine ikinci olasılık gerçekleştirilecekti ki; bir şeyler oldu... Şu an hayatta olduğuna göre bu amaçlarını gerçekleştiremediler..."

                Ber, üzerinde çok durmadığı karanlıkta sersemlediği anı ve Maroğlu'nun döner bıçağını havaya kaldırdığı anı anımsadı. O anlarda içselinde duyumsadığı diyaloglarda Med, ismi de geçiyordu. Med'in onları engellediğini birbirlerine belirtiyorlardı.  Sersemleme nedeniyle bu tür hayali duyumlar aldığı kanısıyla üzerinde durmamıştı. Med'in anlatımıyla denk düşen noktalar vardı aldığı duyumlarda...

"Med!... Kurtarıcım sen olmayasın?..." diye sordu Ber. "Eğer öyleyse sana bir can borçluyum."

"Bu konuyu senle şimdilik konuşmak istemiyorum. Israr etme."

"İnatçı olduğunu biliyorum. Onun yerine başka bir soru yönlendireceğim."

"Dinliyorum."

"Bu kadar güçlü olan bir grup neden düzenlemelere aykırı saydıkları sapmaları önleyemiyor ve raporlarında olasılık belirliyorlar kesinlik sağlayamıyorlar?..."

                "Her gücün bir sınırı vardır. Kendilerine göre sürekli değişen ilkeleri var. Aşırı sapmalar meydana gelmesin diye olasılık içeren raporları da düzenlemek zorundalar."

                "Yanıtlarınız tatmin edici değil... Peki neden bir kez daha istedikleri ölümümü bir şekilde gerçekleştirmediler?..."

                "Son yıllarda aldıkları bir ilke var. Faili meçhul cinayetler de aşırı artışın dünya kamuoyunun dikkatini çekmesi nedeniyle gizemlerinin ortaya çıkabileceği kuşkusuyla bu tür düzenlemeler yapmamaya gayret etmeye başladılar. Yapabilirlerse doğal olaylı doğal ölümler, ancak gerçekleştiriyorlar. Öldürme fiilini ise en son çare olarak başvurulacak bir yol olduğu görüşündeler."

                "Desene şimdilik ölüm görünmüyor!"

                "Dalga geçme!"

                "Bazı şeyleri yapmam için senden izin almak zorunda değilim."

                "Ölümü o kadar ucuz atlattığını sanma!... Onlar bazı canlı insanların üzerlerine öldürmeden de ölü toprağı serpebilirler."

                "Yani?..."

                "Bireyi ve toplumu etkileyen ve dikkatlerini toplamalarını önleyen olgu, olay, ortam sağlayarak..."

                "Bana bu formül pek uymayacak gibi görünüyor ."

                "Tar'a ve Mıha'ya yardımcı olman da bir sapmaydı. Bu sapmanın cezasını senin mantığınla söylersek; Maf'ın senle ilişkisini koparmasıyla çekiyorsun. Bu sonuçtan memnun olmaman; formülün pek de sana uymadığı iddianı çürütmüyor mu?"

                "Düşünmem lazım."

                "Yine aynı soruya geleceğim... Kaçışın yok... Konuları dağıtsan da hep başa döneceğim artık... Bana gelecekten söz eder misin?"

                "Gelecek olumsuzsa onu bilmen, o ana kadar geçecek sürede olum-suzluğu bir çok kez yaşamak durumunda kalacaksın.... Yaşayacaklarını tamamen bilmen yaşamı anlamsız kılacaktır... Ayrıca bazı olumsuzlukları önlemek için yaşayacağını yaşamamak için aşırı sapmalar  meydana getirmen halinde düzenleme raporunda aşırı boşluklar oluşacak; bu boşlukların ise onlar tarafından daha olumsuz olaylarla doldurulması riski yüksek olacaktır. Bunu da algılamak için yeterli zamanın olamayabilir."

                "Kısaca; desene, gelecekle ilgili algılamalarından bana fayda yok."

                "Sık olmasa da bazılarından yararlandıracağım..."

                "Şimdiden başlasak...."

                "Somutlaştırmadan bir genelleme yapabilirim... Gelecekte önünde birbirinden farklı iki yol var..."

                "Falcı deyişi gibi oldu. Yollar nasıl..."

                "Bu gerçeğin kendisi ama... Birinci yol; Sodgom ülkesi genel yapısına uymak, çıkarcı, uyumlu bir tip  olma... Bireysel çıkarının gerektiği her şeyi yapabilme hatta varolan etik ve estetik değerlere sahiplenme, bukelamun gibi renk değiştirme, dansöz gibi kıvırma..."

                "İkincisi?..."

                "Zor olan yol; İçindeki aydınlığı ve iyi cevherlerini üste çıkarma, geliştirme... Bu değerleri koruma anlamında her riski göze alabilme... İçsel yaşamınla dışsal yaşamın uyumluluğu... Toplumsal değerlerle dahi çelişki doğduğunda kitle psikolojisinden sıyrılarak bireysel aydın psikolojisini ortaya koyabilme, bunu başkalarıyla paylaşabilme... Bu yolda ekonomik zorluklar, toplumdan soyutlanma, kınanma, dışlanma gibi olasılıklar şimdilik yüksekse de bu yapıyla çoğalan bireylerin sayısı arttıkça bu riskler de ortadan kalkacaktır... Bu; sabır, dayanışma, fedakarlık ve cesaret gerektiren bir yoldur."

                "Tabi ki sana göre uygun seçim ikincisi olmalı, değil mi?"

                "Elbette..."

                "Üçüncü bir yol var mı?"

                "İki rengin karmasından değişik renkler elde edile bilinir. İki yoldan da karmalar yapılabilinir. Ama; olması gereken tercih saf olarak ikinci yol olmalı..."

                "Azizlerin ve azizelerin yolu; yerel tasavvufçuların, Budistlerin  yolu  olmalı bu..."

                "Onların tercihi ikinci yol olmuştu... Ama ikinci yolu tercih edenler mutlaka onlardan biri olmak zorunda değildir. Onlar gibi yaşamak zorunda da değildir. Dünya zevklerine sırt dönmek zorunda da değildirler. Hatta hazcılar dahi içlerindeki aydınlığı ortaya çıkararak; hazcılıklarını gerçek anlamıyla gerçekleştirebilmek için bu tür bir yolu tercih etmeliler."

                "............................................."

                "Bugünlük bu kadar yeter!"

                "Evet!. Kafam davul gibi oldu. Karmaşıklaştım."

                "Seni teselli etmek amacıyla bir hediyem olacak."

                "Postayla mı göndereceksin?..."

                "Hayır! Şimdi sunacağım."

                "..............???"

                Ber, karanlıkta konuşan karartının usulca aydınlandığını gördü.

                "Benim dışsalımı merak ediyordun. Bu kez sana kendimi göstereceğim."

                "Olamaz!..."

                Yaşamı boyunca gördüğü en güzel bayanlardan biriydi. Üzerinde şeffaf giysileriyle, ince ve uyumlu uzuvlar taşıyan bedeniyle, geniş gözlerindeki yeşile çalan gözbebekleriyle, iç ısıtan gülüşüyle bir güzellik abidesiydi.

                "Sanalında oluşturduğun Med'e benziyor muyum?"

                   Sanalında oluşturduğu Med'le yakından uzaktan ilgisi yoktu. Ber, "Böyle bir güzelliği sanalımda oluşturabilecek yeteneğim hiç olmadı," dedi.

                Med, yanına yaklaşarak yanağından öptü.

Ber titriyordu. İçinde ve bedeninde oluşan elektrik onu titretiyordu. Bu aşırı haz duygusuydu.

                Ber, onun yanaklarından öpmek için davrandı.

