sinek

ne güzel bir gülümsemeydi
bana ait olmasa bile

o denli yorgunum ki şu an
ölüme bile teslim oldum çoktan
öylesine savunmasız
öylesine yalnız

şen şakrak  kahkahaların 
arasında boğuluyordum

siyah bir tespih çekiyordu
bir ihtiyar karşımda
karşı kıyıyı seyrederken
ağzı bir karış açık

bir sinek kondu ağzına adamın
ve içine girdi ağzının
adamsa
kapadı ağzını hiçbirşey olmamışçasına

hıçkırık tuttu
bir süre sonra adamı
hıçkırık tuttu
gemiyi

"Can yelekleri tavandadır
Adedi: Yüzaltı"

		reha yunluel

yağmur    arefesi

yağmur bekleniyordu
insanlar evlerinden çıktılar buna rağmen
başları önlerine eğik
yüzleri çatlak çatlaktı

ellerinde...
elleri boştu.

yürüyorlardı sadece
yürüyorlardı
güneşin battığı yere
güneşin doğduğu yerden

yaşama sevinçlerini çiğnediler
kırkdört numara ayaklarıyla

otuzsekiz numara ayaklar yorgundu
sadece basmakla yetindiler

bir horoz öttü
vakitli veya vakitsiz
bir yaprak uçtu bir ağaçtan bir ağaca
ve bir sincap düştü aniden düdüksüz

ve insanlar kaçırdıklarını zannettikleri treni
kaçırdılar gerçekten

			reha yunluel


  gizem
  

neydi peygamberce sözlerin altında yatan gizli anlam neydi gizli anlamların üstündeki sözlerin sahiplerini peygamber kılan gizem zeus'un bile tanrısı peygamberleri peygamber yapan... reha yunluel pavlov'un    köpeği...

pavlov'un köpeği değildi o iki kemik için zil sesine koşacak şaban'ın köpeğiydi aç bilâç bir kemiğe de koşardı zil sesine... reha yunluel

bilet

	şehremanetinin küçük kralı
	büyük bir krallık kurmuştu zannınca
	kulluk halet-i ruhiyesinden kurtulmadan daha
		o koskoca imparatorlukta
	padişaha rağmen
	ve ona sezdirmeden

	zat-ı şahaneleri de 
	farkında değilmiş gibi davranırdı zaten
		harakiri vakti gelinceye dek her seferinde

	şehremanetinin o küçük kralları hep değişirdi
	daha harakiri yapmaya fırsat bile bulamadan
	tahtalıköy'e
	dönüşsüz-gidiş bileti ile
		kelle koltukta ve valizsiz

					reha yunluel


şaşı

şaşıydı gözleri; biri bir tarafa bakardı diğeri bir tarafa, ama hep yalnızdı ikisi de biri birinden habersiz... reha yunluel

huzur!

	beyoğlu'nun 
	arka sokakları
	dar ve karanlıktı
		güneş bile 
		yüzünü saklar olmuştu 
		gündüzleri

	akşamların
	dehlizlerinden gelen
	rakı ve şarap kokuları
		kendi aralarında paylaşırdı 
			sokakları

	'kibarları' bey-oğlu'nun
	bir iş tutmuştu
	her bir meyhane kokusunda
		"san'at" icra ediyordu

	'kibar olmayanları' ise
		bu işi
			"zenaat" edinmişti

	gece onikiye doğru
	ve onikiden sonra
	sabaha dek her saat
	ana-baba günü olurdu
	semtin arka sokakları:
		orospusu, pezevengi
		sanatçısı, zenaatkârı
		davulcusu, zurnacısı, sazcısı

	eşiklerinde kapılarının
	taksiler bekleşirdi
	ekmek parası kazanmaya çalışan

	taksilerin arka camlarındaysa
		iri iri ve tuhaf bir

			"huzur islamdadır" yazısı...

						reha yunluel


Yırtık Yapraklar

başyaprak
sevişmeler
sevişmeler2
küçük mutluluklar
çığlıklar
çığlıklar2
intiharlar
intiharlar2
vesairevesairevesaireler
Cebbaroğlu ortak yaprağı
Jacques Prévert yaprağı
Arthur Rimbaud yaprağı
Marie Takwam yaprağı
Richard Brautigan yaprağı
şair grevi
linklerim,linklersin,linkler,linkleriz,linklersiniz,linklerler