koku
yağmurla fısıldaştım karanlığı giyinmiş gizli bahçelerde, bir uzak yerdeki ışık heyecan veriyordu bana hep o küçük otun kokusu vardı soluk hayatların karıştığı rengârenk çiçekli mezarlıkta köprüler vardı geçmedik geçilmedik ateş böcekleri vardı karıncaların sattığı kelepir yağmurlu güneşte dizeler dökülüyordu gökten ama sadece mısralar ıslatıyordu beni tezgâhtaydı sevgiler de aslına uygun?! bozuk terazinin kendi dengesi bozuk terazinin kendi dengesiydi gene de şakalaşıyordu belki de tanrılar çocuklarla onları büyüterek çiçekler kokularının güzelliğini bilmezlerdi renklerin de estetiği yoktu aslında insanlar neden koparmıştı ki onları bilmezlerdi! alparslan cebbaroğlu/reha yunluel
ruhumun derinliklerinden ben herşeyle ve her yerle her sesle birim dediğimi duyabilirdiniz ama duymadınız duyamadınız bakmadığınızdan gözlerinizle gözleriniz meşguldü gözleriniz yorgun gözleriniz kapalı gözlerinizde saklanmıştı bir bir söylediklerim ama duymadınız duyamadınız ruhumun derinliklerinden ben herşeyle ve her yerle her sesle birim dediğimi gerçekten isteseydiniz ne demek istediğimi meşgul, yorgun ve kapalı gözlerinizle bile duyabilirdiniz benliğimi eğer, eğer gerçekten isteseydiniz... alparslan cebbaroğlu/reha yunluel Yırtık Yapraklar
|
zafer
savaştan önceydi; padişahlar sevmeyi günah saydılar bir fetvayla hadımları da kahraman padişahın şövalyeleri şövalyelerin padişahına çalışıyordu ve şövalyeler çok kahramandılar. ve bir gün savaş başladı; sıcak bir kan damladı mavi çiçeğe azraille sevişmek, ölümle dansetmekti barut ve et kokusu haz veriyordu örümceğin kafalarında kurduğu o ağda kurbanlar adandı kafalardaki o küçük örümcek için vahşet hiç bu kadar sıradan olmamıştı beklenilen zafer beklenmedik yasın zaferiydi aslında babaları ölmüş çocukların gözbebeklerinden akıyordu zaferler gözlerde marşlar zonkluyordu köpekler sabaha dek uludular zafer akşamı kimin için zaferdi kimin için değil? bu zafere sevinmeli miydi Pyrus? zafer sarhoşluğu içinde boğdular kendilerini kendi elleriyle ağaçlar da ölmüştü ama kimin umurunda yeşil ağaçlara etler yapışmıştı savaş sofrasından arta kalan ama yeşil ağaç o eski yeşil ağaç değildi ki artık savaş meydanındaki ganimeti topluyordu karıncalar o olağan alışkanlıklarıyla hayat devam ediyordu savaşa ve zafere rağmen kalelerin burçlarında zaferlerin bayrağını astılar çürümüşlük kokan kandan kıpkırmızı irinden sapsarı ve zaferlerle hep kaleleri kurtardılar kaleler cansızdı zaten askerler de cansız artık... alparslan cebbaroğlu/ reha yunluel mut-lu-luk
eflatun renkli kokularını saldı bembeyaz göğe çiçek pamuk mavisi bulutlara karışıverdi mutluluğu tatlı bir bahar esintisi yeşil çimenlerin kokusunu da alarak taşındı neşeyle uzaklarda, uzaklardan bir yerlere gizli bahçelere gül rengi bir gülümseme yayıldı dudaklarından gözlerinin içine tatlı bir sıcaklık dönüştürüverdi gözlerinin rengini bir gül rengine tatlı bir huzur geldi bir sıcacık gün rengine bulanmış gizli bahçelerine... alparslan cebbaroğlu/reha yunluel
|