                "Boza!... Boza!... Bozaaaa!..." sesleri kulaklarında çınlıyordu. Gözlerini açtı. Salonda bulunan kanepe üzerinde uzanmış halde buldu kendisini... Dışarıdan "Bozaaaaa!... Boozaaaaa!..." sesleri duyuluyordu. Gece yarısı bozacısı satıştaydı. Ber gördüğü rüyayı gerçekte yaşamış gibi anımsıyordu. Öpücüğün içsel ve dışsal bedeninde etkisi sürüyordu.

Belki de Med, telefonla iletişim yerine bu yolla kendisiyle iletişime geçmişti. Sanki Med'in gerçek beden ve kişiliği ile rüya da muhatap olmuştu. Med'in sesi kulaklarındaydı ve telefondaki tınıyla aynıydı.

                Her uyandığında olduğu gibi tuvaletin yolunu tuttu. İşi bittiğinde lavaboda elini yıkadı. Aynayla yüzleşti.... Bağırmak istiyordu. Oynamak istiyordu. Koşmak istiyordu. Yüzünde ruj lekesine benzer bir leke vardı. Bu bir dudak iziydi.  Silmeye kıyamadı. Med, kendisini gerçekten öpmüştü. En azından sabaha kadar kalmalıydı. Rüya da olsa gerçekti... Gerçek yaşama izlerini taşıtan rüyalar; gerçekti...

 

 

                                                                              ***

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

                                                                                              20

 

 

                Ber, teklifi halen kabul edip etmeme tereddütlerindeydi. Ne getirir, ne götürür içsel tartışmasını yaşıyordu içinde.

Tar’ın açıklamaları ise uzadıkça uzuyordu. "Yoksulluk diz boyu... Emek verenler emeğinin karşılığını alamazken, sermaye sahipleri fakirin sırtından elde ettikleri rantlarla, faizlerle paralarına para katıyorlar..."

Birey ve toplum kendi geleceğini kültürel, ekonomik, siyasal, sosyal anlamda tayin etme hakkına sahip değil. Kirli ilişkiler diz boyu ve fırsat eşitliği yok. Her şey mafyalaşmış ve güçlü olmak için mafyalaşmış lobilere, gruplara girme zorunluluğu neredeyse geçerli kural haline gelmiş ülkemizde. Buna karşı çıkmayı her yurttaş görev olarak kabul etmelidir. Bu bilinci taşımalıdır.

...Yöneticilerin bazıları da bu soyguna çanak tutuyorlar....

Çağdaş hukuk kuralları hala yasalarımızda tam olarak yerini almadı... İşkence yasak olmasına rağmen işkenceciler hala faaliyetlerine güvenle devam ediyorlar...

Değişik kültürlere sahip grupların kültürel gelişiminin önü tıkalı, bireylerin nüfustaki isimlerine bile karışılmakta...

Yurttaşlar, geleceklerinin planlanmasında, kendi kaderlerini tayinde ancak belirli bir düzeye geldiklerinde ve kısmen fırsat kazanıyorlar... Üst düzeylere çıkanlar ise bozulmadan nasiplerini alıyorlar...

Bu ve bir çok olumsuzluklara dur diyecek insanların buluştuğu Legal-XYZ Partisi’nde senin de mücadele etmeni istiyoruz.  Senin gibi demokrat geçinenlerin kenarda seyirci kalmaları, hiç bir şey olmamış gibi davranmaları, demokratik düşünceleriyle çelişmiyor mu?...

                Tar'ın yorulduğu ve kesildiği anlarda konuşmayı onla birlikte gelen ve aynı partinin temsilcileri olan Mıha ile Niha devam ettiriyorlardı. Konuşma; içerik, hitabet ve seyir biçimi olarak bir kalabalığa verilen parti propagandası benzeriydi. Ana başlıklar taşıyordu ve her biri Sodgom Ülkesi içinde yaşayan halkın sıkıntılarını taşıyordu.

                Ber, anlatılara hak veremeden edemedi. Sorunlar doğruydu ve birilerinin bu sorunları çözmesi gerekiyordu. İdealist yaklaşımlardan uzaklaşalı çok seneler geçmişti ve şimdi o enerjiyi içinde tam olarak duyumsayamıyordu nedense. Parti çalışmaları; uğraş, fedakarlık, efor isteyen bir işti. Hatta bazen de ekonomik fedakarlıkta bulunmak gereki-yordu. Zaman ayırmak gerekiyordu. Bunlarda kendi mesleğinde kullanması gereken olgulardandı... Ama anlatıldığı gibi partinin ilerle-mesi, merkeze temsilci gönderebilmesi düzeyine ulaşması halinde toplumun ve bireyin çıkarları olabilecekti. Bazı yanlışların düzeltilmesine vasıta olunabilecekti... Maf ve bağlantılı gruplardan dışlanmıştı. Gururu, onlara yalakalık yaparak tekrar içlerine girmesine engeldi. XYZ Partisi de belirli bir halk potansiyeli olan trendi yükselebilecek görüntüsü veren bir partiydi. Bir güçtü ve iyi bir gruptu. Görüşleri içselindeki doğrularla çatışmıyordu. Demokratik kuralları tüm yönleriyle savunan bir partiydi ve kendiside demokrasiyi en iyi yönetim biçimi olarak kabul etmekteydi.  Bireysel gücün değeri yoktu Tek değneğin kolaylıkla kırıldığı halde birçok değnekten oluşan demetin kırılamadığı  örneği anımsıyordu. Kendisi tek değnekti ve çok değneklerle birleşmeli, güç oluşturmalıydı.

                Ayrıca Maf''dan kopuşu nedeniyle onun çevresi de yavaş yavaş kendisinden uzaklaşıyordu. Bu oluşum kaybetmekte olduğu çevrenin yerini alabilirdi. İçselindeki baskın ses 'Teklifi kabullenmelisin" doğrultu-sunda oluştu.

                Buna rağmen hala bazı kuşkuları vardı. Bunların Tar, tarafından yok edilmesi, ikna edilmesi gerekiyordu. "Tar! Biliyorsun benim kendime özgü düşüncelerim var."dedi. "Bu sizin partiye ve üyelerine  problem yaşatabilir mi?"

Tar, sorulacak soruya önceden hazırlanmış bir öğrenci gibiydi.  "İçimizde ateistler, marksistler, sosyalistler, muhafazakarlar, dowko ırkına sahip olanlar ve dindar insanlarımız da var. Hatta süryanilik, yezidilik gibi dinlere, alevilik gibi mezheplere sahip insanlarımız dahi var... Önemli olan insanların kendileri dışındaki görüş ve düşünceleri, inançları, kabul etmeseler de saygı göstermeleri, hoşgörülü olmaları ve asgari müştereklerde birleşebilmeleri... İnsan hakları konusunda duyarlı olma-ları... Kendi özgürlük alanlarını korudukları gibi başkalarının özgürlük alanlarına tecavüz etmemeleri, hatta tecavüz edenleri engelle-meleri... Değişik kesimlerin kendi varlıklarından, değerlerinden taviz vermeden demokratik kurallar çerçevesinde bir arada büyüyerek; eşitlik, özgürlük temelinde refah düzeyi yüksek ufak topluluklardan oluşan büyük bir toplum ve yönetim biçiminin ülkede oluşmasını sağlamayı amaç edinmek yeterli..."

                Ber, kuşkularının daha bitmediğini "Bir de..." kelimesiyle belirttik-ten sonra devamla, "Eylem ve düşüncenin ifade biçimi ülke yasalarına bir aykırılık oluşturacak mı, yani yasadışılığa izin verilecek mi?..."

Tar, bu soruya bozulduğunu değişen yüz rengiyle gösterdi. "Ber, bu soruya bozuldum işte..." dedi. "Ülke yasalarına uygun olarak kurulmuş ve onanmış bir parti için bu tür  yaklaşımın bir hukukçudan gelmesi çok garip..."

                Ber, aslında evlenmeyi düşünen, ama nazlanan gelin adayının hareketlerini sergiliyordu sanki. Tavırları, bildiği şeylerin kuşkuya yer bırakılmayacak şekilde Tar ve grubu tarafından yine de onaylanmasıydı. İlerde oluşabilecek sorunlarda "Biz bunu konuşmuştuk," türünden ön bir sözleşme yapılması amacını taşıyordu. 

                Tar ve beraberindekiler "Artık ne diyeceksen de!" türünden oluşan düşüncelerini kendi gözlerine yansıtmış, Ber’e bakıyorlardı.

                Ber, resmen ve fiilen bulunacağı politik arenaya ilk girişini, anın önemine uygun şekilde konuşarak gerçekleştirdi. "Sizler beni bu göreve uygun görüyorsanız..." dedikten sonra devamında tereddüt etti. Kalıp cümleyi bulamamıştı. Ona yakın bir cümle kurgusu sundu. "Yanıtımda olumsuz olmayacak, layık olmaya çalışacağım..."

                Temsilcilerin yüzleri aydınlandı. Bu kabule en çok sevinen Tar olmuştu. "Ber! Teşekkürler," dedi. Eliyle çay bardağında kaşık çeviriyormuşçasına bir hareket yaptı. "Şimdi çayını içebiliriz."

                Tar,  gerekli kırtasiye belgelerini liste halinde yazarak Ber’e verdi. "Bu belgeleri birkaç gün içinde hazır edersen seviniriz," dedi

Ber, yeniden güvence istedi. Kaybetmeyi sevmeyenlerdendi. "Yapılacak İl Teşkilatı Kongresinde listenizin kazanacağından nasıl bu kadar emin olabiliyorsunuz?..."

Bu soruyu Mıha yanıtladı. "Delegelerin çoğunluğu bizim grubu destekliyor," dedi. Güven veren bir bakış fırlattı. "Yılların politikacısıyız ve iyi koku alırız, bize güven!"

Ber, Legal-XYZ  Partisi’nin il teşkilatı kongresinde onların listesinde il yönetim kurulu üye adayı olarak geçecekti....

Tar, konuyu değiştirmek için Solkol'u sordu.

"Evet! Onla arada görüşüyoruz..." diye yanıtladı. "Maf'dan ayrıldığında, yüklü bir para verilmiş kendisine... O bu paraya ‘sus payı’ diyor!..." Tümü bu söze gülerek tepki verdiler. Ber'de onlara katıldı. "Sus payı parasıyla yine kendi tanımıyla vaftiz edecekmiş kendisini..."

"Nasıl yani?..." diyerek açıklama istedi Tar.

"İyi yolda kullanmak istiyor... Bilgisayar satış mağazası açıyor. Seni de açılış kokteyline davet edecek."

"Gerçek bir dost,"dedi, Tar. Gözleri hafiften nemlenmişti. "Sen de öylesin. O benim yüzümden Ad kenti ikinci etkin insanı olmaktan ayrıldı; sen de Maf'ın avukatlığından oldun."

Ber, "Solkol seni çok sever,"diyerek pekiştirdi Tar'ın anlatımını. "Onun Maf’tan ayrılmasında benimde payım oldu. Beni avukatlıktan azletmesi nedeniyle Maf'la bayağı tartışmıştı."

Bu arada gelen çaylar içilmişti. Ber'in tazelensin teklifini kibarca ret eden ziyaretçiler Ber’in ofisinden sevinçle ayrıldılar.

Ber, sekreteri Secret'e sendika başkanı Soys'u bir kez daha aramasını rica etti.

Yerinde yine yoktu. Günlerdir not bırakılmasına rağmen kendisini bir türlü aramayan Soys'a çok kızgındı. İyi bir dostluk oluşmuştu aralarında. Hatta son üç ay hariç, sözleşmede belirtilen aylık ücreti gününden önce ödeniyordu. Bir çok kez yemeğe çıkmışlardı. Hatta bir keresinde  birlikte gittikleri bir otelde Soys kendisine nataşa ikramında dahi bulunmuştu. Sonradan bu harcamaların işçi sendikasının başkaca yasal harcama kalemlerinin bulunduğu faturaya eklendiğini öğrenince daha fazla tahammül edememiş, yemek ve eğlence davetlerini geri çevirmeye başlamıştı. Sonuçta harcanan para, sendikaya üye işçilerin aylıklarından kesilen ve yine onlar için harcanması gereken aidatlardı.

Bir işyerinden topluca çıkartılmış seksene yakın işçinin haklarını elde etmek için bir aydır dava masrafı bekliyordu. İşçilerden bazıları yanına gelmiş, halen dava açmadığını öğrenince kendisine sinirlenmiş-lerdi. Onlara Soys'un bu konuda pasif kaldığını iletmek istememişti. Bu anlatım, işçileri Başkanlarına karşı olumsuz yönlendirme anlamına gelecekti. Bu da kendi akıbetinin, önceki avukatın akıbetine benzeşmesini sağlayacaktı. Para kaynaklarından birini de kurutmanın anlamı yoktu. Arabasını yenileyip büro satın aldıktan sonra elinde pek nakit para kalmamıştı. Daire sahibi olmak için yazıldığı kooperatife de her ay ödemesi gereken yüklü aidat borçları vardı...

 

 

                                                                              ***

 

 

 

 

 

                                                                                              21

 

 

                Ber, son aylarda tüm uğraşını mesleğine ve partideki görevine veriyordu.

Legal-XYZ Partisinin Ad kenti ilçe teşkilatı kongresinde kendi adının da içinde bulunduğu liste büyük çoğunlukla delegeler tarafından kabul görmüş ve on bir kişilik yönetim kurulu üyelerinden biri olmuştu. Oluşan yönetim kurulu ilk toplantısında il sekreteri yani ikinci başkan seçilmişti.

Azda olsa kalan eski müşterileri dışında, parti bağlantısı nedeniyle oluşan yeni çevresine ait insanların büroya gelip gitmesinden dolayı başını pek kaldıramıyordu... Bu onun da hoşuna gidiyordu. Belki de bu durum dikkatinin dağılmasını sağlıyor ve kendisiyle daha az beraber olabiliyordu.

                Ber, yargı binasındaki duruşmalarını  bitirip ofisine vardığında, öğle üzeriydi.

                Ofiste Tar ile biri yaşlı iki erkek ve bir kadının kendisini beklemekte olduğunu gördü. Selamlaştıktan sonra kendilerine biraz daha beklemelerini rica ederek lavaboya gitti. Rahatlamak için elini, yüzünü yıkadı ve kuruladı.

Salona geri döndüğünde yaşlı adamın sessizce ağladığını fark etti. Nedenini sordu. O, ülkenin resmi dilini çat pat konuşabiliyordu. Ber’in de onun dilini tam olarak konuşabildiği söylenemezdi. 

Bunu bilen Tar devreye girdi... Genç adamı işaret ederek, "Bu arkadaş, Mar kentinden geliyor..." dedi. "Mar kentinde bulunan samimi bir arkadaşım, sorununda yardımcı olmam için bana gönderdi... Ben de, senin bu konuda yardımcı olabileceğini düşünmüştüm. Olanları kendisi anlatsa daha iyi olur," diyerek sözü işaret ettiği genç adama bıraktı.

Genç adam, sıkılgan tavırlar gösteriyordu. İki elinin avuçlarını yüzünü yıkıyormuşçasına alnının üzerinden çenesine kadar indirdi. Yüzü daha fazla allaşmıştı. Yaşlı erkek ve kadını işaret ederek, "Bunlar abim ve yengem!" dedi. "Bir yıl öncesine kadar Mar kentinde aynı evde birlikte kalıyorduk. Daha sonra yönetimin bazı baskılarına benim kadar dayanıklı çıkamadılar. Buraya göç etmek zorunda kaldılar. iki gün önce bunların bir olayı nedeniyle Ad Kentine gelmek zorunda kaldım. Yol yordam bilmemeleri, dil problemleri, yaşlılık, cahillik nedeniyle başlarındaki sıkıntıyı hala atamadılar."

Ber, sabırsız bekleyişlerdeydi. "Peki problem nedir?" diye sordu. "Konuya gelseniz..."

Genç adam öksürdü, mahcup, heyecanlı ve sinirli bir üslup sunuyordu. "Bu abim ve yengemden olma On üç yaşındaki yeğenim; komşu çocukları olan otuz dört yaşındaki biri tarafından kandırılarak geçen ay kaçırılmıştı. Abimin tuttuğu avukatın gerekli başvuruyu yapması üzerine kızla, kaçıran adam Kent güvenliği tarafından yakalanıp yargıya sevk edilmişti. Devlet avukatı, adamı tutuklattıracağına serbest bıraktı. Yeğenim babasına bina içinde teslim edildi. Bunlar çete mi oluyorlar nedir, kalabalık gelmişler. Binadan  çıkışta yeğenimi tekrar kaçırmışlar. Yeniden aynı avukat aracılığıyla şikayet edilmiş. Bunun sonucunda iki gün önce Ad kentinin bir ilçesinde randevu evine yeğenim satılacakken ele geçirmişler ve bugün güvenlik, yeniden yargıya çıkaracak."

                Ber, "Vay be!" dedi, kendi kendine. Taş çatlasa en fazla bir ay ceza alacağı ilgili yasa maddesinde yazılı ‘sözle sarkıntılık’ suçundan iki aydır tutuklu müşterisini anımsadı... On üç yaşında kızı kaçırmanın cezası en az on yıl iken devlet avukatının tutuklama istemiyle nöbetçi sorgulama yargıcına göndermeden derhal salıverilmesi olayını karşılaştırdı... Çok garip, kaçıran kişi bayağı etkin olmalı galiba,  diye düşündü.

                Ber, masa üzerindeki Sodgom Ceza Yasası kitabına bakışlarını sabit-leyerek sordu, "Ona bir zarar vermişler mi?... Kızlığını almışlar mı?..."

                "Evet!... Maalesef." Genç adamın sesi ağlamaklı bir hal almıştı. "Bizim avukatın dediğine göre kızlık zarının yırtıldığına dair doktor raporu önceki dosyasında bile varmış."

                Üzücü anlatılar ruhsal kişiliğini olumsuz etkilerdi. Bu yüzden kötü haberlerden uzak kalmaya özel gayret gösterirdi. Ama seçtiği meslek iyi haber azınlıklı alandaydı.

İlgilenen avukatları olduğuna göre kendisinden istenen neydi?... Ortama uyan hüzün dolu bir sesle sordu. "Avukatınız zaten var. Benim bu konuda yapabileceğim ne olabilir?... Benden nasıl bir yardımda bulunma-mı istiyorsunuz?..."

                Genç adam, kendisini nispeten toparlamıştı.

"Bu kaçıran adamın ve grubunun dayandığı, güvendiği Maf isimli, yer altı işleriyle uğraşan biri varmış..." dedikten sonra  oluşacak tepkiyi gözlemleme amacıyla gözlerini, Ber'in gözlerine dikerek devam etti. "Maf isimli adam devreye girmiş, yeğenimi kaçıranın tutuklanmasına engel olmuş... Onla geçmişte iyi bir bağlantı kurduğunuzu öğrendik. Tar'da bu yönde beni bilgilendirmişti..."

                Ber, geliş amaçlarını şimdi daha iyi anlıyordu. Tar'a içselinde serzenişte bulundu. Maf'la arasındaki bağlantının koptuğunu bilmesine rağmen böyle bir teklifte bulunulması için onlara rehberlik etmesine bir anlam verememişti. Ayrıca Maf’ın bu tür utanç verici olaylarla uğraşma-dığını biliyordu. Maf’ın fuhuş özel sektörüyle ilgilendiği bilgisinin gerçek dışı olduğunu söyledi. Hatta bu tür olaylarda devreye bile gireceğini sanmıyordu. 

                Tar, "Senin Maf'la bağlantıya geçip, ricada bulunmayacağını kendilerine belirttim," dedi. Sanki Ber'in beyninin içinden geçenleri okuyordu. Yanlış anlaşılmayı önlemeliydi. "Buna rağmen bir konuşalım, diyerek ısrar ettiler."

Genç adama dönerek, "Maf’ın, böyle şeylerle uğraşmadığını biliyorum," dedi. "Sizler yanlış bilgi almış olmalısınız. Hem benim onla eskisi gibi aram sıcak değil. Tar'da bunu size belirtmiş..."

"Yine de onu aramanız da bir mahzur yoksa..."dedi genç adam. İsteği yalvarmaya dönüşmüştü. "Namus meselesi olmasaydı bu kadar ısrarcı olmazdık."

Bulunanların hepsi en az genç adam kadar ısrarcı olduklarını bakışlarıyla gösterdiler.

                Olay gerçekten iğrençti ve bu tür durumlarda pasif kalmak nedeniyle oluşacak vicdani sıkıntıyı  kaldırabilecek  gücü de yoktu Ber’in. Maf’ı çaresiz arayacaktı ve Secret'e bu yönde direktif verdi.

Bağlanan telefonda Maf'la resmi ağızdan karşılıklı selamlaşmaların-dan sonra olayı ona kısaca özetledi. Kızı kaçıran şahsı tanıyorsa bu konuda gerekli uyarıyı yapması konusunda ricada bulundu.

                Maf'ın tepkisi sert oldu. "Sınırı aşıyorsun avukat!..." dedi bağırarak. "Her şeye burnunu sokma!... O, benim en iyi adamlarımdan biridir. Ona göre..." Karşı tepkiyi beklemeden telefonu Ber’in yüzüne kapattı.

                Salondakiler Ber’in mosmor olan yüzünden konuşmanın olumlu olmadığı, hatta sert geçtiği anlamını çıkarmışlardı bile.

Genç adam, Ber'in yüzünde oluşan mor rengin sorumlusunun kendileri olduğu bilinciyle, "Ber bey!... Kusurumuza bakmayın. Sizi zor durumda bırakmak istemezdik," ifadeleriyle özür diledi. "Sizi daha fazla rahatsız etmeyelim. Vakit geliyor, biz de kendimize göre hazırlık yapacağız... İzninizle," dedikten sonra ayağa kalktı genç adam.

                Ber, başını kaldırdı. Gözlerini genç adama dikti. Buz gibi bir sesle," Lütfen oturun!" dedi. "İş başa düştü. Neye mal olursa olsun gereğini yapacağız."

                Ber, kızın babasının tutmuş olduğu sivil avukatın ismini sordu. Avukatları AvMah'tı. Tanıdığıydı. Secret'e telefon bağlantısı yapmasını rica etti. Giriş selamlaşmaları, havadan sudan konuşmalardan sonra olaydan söz etti Ber. Tekrarı engellemek için olayı, halihazır yanında bulunanlardan ayrıntılarıyla öğrendiğini belirtti. Ber, ‘üzerine düşebilecek ne varsa yapmaya hazır olduğunu,’ bildirdi.

AvMah, "Yasal olarak gerekeni ben yaptım ve yapacağım," dedi. Bu anlatım bir başka avukata gereksinim olmadığı anlamını taşıyordu. "Ama yine adam serbest bırakılıp, kız babasına teslim edildikten sonra tekrar kaçırılma olasılığı yüksek... Kargaşa çıkarıp kaçırdılar geçen defa..."

AvMah’ın alanı dışında kalan ve kendi üzerine düşen kısmı artık biliyordu. Bu kez; yargı binasında avukat olarak bulunmayacaktı."O kısmı ben ve arkadaşlarım halledecek,"dedi. AvMah'ı rahatlatmak istiyordu. Avukat psikolojisinde mesleki sorumluluk yerine getirilse de sonuçsuz kalması rahatsızlık vericiydi. "Hiç merak etmeyin!... Biz de orada olacağız ve bu kez kızı kaçıramayacaklar!"

                Bu sözler, o esnada odada bulunan üç kişinin yüz renklerinin açılmasına yardımcı olmuştu. Ber, avukatla olan telefon görüşmesini bitirdikten sonra Tar’a yöneldi.

                Tar, Ber'in yorulmasına fırsat vermedi. Onun ne diyeceğini tahmin etti. "Buraya gelmeden önce partideki arkadaşlara durumu açtık," dedi. "Arkadaşlar büyük çoğunlukla orada olacaklar. Maf'ın devre dışı kalmaya-cağını da tahmin etmiştik. Ama yanlış bir şey yapmayalım diyerek bir hukukçunun kalabalığa önderlik etmesi isteğimiz vardı. Bunu sana açma-yacaktım. Siz kendiliğinizden karar verdiniz. Teşekkür ediyorum."

                Ber, beklenen duruşu gerçekleştirmenin verdiği gururla derinden soluk alıp verdi. "Fazla kalabalık güvenliğin dikkatini çekebilir," dedi. Organizasyon kendisindeydi ve gereğini söylemeliydi. "Kanımca yirmi beş bilemedin otuz  kişi civarında olması yeterli."

                Tar, saatine baktı. Güvenlik Merkezi’nin, kızı kaçıran adam ile kaçırılan kızı yargı binasına getirmesine çok az bir zaman kalmıştı. "Bir saat sonra yargı binasının önünde olacağız," dedi. "Orada buluşuruz."

Tar, diğerlerine de kalkmaları için işaret ederek Ber’le selamlaşıp ayrıldılar.

 

Ber, Secret'e az önce telefonu çaldıranın kim olduğunu sordu. Arayan HasHüsBab'dı. HasHüsBab en az iki günde bir arıyordu. Yine Tut-Bırakma Kursevinden firar eden Has'ı soracaktı. Kursevinden çıkış günü yaptıkları telefon görüşmesinden sonra kendisinden haber alamayan anne ve babası merak içindeydiler. Güvenlik Merkezi'de peşinde olmasına rağmen hala onun izine rastlayamamışlardı. Başına bir şey gelmesinden korkuluyordu. Anne babası güvenlik tarafından yakalanmasından dahi memnunluk duyacaklardı. En azından Kursevin'de kaldığı sürece başına bir şey gelse de bundan haberdar olabileceklerdi. Bilinmezlik onları rahatsız ediyordu. Faili meçhul bir cinayete maruz kalma olasılığını güçleniyordu kendilerinde.

Ber, telefon açacak ve aynı olumsuz yanıtı verecekti. Bir gün olumlu yanıt vererek onların sevinç çığlıklarını duymayı çok isterdi. Secret'e aramasını, kendisine bağlamadan hala yeni bir bilgi alamadığını belirtmesini rica etti. Sürekli kötü haberi seslendiren kendisi olmamalıydı.

 

 

                                                                              ***

 

 

Saat; 16.00 civarı... Yer; Yargı binasının önü... Güneş kara bulutla-rın arkasında gizlenerek varlığını hissettiriyordu. Hava nemli ve yüksek sıcaklıkta... Hava gergin... Az sayıda bireylerden oluşan çok sayıda gruplar tanımadıkları kişi ve gruplarla karşılıklı ters bakışlarda... 

Tar, Ber ve kaçırılan kızın amcası ve babası ile avukatı AvMah, yargı binasının önünde bekleşiyorlardı.

Tar’ın partiden getirtmiş olduğu kalabalık  ufak gruplar halinde binanın belirgin köşelerinde açıkta mevzilenmişcesine etrafı gözetliyorlar ve kendi aralarında konuşuyorlardı.

                Tar, daha kalabalık gelmelerini engelleyen Ber’e bakarak, "Galiba, onlar bizden kalabalık gelmişler!..." dedi.

                Ber, yirmi beş-otuzdan fazla sayıda kişi getirilmemesi yönündeki isteminden pişmanlık duyduğunu belli etmemeye çalışarak, "Canını sıkma!..." dedi Tar’a. Kızın babasına dönerek, "İçeri girelim. Sanık devlet avukatının odasına alınmış olabilir," dedikten sonra yargı binası ana giriş kapısına yöneldi.  AvMah'ın ve kızın babasının kendisini takip ettiğinden emindi.

Ber, her ihtimale karşı yargı güvenliğinden olan tanıdık bir görevliye "Durumun nazik olduğunu... Olaylar olabileceğini... Tetikte kalmaları gerektiğini," uygun bir  üslupla anlattı. Görevli "Akşam mesaisinde üç kişi olduklarını, ama, sorun çıkarsa merkeze haber verip destek isteyebileceklerini," belirtti.

Ber, sürekli üzerinde taşıdığı açma-kapamalı bıçağını gizlice açıp ceketinin iç üst cebine, kullanıma hazır vaziyette koydu.

                Yargı binasının içi mesai bitimi olması nedeniyle sessizdi. İkinci kata çıkıldı.

Bu akşamki nöbetçi devlet avukat’ının ismini, makam odasının kapısındaki görevliden sordu. Kızı kaçıran kişiyi geçen defa serbest bıra-kan devlet avukatı, bugünde nöbetçiydi...

                Nöbetçi devlet avukatı KızKaçSal’ın oda kapısına yakın solundaki bankta, tipinden ne olduğu konusunda net izlenim veren; kızı kaçıran, tecavüz eden, tekrar kaçıran ve daha sonra satmaya çalışırken güvenlik görevlilerince yakalanan KızSat ve onun yanında kaçırılan çelimsiz kız ile iki güvenlik görevlisi vardı.

Suçlunun içeri alınmasıyla çıkışı bir oldu...

Daha sonra kız ve babası makam odasına alındı.

                Suçlu yine serbest bırakılmıştı...

Kız yine babaya teslim edilmişti.

Senaryo aynıydı...Bir filozofun söylediğinin aksine, ‘akan nehirde ikinci kez yıkanılıyordu.’ 

                Ber, az önceki uyarısını kızın babasına yineledi. "Kızınızın kolunu bırakmayın!"

                Kız ile onu kolundan sıkıca kavramış babası, AvMah ve Ber  olmak üzere hep birlikte merdivenlerden inmeye başladılar.

Ber, arada gözleriyle çevreyi tarıyordu.

Aniden baba ile kız arasında da bir didişme yaşandı. Baba, kıza bir kaç tokat attı.

Babasının ellerinden kurtulan kız kaçmaya başladı.

Ber, tüm gücüyle koşarak kızı yakalamayı, kolundan sıkıca kavramayı başardı. "Sakin ol!... Tamam!..." diye tekrarlı bağırmalarla kızın kendisine gelmesini sağlamaya çabalıyordu. "Babandan korkma!... O seni cezalandırmayacak!... Biz varız!..." diyordu nefes nefese. 

Kız, başını Ber'e doğru çevirerek sakin bir sesle, "Siz kimsiniz?.." diye sordu.

Ber, bu tepkiyi beklemiyordu. Uzun uzadıya kim olduklarını anlata-cak zaman yoktu, yer uygun değildi, zamanı yoktu. Ama bir şekilde güven vermeliydi. Çelimsiz olmasına rağmen onu zaptetmekte zorlanıyordu. Kısa, öz, anlaşılır ve ikna edici bir yanıt bulmalıydı.

Bu düşüncesini elinin, kız tarafından dişlenmesi sonlandırdı. Elinde duyduğu acı beynini ağrıtmıştı. Gevşeyen elinden kurtulup bir ceylan gibi sekerek kaçan kızın peşinden yıldırım hızıyla atak yaptı.

Onu, bu kez omuzlarından yakaladı ve sıktı. Bu sıkışta, dişlenen kolunun verdiği acının da payı büyüktü. Onun yüzünü  kendisine doğru  çevirdi. Yere düşürmeyecek yoğunlukta bir tokat attı. Ağrıtmayan, ama yargı koridorunda yankı bulacak yükseklikte ses çıkartan bir tokattı. "Bizler, en azından seni kaçıranlardan daha iyiyiz, bize güven!" diye bağırdı Ber. "Bize güven!..."

Kız sakinleşmişti. Gözlerinden dökülen yaşlar bunun işaretleriydi.

                Ana kapıdan dışarı çıktıklarında bir anda çevreyi inleten bağırmalar  duyuldu.

Ber, başına gelen ilk yumruk darbesiyle sendeledi. Yere kapaklanmasına ramak kalmıştı. Kendini toparladı. Dirseklerinden koparacakmışçasına çektiği kızın kolunu bırakmamıştı.

Ber, gözlüğünü yere attı.

Boşta kalan eliyle iç cebinde açık durumda bulunan bıçağını çıkarıp kıza elini uzatan, elinden almaya çalışan ilk kolu, çizdi. Yaralanan şahıs can havliyle acılı bağırtıyla, kızın elini bırakmak zorunda kalmamıştı.

Ber, elindeki bıçağı rast gele havada sallayarak, çevresindeki kalabalığı dağıtmaya çalışıyordu... Salladı... Salladı... Arada yediği darbeler bedensel acı hissettirmiyordu ona. Ceket ve gömleği, çekiştirilme ve yırtılma sonucu birbirine karışmış; parçalanmalardan dolayı bedeninin açık yerleri, kapalı yerlerinden daha çok alana sahip olmuştu.

Bir an Tar’ın yanında olduğunu, etrafının kendi yandaşlarıyla çevrildiğini gördüğünde bayağı rahatlamıştı. Tar, "Tamam!... Kızı, bize bırak! Tamam!.." diye bağırıyordu. Ber, bırakmıyor, bırakamıyordu... Bıraktığında kızın tekrar kaçırılacağı koşullanmışlığı içindeydi. Tar ve arkadaşları kızı, Ber’den zorla aldılar. Yargı binasının önünde önceden hazır edilen arabaya bindirdiler...

Gözden kaybolması anına kadar arabayı izlediler...

Güvenlik taşıtlarının gittikçe yaklaştığı kulağa gelen siren seslerinden anlaşılıyordu. İki grup arasında gerçekleşen kavgalar yer yer devam ediyordu.

Tar, kendi yandaşlarına, "Haydi arkadaşlar dağılalım! Güvenlik  ekipleri geliyor! "diye bağırdı.

Ber, Tar ve kızın amcası olmak üzere üçü birlikte hızlı adımlarla olay yerinden uzaklaşırlarken, kızın amcası, "Yeğenimi, dayım gile götürdüler... Onu, Ad kentinde bırakmayacağım, kendi yanıma alacağım," diye mırıldanıyordu. Sabitleşen gözlerle "Kızsat, bir şekilde yargıdan kurtuldu. Ama, bizim yasalarımıza göre cezası çok yakında kesilecek. Hiç merak etmeyin," diye ekledi.

Ses tonu, bakışları, gerilmiş yüzü söylediğini yapacak bir duruş sunuyordu.

Ber bir hukukçu olarak yürürlükteki yasalardan söz etmesi gerek-tiğini düşündü. Kızın amcasını bir şekilde kararından vazgeçirmeliydi. "Şahsi intikam almanın, geleneksel cezalandırılma yöntemlerinin gemişte kaldığından, Sodgom ülkesinin yasalarının, yargı görevlileri tarafından gerektiği şekilde uygulanacağını ve adaletin tecelli edeceğini," belirtmeliydi. Aksine düşüncenin genelleşmesi halinde bu durumun kaosa yol açacağını sunmalıydı...

Bunları söylemekten caydı. Karşılığında alacağı yanıtı ve o yanıtın altında kalacağını tahmin edebiliyordu. Yasada eylem suç olmasına rağmen devlet avukatı onun yeğenini kaçıranı Sorgu İlk Yargıcına tutuklama istemiyle göndermeden ve doğru dürüst ifadesini dahi almadan serbest bırakmıştı. Hatayı; hatasız gösterme cambazlığına gerek yoktu. Üstüne vazifede değildi.

Daha farklı bir anlatımda bulundu. "Merak etmeyin," dedi. "İlahi adalet elbet bir gün tecelli edecek!" dedi.

Kızın amcası, "İlahi adalet gerçekleşecek," dedi. "İlahi adalet gereği için beni görevlendirdi. "

Bu sırada Yargı binasından iyice uzaklaşmışlardı. Kızın amcası, Tar ve Ber'e sarılarak vedalaştı.

Tar ile Ber yalnız kalmışlardı. Ber'in "Büroma gidelim," teklifini Tar olumsuzladı. "Bizi Sak Birahanesinde bekleyen var," dedi.

"Kim?..." diye, sordu, Ber.

Tar, "Kim olacak, Solkol," diyerek yanıtladı.

                Ber, üzerindeki yırtılmış giysilerini göstererek, "Bu halimle mi?" diye sordu.

"Hava sıcak!... Bedenin biraz soluklansın."

Her ikisi de birahaneye adım atıncaya kadar bu söze dakikalarca güldüler.

 Birahanede bulunanları daha net görmek için  gözlerini hafif karanlığa alıştırmaya çalışırlarken Solkol'un sesini duydular. "Buraya beyler!..."

Birkaç saniye sonra ışıklar yandı. Aydınlanan birahanede ayakta bile yer bulunamayacak kadar büyük bir kalabalıkla karşılaştılar.

Oturanlar, Tar ile Ber’e saygı anlamında ayağa kalktılar.

Solkol'un, "Arkadaşlar!... Teşekkür ederim, dağılabilir- siniz!" seslenişi üzerine birahane nerdeyse tamamen boşaldı.

Solkol; Tar ile Ber'i sarılarak kutladı. Ber'in sarkan gömlek kolunu çekerek koparırken, "Gömlekleri nedense eskisi gibi sağlam yapamıyor-lar," dedi.

Bu sözlere gülünmesi gerekiyordu... Hep birlikte güldüler.

En köşedeki masaya kuruldular. Solkol, kapıya yakın oturan bir kişiye elle işaret ederek yanına gelmesini sağladı. Gelen kişinin kulağına bir şeyler fısıldadı. Kulağına fısıldanan, hızlı adımlarla birahaneyi terk etti.

Ber, "Solkol!... Olaylardan senin haberin nasıl oldu?..." diyerek merakının giderilmesini istedi.

"Tar, söyledi."

"Burada bulunanlar senin adamların mıydı?"

Tar, araya girerek:"Evet!... Solkol'a olayı ben anlattım." dedi. "Yargı Binasının önüne kendisi de adam yığacaktı. Ama partililerden oluşan kalabalığın yeterli olacağını söyleyip vazgeçirdim. Solkol Maf'la gerektiği şekilde konuşmuştu." Gelen biradan bir yudum çekerek devam etti. "Maf, olay yerine adamlarını gönderseydi, Solkol'da biraz önce burada gördüğün adamlarıyla ona ininde baskın yapacaktı."

Solkol, anlatımda gördüğü eksiği, "Yargı binasının yakınlarında da sizler için adam bekletiyordum... Olay büyüseydi, karşı grup taranacaktı," diyerek tamamladı.

Ber, kızgınlığını belli ederek, "Benim bunlardan neden haberim olmadı?..." diye sordu.

Tar, "Solkol senin bilmeni istemedi." diyerek yanıtladı.

"Evet! Bilseydim, karşı çıkacaktım." Solkol'a ters bakarak, "Hani, bu işleri aylardır bırakmıştın. Bilgisayar satış mağazaları zinciri oluşturma dışında bir uğraşın olmayacaktı."

"Bu kez iş farklıydı. Yoksa hala sözümün eriyim."

"Peki!... Bu adamlar?..."

Solkol, "Onlar mı?.." diyerek gülümsedi. "Onların bazıları Maf'ın yanından ayırdığım ve artık yasal işlerle uğraşan insanlar; bir kısmı ise akrabalarım. Olayı duyunca yardıma gelmişlerdi, sağ olsunlar."

Biraz önce Solkol’un kulağına fısıldadığı adam birahanenin kapısında göründü. Yaklaşarak masanın üzerine plastik bir çanta koydu. Konuşmaları yarım kalmıştı. 

"Ber! Bunlar sana ait... Böyle dışarı çıkamazsın!" diyen Solkol, çantayı Ber'in önüne hafifçe itti.

Çantada bir pantolon, bir gömlek ve bir iç çamaşır takımı vardı. Ber, teşekkür ederek üzerini değiştirmek için tezgahın arkasına doğru yöneldi...

Ber, masaya yenilenmiş kıyafetlerle geri döndüğünde Solkol ile Tar  ıslık çalarak karşıladılar. Kıyafetler üzerine uymuştu ve yakışmıştı.

Tar ile Ber'e sorulmadan masaya getirilen piliç tava nefis kokuyordu. Hakkını vererek üçü birlikte midelerine ithal ettiler.

                Ber, "Aklıma gelmişken bir şey sormak istiyorum," dedi, Tar'a.

                "Buyur,"

                "Kızın amcası, Kızsat'ı gerçekten cezalandıracak mı?"

                "Eminim dediğini yapacak..."Ses seviyesini alçaltarak, "Gücü var... İllegal-ABCD Parti’sinin  Mar kenti üst düzey görevlilerinden..."

                "Böyle bir gücü vardıysa bizden neden yardım istedi?"

                "Hazırlıksız gelmişti ve zaman kısıtlıydı." Saçını, bir şeyler anımsamaya çalışıyormuş duygusu vererek kaşıdı. "Sanırım, birazda güvenli bulmadı."

 

                Sürekli içilen ve tüketilen bira bardakları sürekli dolularıyla değiştiriliyordu. Tüketilen sadece bira değildi; konularda aynı akıbete uğruyordu. En son Sodgom Ülkesinde yakında gerçekleştirilecek Erken Genel Seçim konusuna gelinmişti.

                "Seni Ad kenti halkının merkezdeki temsilcisi olarak görmek istiyoruz."

                Ber, yanıtı boşuna bekledi. Tar, oralı bile olmamıştı. Aynı istek içerikli cümlenin kelimelerini değiştirerek ve biraz daha sesini yükselterek yineledi.

                Tar, tepki vermediği takdirde bu yinelemelerin bozuk kaset gibi süreklilik kazanacağını biliyordu. "Legal partilere güvenim kalmadı..." dedi. Ber'in şaşkın bakışları altında,  "Halk temsilcisi olmak istesem de olamayacağımı biliyorum... O kadar paralı hokkabazların arasından sıyrılmam imkansız... Olsam bile temsil ettiğim seçmenlere yararım olacağına da inanmıyorum, artık "

                Ber, iyice afallamıştı. Kendisine politikayı sevdiren, partide görev almasını sağlayan kişi şimdi farklı kanalda konuşuyordu... Olması gereken, özlenen doğal hukuk kurallarının  uygulanabilmesi için sadece hukuk alanında uğraş vermenin yararsız olduğunu o belirtmişti kendisine. İyi niyetli hukukçuların çoğunlukta bulunmasına rağmen Yargı görevlile-rinin, devlet avukatlarının, sivil avukatlarının bir şekilde engellendiği ve yönlendirildiği, hatta onların uymak zorunda oldukları yasaların politika-cılar tarafından hazırlandığını, hukukçuların tayin, azil, nakil gibi pozis-yonlarında iplerin yine onlarda olduğunu ve gerektiğinde politikacıların bu olguları tehdit aracı olarak kullandıklarını... Politik gücün arkasındaki asıl gücün ise sermaye ve bürokrat gibi güçler olduğunu... Bu asıl güçlerin ise, kendi güçlerine zarar vermeyecek kadar demokratik kurallar içeren yasaların politikacılar tarafından çıkartılmasına izin verdiklerini, aksine davranılması halinde  halkın desteğini de bir şekilde elde ederek o iktidarı devirdiklerini... Bu nedenle gerçek hukukçunun politikayla da yakın temasta ilgilenmesi gerektiğini Tar, kendisine ayrıntılarıyla anlatmıştı... Bu ve benzeri konuları bir çok kez ve değişik yönleriyle tartışmışlardı aralarında. Tartışma da galip çıkan hep o olmuştu.

                Ber, bunları anımsayarak, "Yakın geçmişte bana söylediklerini anımsatmama bilmiyorum gerek var mı?" dedi. "Şimdiki söyleminle tamamen çelişmiyor mu?"

                "Tümü hafızamda, kendini yorma!"

                "O Halde?..."

                "Ülkenin görünmeyen güç merkezini duyumsuyorum. Kim ve ne olursa olsun o gücün kurallarına bir şekilde uymak zorunda kalıyor... Resmiyette gücü elinde bulunduranlar dahi onları onaylayan makamlardan öteye gidemiyorlar. Hangi partiden, hangi görüşten olursa olsun halk temsilcisi olarak seçilen onların figüranlığını yapmak zorundadır. Aksi halde dışlanır, bir şekilde etkisiz hale getirilir."

                Tar'ın anlatımındaki özü duyumsayan Ber'in içini korku kapladı... Yaşamına son veren Artsa'nın açıklamalarıyla aşırı benzerlikler taşıyordu.

Tar’ın yüz ifadesi, diksiyonu, el kol hareketleri Balık restoranında karşılıklı konuştuğu gecedeki Artsa figürüne çok yakındı. Artsa, canlanmış karşısında duruyor gibiydi. Tar sanki Artsa'laşmıştı...

Ber, olumlu etkileme konusunda kendisine pek güvenemiyordu. Artsa'yla uzun muhabbetleri olmuş ve sonu hüsranla sonuçlanmıştı. En sevdiği bir arkadaşını daha kaybetmeye yüreği dayanamazdı. Endişe dolu gözlerle suskun duran Solkol'a baktı. Bakışlarıyla ondan yardım dileniyordu.

                Solkol, bu bakışların anlamını tam olarak kavrayamamakla beraber, konuşması gerektiğini duyumsamıştı. "Tar! O halde ne yapmayı düşünüyorsun?... Partinden istifa mı edeceksin?"

                "Sadece partiden mi?..."

                Tar'ın gözlerinde garip ışıltılar oluştu. Ber, bu ışıltılara hoş değildi.

                "Her şeyden istifa edeceğim!"

                Şaşırma sırası Solkol'daydı. "Ne demek istiyorsun?..."

                Tar, masa arkadaşlarını şaşırtmaktan mutluluk duyuyor ve bu ortamı çabuk sonlandırmak istemiyordu sanki...

"Aslında hiç kimseye anlatmamam gerekiyor."

Ber, "Neyi?" diye sordu.

"Ama güvenilir arkadaşlarımsınız... Size anlatmamda bir sakınca görmüyorum."

Solkol, eski görevinde olsaydı, Tar'ı çoktan yumruklamıştı. Bu tür gerginlikleri sevmezdi. Kendisini sıkıntıya sokanları uyarır, uyarıya uygun davranmayanlara karşı tepkisini fiziksel olarak yansıtırdı. "Evet! Bekliyo-ruz. adamı çatlatma!..." diye bağırdı.

Bağırtının şiddetinden etkilenen garson çocuk servis için eline aldığı dolu bira bardağı beton zemine düşürdü. Çıkan ses, bardağın un ufak olduğunu bakmayanlara da kanıtlıyordu. 

Tar, ayağa kalktı. Pantolonunu; kemerinden tutarak düzeltti. "Çok şaşıracaksınız?... Benden ummadığınız..."

Ber, sözlerin bitmesine fırsat  tanımadan yıldırım hızıyla yerinden   fırlayarak yanında dikilen, Tar'a arkasından  sıkıca sarılarak, "Buna izin vermeyeceğim!" diyerek bağırdı.

Yan masaya az önce oturan iki müşteri yerlerinden kalkarak biraha-neyi terk ettiler.

"Ber! Saçmalama, bırak beni!"

"Bırakmayacaaaağııım!!!"

Solkol'da ayağa kalkarak Ber'in tavrını eleştirdi. "Ber! Kendini dağıtıyorsun..." dedi. Ber'in kollarını hafiften çekiştirdi. "Sana yakıştıramadım..."

Ber, başını Solkol’dan yana çevirerek, "Konuşmayı bırak," dedi,  "Üzerini ara, silahını al!..."

Ber'in bir bildiği vardı. Şimdiye kadar hiç böyle davrandığını görmemişti. Açıklama isteyebileceği bir an da değildi. En iyisi dediğini yapmaktı...

Solkol, Tar'ın üzerini ayrıntılı şekilde ve Ber'e de gösterircesine aradı. Tarak, cüzdan, kalem, not defteri ve anahtarlık  dışında bir şey çıkmamıştı. Aldıklarını masanın üzerine dizdi.

Solkol, gergin bekleyiş sonrası boşaldı. Kahkahalar atıyordu. "Silah da yok... Ses kaydedici cihazda yok," dedi. "Kendini James Bond mu sandın?... Ber! Tar'ı bırak da muhabbetin içine daha fazla etme!..."

Tar, başını olabildiğince geriye çevirmeye çalışarak, "Ber! Seni anladım," dedi. "Arkadaşın Artsa'nın son eylemini benim de gerçekleştireceğimi sandın... değil mi?..."

"Aynen öyle!"

"Sadece tuvalete gitmek için ayağa kalkmıştım. Yaşamayı seviyorum.... Bırak beni altımı ıslatacağım ya!..."

"O halde hep birlikte gideceğiz."

Tar önde, Ber yanında, Solkol arkalarında olmak üzere hep birlikte tuvalete yöneldiler. Pisuarda ihtiyacını gideren Tar’ın işi bitinceye kadar, Ber onu kaçamak bakışlarla izledi.

Ber hareketi yanlış algılamıştı. Tar'dan ve Solkol'dan daha sonra ise birahane sahibinden özür dileyecekti.

Tar, acı gülümsemelerdeydi. "Ber!... Artsa'nın intiharının seni ne kadar etkilediğini bana anlatmıştın," dedi. "Özür dilemene gerek yok!"

"Yine de böyle davranmamalıydım."

"Sorun yapma!... Bu davranışın en az Artsa'yı sevdiğin kadar beni de sevdiğini gösteriyor. Hoşuma gitti..."

Tar, Artsa ile ilgili Solkol'un merakını, olayı özetleyerek giderdi.

Ber, yumuşak bir sesle, "Tar gerçekten ne yapmayı düşünüyorsun?..." diye sordu.

"Tarih öğretmenliğinden istifa edeceğim!... Partiden istifa edece-ğim!... Ad kentini terk edeceğim!... Ailemi de babamın yanına, köye göndereceğim."

"Ya sen?..."

"Kırsala çıkacağım..."

"Doğaya mı?..."

"Yanlış anladın beni. İllegal-ABCD Örgütüne katılacağım."

"Neden, burada kalıp mücadele etmiyorsun?..."

"Burada kuralları belirli merkezler koyuyor. Orada kuralları örgüt merkezi oluşturuyor."

"Sonuçta orada da bir merkez ve merkezin koyduğu kurallar var."

"Her neyse... Aslında neden sadece bu değil... İşkencenin izlerini hala bedenimde ve ruhumda taşıyorum. O cehennem gününden beri izlendiğimi hissediyorum. Okulda; Müdürle, bazı öğretmenler ve öğrenci velileri de bana karşı tavır aldılar. Bu ağırlığı, kaldıracak gücüm de kalmadı. Ortam bozuk. Bir gün bir şekilde diskalifiye edileceğimi sanıyorum."

"Bir kaçış yolu bulmuşsun, kaç bakalım!"

Solkol, Ber ile Tar'ın diyaloguna araya girerek katıldı. "Ne zaman gidiyorsun?.. ve kim götürecek seni?.."

"Gününü tam bilmiyorum, her zaman için hazır bulunmamı

istediler... Kaçırılan kızın amcası bu konuda aracılık yapacak."

                Solkol,"Seni özleyeceğiz," dedi. "Ama gitmeni onayla- madığımızı bilmeni isterim. Öyle değil mi, Ber?"

                Ber, başını sallayarak, Solkol’u onayladı.

                Arada birbirlerine hüzünlü yüz ve gözlerle bakarak, gece yarısına kadar kalan bakiye saatlerde içip muhabbet ettiler...

 

 

                                                                              ***

 

 

                TV+X Ulusal Televizyon kanalının ana haber bülteninde sunduğu haberi tüm duyularıyla izliyordu.

"...Ad kenti Karmaşa Mahallesindeki bir ev dün akşam geç saatlerde kimliği tespit edilemeyen kişi veya kişilerce kundaklandı. Çıkan yangından kaçarak kurtulan Satana, uykudayken yanarak ölen otuz beş yaşlarındaki KIZSAT isimli oğlunun kömürleşmiş cesedini görünce sinir krizleri geçirdi..."

Haber, yabancısı olmadığı bir kişiden söz ediyordu. Ber, uzandığı kanepeden doğruldu.

İzlediği haber, kendisinde karmaşık duyumsamalar oluşturdu...

Kundaklama olayında; geçenlerde meslek dışı ilgilendiği ve yeniden kaçırılmasını partili arkadaşlarıyla engellemeyi başardığı kızın amcası parmağının olma olasılığı yüksekti...

Yürürlükte olan Sodgom Ceza Yasası ve Sodgom Ceza Usul Yasası Kızsat için de ilk yakalanmasında uygulanıp, tutuklanması sağlanıp  Tut-Bırakma Kursevin’e gönderilmiş olsaydı; kundaklama olayı gerçekleşmeyecek, Kızsat, kömürleşmiş cesediyle toprak altına gitmeyecekti...

Kızın amcası Mar kentinden gelmeyecek Tar, onla tanışamayacak, dolayısıyla belkide kırsala çıkma düşüncesi bu kadar erken oluşmayacaktı.

 Kızsat'ın, Satana isimli annesinin yüreği evlat acısından dolayı dağlanmayacaktı...

Ber, yüzlerce düşünceler arasında boğulduğunu hissetti.

Soğutucuya yöneldi. Soğuk bir bira açtı.

                Kundaklama olayına bir hukukçu ve bir insan olarak üzülürken, dizginleyemediği geleneksel duyguları haz alıyordu sanki...

Hukuk mantığı; geleneksel duygularına öfkelendi...

 

 

                                                                              ***

Sonraki Sayfa